Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
30 Haziran 2021

Samimi Niyet

Samimi Niyet Aynur Ayaz’ın kitabı. Yazar önsözde okurunu, “Eli kalem tutan, doğruyu bulanıkta bile gören, kargaşayı sadeleştiren ve hayatı olduğu gibi kavrayanlar sözüm size. Az uyuyup, çok okuyanlar, boş konuşmak yerine susanlar sözüm size.” sözleriyle karşılıyor. Sonra da çevremize dikkatle ve rikkatle bakmamızı istiyor: “Başka başka bakacaksın etrafına. Kuşa, gökyüzüne, sokak kedilerine, bir karıncaya, ailene, sevdiklerine ve sevenlerine…”

Yazarımız kitabı annesine, babasına ve bütün sevdiklerine ithaf ediyor. Zaten aile bağlarına ne kadar önem verdiğini hep görüyorsunuz. Ebeveyne vurgu çok ve hep yerli yerinde: “Her şeyin var belki ama seni senden çok seven bir anne ve bir baba sevgisi dünyalar bedel. Öyle değil mi?” diyen Ayaz, bu soruya yine kendisi cevap veriyor: “Anne ve baba duası var ya, işte o duayı alırsan hayatın boyunca yalnız kalmazsın ve mutluluğun daim olur.” Negatif enerji’ hastalığını topluma kasten yaymak isteyenlere karşı kesin tavrını koyuyor Ayaz ve özellikle onlara sesleniyor: “Gökyüzü o kadar güzeldir ki izlemesini bilene, sen ‘Anlamsız geliyor.’ diyerek elindekileri de tek tek kaybetmek için uğraşıyorsun.”

Kavramlar üzerinde tek tek duruluyor: Aile, Aşk, İyilik, Sağlık, Sevgi, Saygı, Öfke, Hayat, Hayal, Merhamet… Bu mefhumların tahlili açıkça yapılıyor. Mesela şöyle: “İnsan, özeldir. Bu özelliği iyilik ile buluştuğunda dünyanın tüm negatiflerini eritebilecek güçtedir. Şimdi güçlü bir ülkede, bu kadar kendine has topraklarda yeniden, aslında daha çok ruhen dirilmeye ihtiyacımız var.”Yetişkinlere manevi telkinlerin ehemmiyetinden bahseden yazar, toplumun sanatla ve bilhassa şiirle barışmasını istiyor ve şöyle diyor:

“Tüm kavgaların üzerine iyi sözler kazınmalı, çocukların şiirleri yükselmeli ve büyükler kalplerini biraz şiirlere bırakmalı. Gazeteler, televizyonlar bile çoğu zaman küs şiirlere. Sadece her gün köşesinde günü ve akıcı gündemi belirleyen çoğu akil insanımız, büyüğümüz ve yazarlarımız da çok kez kullansalar ya şiirlerimizi.”

Ayaz, bu doğru ve haklı öneriyi yaptıktan sonra ikazda bulunmayı da ihmal etmiyor: “Ya kahrını çekeceğiz sanal dünyanın, sözler boğazımıza hapis… Ya da terk edeceğiz yalandan söylenen kelimeleri…” Yazar umut çiçekleriniyüreklere serpmekle yetinmiyor. Unuttuğumuz âdetleri, ihmal ettiğimiz gelenekleri de hatırlatıyor bize. Meselâ komşuluğun güzelliğinden dem vuruyor. Kalem ve kâğıda sırtımızı dönüşümüzün ve cep telefonu ile bilgisayar dünyasına hapsoluşumuzun hicranını dile getiriyor. Yaşamanın serencamını ve ömrün özünü yansıtan, insanı düşünmeye sevk eden şu satırlar ne kadar mühim: “Hayatta ne zaman, nerede ve nasıl olacağımız bilinmiyor. Kimin garantisi varmış ki bizlerin olsun.”

Hani bir şarkıda söylenir ya: “Ondan şikâyet, bunda şikâyet / Ne iştah kaldı ne afiyet.” Ayaz da hep şikâyet edenleri eleştirir. Sürekli müşteki olanların haksızlığını ispatlar ve onlara ‘umut’tan bahseder. Ona göre umut hep vardı, bundan sonra da olacak. Bu duygusunu yitiren, hayatın anlamını da kaybeder. Ümit adasını bulamayana mizahı tavsiye eder. Nükteyi, latife yapmayı, şakalaşmayı önerir. Böylece insanın kendisiyle daha barışık olacağını hatırlatır müzmin karamsarlara. Şu satırlar ise geçmişte aile ortamında yaşanan o büyük saadetin canlı ve tatlı tasviridir:“Eskiden sofraya beraber oturulurdu, yemek bitimi nimetler için şükredilir bir ihtiyar ya da sofradaki evin büyüğü ellerini açar ve bir yemek duası yapardı. Şükretme hâlleri. Adı da yemek duası, sofra duası.”

Sayfalar arasındaki yolculuğumuz bazen hüzünlü, bazen neşeli sürüp gidiyor. Martıların süzülüşünün güzelliğini anlatan yazar, hemen ardından hayatın gerçek mahiyetini ve insanoğlunun yaratılış hikmetini anıyor ve bizi de şu satırlarla gaflet uykusundan uyandırıyor:“Mezarlıklar ziyaret beklerken ve bir gün ansızın sen de oraya mevta olarak girecekken, seni kimlerin musallaya yatıracağını bile şimdi kestiremezken bu öfke, inat, hırs niye ve kime? Yoksa ansızın bunlar gereksiz diyerek öteleri, akıl edip düşünmez misin?”

Son sayfalardaki “Sandal Ağacı”, “Orkide-Yasemin”, “Gül Sandal ve Ud” denemelerini de çok sevdim. Aslında bir şey söyleyeyim mi aziz okuyucular, kitapta bahsetmek istediğim başka hususlar da var. Lakin onlardan söz etmeyeceğim. Zira merak edip eseri okumanızı isterim. (Yediveren Yayınları)