Samimiyet yoksa sevgi de huzur da yok!..
“Birbirimizi
Niçin Sevemiyoruz?” sorusuna cevap aramaya devam...
Fırsat
buldukça bu konuyu ele alacağız, zira, her şey “Kalpte”, “Sevgi”de bitiyor.
Kadim
Okuyucularımızdan Hatice Çelik de demiş ki;
“Samimiyet yoksa, sevgi de yok!”
EyvAllah.
Kardeşimiz,
sağ olsunlar bizi “samimi ağabeyleri
olarak gördüklerini” ifade etmişler.
Bir de metin
göndermişler…
“Samimiyetle”, istifademize:
(*) “Günümüz
insanı samimiyet problemi yaşamaktadır.”
Dış
görünüşü, zâhiri ön planda tutmaktadır.
İlişkiler
içtenlikten, doğallıktan uzaklaşmış ve yüzeysel bir hâle gelmiştir.
İnançlar hayata ruh ve can
vermemektedir.
İbadetler
çoğunlukla insanın ruhunu, özünü olgunlaştıran bir işlev görmemektedir.
Dinî hayat daha ziyade ruhî, kalbî
yönü zayıf; şeklî yönü öne çıkan bir özellik göstermektedir.
Ailede,
toplumda, ticari hayatta doğruluk ve dürüstlük kaybolmaktadır.
Eşler arası
ilişkilerde sadakat duygusu zayıflamakta, aldatmalar çoğalmaktadır.
İnsanlar
birbirine verdikleri sözleri yerine getirmemekte; kamu alanında yaptıkları
sözleşmelere bağlı kalmamaktadırlar.
“(Resûlüm!) Sen yüzünü hanîf olarak dine,
Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. Allah’ın yaratışında
değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.”
(RÛM suresi 30. ayet)
Temim ed-Dârî’den rivayet edildiğine göre, Hz.
Peygamber efendimiz üç defa
tekrarlayarak: “Din, samimiyettir”
buyurmuştur. (Ravi der ki:) “Biz, “Kime karşı”, diye sorduk. O da “Allah’a, Kitabına, Rasulüne, Müslümanların
önderlerine ve bütün Müslümanlara karşı”, buyurdular.”
Kutsi
hadis: “Allah (c.c.) buyuruyor ki;
‘Kulumun en çok sevdiğim ibadeti, bana karşı samimi olmasıdır.”
“Rabbimiz
Allah’tır diyenler sonra da dosdoğru olanlar için ne korku vardır ne de hüzün.
Onlar cennetliktir. İşlediklerinin karşılığı olarak cennette temelli
kalacaklardır.” (Ahkaf 13-14)
İnsanın
yaratılış gayesi, buluğ çağından ölüm kendisine yetişeceği ana kadar, samimi
olarak Hakkâ boyun eğmek.
“Ey Muhammed! De ki; Şüphesiz benim
namazım, ibadetlerim, yaşamım ve ölümüm Âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.” (Enam 162)
*****************
SAMİMİYET NEREDE, SAMİMİYET!
Apar topar
kılınan namazlarda, ya da secdeye varmadan kalkan başlada mı huşu?
Dudaklar
kıpırdayıp gönlün Allah’a açılmadığı avuçlarda mı dua?
Kalbin
mutmain olmadığı tesbihatta mı zikir?
Dilden kalbe
inmeyen tövbelerde mi huzur?
Reklam aracı
yapılan sadakalarda mı hayır?
Sadece mideye
tutturulan oruçlarda mı takva?
İbadetlerimizin
safiyet ve sadakatini yaşayabilseydik meleklerle kol kola dolaşırdık Rabbimiz’in
merhamet ikliminde.
Özümseyerek
sevseydik, getirdiğimiz her salavatta efendiler efendisinin kokusunu duyardık
ruhumuzun derinliklerinde.
Yaşayabilseydik
miracımız olan namazı, bütün benliğimizle durabilseydik kıblegâhımıza, sonunda
verdiğimiz selam ulaşırdı Âlemler Sultanı’na.
İçten bir
yakarışla okuyabilseydik Kur’anlarımızı, muhatap olurduk vahyin kaynağına,
rabbül âlemine. Ve şekillendirirdi ruhumuzu üflerdiği rahmet esintileriyle. Ve
erişirdik ihsan şuuruna bıraksak/bırakabilsek dünyaya ait sevgilerimizi.
Ve
şeytanları bağlardık namazımızla, oruçlarımızla. Mesafeler kalkardı o zaman
yüreğimizden, hicranlar bütünleşirdi Kâinatın Efendisi’yle.
Ruh olmadan bedenin bir hayatiyeti
söz konusu değildir. İhlâs ve samimiyetin olmadığı ya da eksik olduğu amellerde
ancak ruh bulunmayan ölü bir ceset gibidir. Kulluktaki ihlas ve samimiyet
kaybolmamalıdır. Zira ihlâs ve samimiyetten yoksun bulunan dualar cevapsız,
tövbeler karşılıksız, ibadetler de sevapsız kalır.
“SİZ KULLUĞUNUZU BİLİN!”
Bir gün Hz. İbrahim Ethem’e demişler ki:
–Bu sene
havalar çok kurak geçiyor, bitkiler kurudu, kıtlık hüküm sürüyor, biz yağmur
duasına çıkıyoruz, sen de bize katıl. O Allah dostu şöyle cevap vermiş:
–Siz
kulluğunuzu bilin, O Rabliğini bilir. Siz Allah’ın güzel kulları olun, o yağmur
da yağdırır, ekini de bitirir, rızkı da bol bol ihsan eder.
“Ey iman edenler! Samimi bir tevbe ile Allah’a
dönün. Umulur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter.” (Tahrim, 66/8)
“Diğerleri ise günahlarını itiraf ettiler, iyi
bir ameli diğer kötü bir amelle karıştırdılar. (Tevbe ederlerse) umulur ki
Allah onların tevbesini kabul eder. Çünkü Allah çok bağışlayan, pek
esirgeyendir”. (Tevbe 9.102 )
“Haydi, kâfirlerin hoşuna gitmese de
Allah’a, Allah için dindar ve ihlâslı olarak dua edin!” (Mü’min 14)
“Sevmeyen
ama birbirine katlanan, kabul etmeyen ama itaat eden, saygı duymayan ama
korkan, insanların bir arada bulunduğu, içinde samimiyet rüzgârlarının
esmediği, merhamet duygularının yeşermediği aileler birbirinin “göz aydınlığı”
olabilir mi?
Samimiyetle
kucaklayamadığımız, sevgiyle saramadığımız, merhametle nazar eyleyemediğimiz,
birlikte sohbet edemediğimiz aile bireylerimizi cehennem ateşinden korumamız
mümkün müdür?
SAMİMİYET KALPTE VE AİLEDE!
Samimiyet,
ailemize karşı sorumluluk bilinciyle hareket etmektir.
Allah
emaneti olarak kabul edip, haklarına riayet etmekle, samimi bir adım atmış
oluruz.
Din ve dünya
işlerini öğreterek sorumluluğumuzu yerine getirmiş oluruz.
Bereket ve
huzur kaynağı olan ailemiz, sevgi ve merhamet temeline oturtulup, samimiyetle
yoğrulduğu gün gerçek saadete erecektir.
“Güneş ile dünya arasına ay girince,
dünya karanlıkta kalır. ALLAH ile kul arasına dünya girince, kul karanlıkta
kalır”… (Merhum Necip
Fazıl Kısakürek)
“İhsan; Allah’a sanki O’nu görüyormuşsun
gibi ibadet etmendir. Her ne kadar sen O’nu görmüyorsan da O seni görmektedir” (Müslim, İman, 5-6).
“(Ey Rasûlüm!) Şüphesiz ki Kitâb’ı
sana hak olarak indirdik. O halde sen de dîni Allâh’a has kılarak ihlâs ile
kulluk et!..”
(Zümer, 39/2)
“De ki: Ben, dîni Allâh’a has kılarak
ihlâslı bir şekilde O’na kulluk etmekle emrolundum.” (Zümer, 39/11)
ÖMER GÖRMEZ AMA ALLAH GÖRÜR!
Hazreti
Ömer, halifeliği zamanında sütçülerin süte su katmasını yasaklamış ve bu emrini
her tarafa duyurmuştu. Şehrin asayişini kontrol etmek için bir gece Medine’de
dolaşırken yoruldu ve biraz dinlenmek üzere bir evin duvarına yaslandı. Evin
içinde anne ile kızı arasında geçen şu konuşmayı duydu:
Anne: Haydi kızım: kalk da sütlere biraz su katıver.
Kız: Halifenin sütlere su katılmasını
yasakladığını bilmiyor musun?
Anne: Evet biliyorum.
Kız: Öyle ise Halifenin yasakladığı işi
nasıl yapabilirim?
Anne: Kalk da su koy şu sütlere, Ömer seni
nereden görecek?
Kız: Ömer görmez ama Rabbim görür.
Vallahi ben O’nun göreceği yerde yapmadığım bir işi görmediği yerde de yapmam.
Hazreti
Ömer, bu konuşmaları dinledikten sonra evine döndü. İyi bir din terbiyesi
görmüş bu yüksek ahlâklı fakir kızı oğlu Âsım ile evlendirdi.
‘Üç nitelik
vardır ki bu üç niteliğe sahip olan Müslümanın kalbi ihanet etmez, kin tutmaz,
aldatmaz: İşini sırf Allah için yapmak, Müslümanların önderlerine/idarecilerine
karşı samimi davranarak onların iyiliğini isteyip bunun için çalışmak ve
Müslümanların cemaatinden kopmamak. (İbni Mâce, Mukaddime 18, Menâsik 76)
Samimiyet
cennetin kokusunu duyabilmektir:
“Müminler içinde Allah’a verdikleri
sözde duran nice erler var. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda
canını vermiştir; kimi de (şehitliği) beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde
(sözlerini) değiştirmemişlerdir.” (Ahzab, 33/23)
İman,
azalara sirayet etmezden önce düşüncelere, duygulara ve arzulara etki edemezse,
iç ile dışın uyumsuzluğunun ortaya çıkması tabiidir.
“İblis: ‘Senin mutlak kudretine
andolsun ki, onlardan ihlâsa erdirilmiş kulların bir yana, hepsini mutlaka
azdıracağım’ dedi”
(Sad 82-83)
Allah
Muhafaza.
*****
( *)Kaynak:
https://idrisyavuzyigit.com.tr/)