Salyangozların Özgürlüğü
Çoğu salyangoz, özgür olamadan ölür diyorlar. Sırtlarındaki yükten kurtulamadıklarındandır bu ölümleri meğer.
Bir sabah sokakta yürürken canhıraşane özgürlük mücadelesi veren bir salyangoz ile halinden memnun olup sırtındaki yükün onun ölümü olacağından bihaber keyif çatan diğer bir salyangozla olan konuşmasına şahit oldum.
Özgürlüğünü arzularının tatmininde bulan salyangoz, aheste aheste otların aralarından ağaçların sırtına süzülmeye çalışıyordu. Olduğu tünelden sadece başını ve antenlerini çıkarmış ama gövdesinin çoğu içeride kalmıştı.
Hürriyet havarisi gibi olansa, yoldaki çakılların arasından sürüne sürüne zorla yol alıyor neredeyse vücudunun yarısını dışarı çıkarmış etrafla temas ediyor, hedef bellediği kenardaki duvara tırmanmaya çalışıyordu.
Her ikisi de çok yavaş yürüyorlardı. Onların yavaşlığı beni biraz öfkelendirir gibi oldu. Elimdeki şeyle onlara dokunacaktım ki konuşacaklarını fark etmeye başladım. Bu nedenle özgürlüklerine giden yoldaki konuşmalarına dikkat kesildim. Hürriyet yolundaki mücadelelerini seyretmek istedim. Onun için yürüyüşlerine katlandım konuşmalarına odaklandım.
Az hızlı yürüyen büyük salyangoz, neredeyse sırtındaki yükten kurtulup duvara tırmanacaktı. Sürekli yaptığı gibi antenleriyle etrafı kontrol etti. Çakılların arasında suyun içinde süzülür gibi gitmeye başladı. Sık sık başını tam kaldırarak antenlerini birbirine değdirdi.
— Haydi sen de benim gibi yap. Sırtında olan yükten kurtulmaya çalış. Ne kadar çabuk kurtulursanız yükünüzden o kadar çabuk özgür olursunuz diyordu ya atalarımız, hakikaten ben o noktaya gelmiş gibiyim.
— Ne diyorsun sen öyle? Dımdızlak bedenin dışarıda, zarar göreceksin dedi, mücadele etmeye fazla niyeti olmayan.
— Nolursun sen de benim gibi yap. Bak sen de dışarı çıkıyorsun. Başaracaksın ve sırtındaki yükten kurtulup özgür olacaksın. İçerideki sıcaklığa aldanma yapışkanlığa kanma. Yapışma dış kabuğun içine. Islat kendini içten içe.
Bak yolculuğumuz karanlık bir tünelden aydınlık büyük düzlüğe çıkmak üzere. Benim yürüdüğüm yollar taşlı, tırmanacağım yer dik ama elde edeceğim özgürlük ise sırtımdaki yüklerden beni kurtaracak kadar kıymetlidir. Sen de bundan geri durma mücadele et, çık o otların arasından.
Zevke düşkün, hürriyet mücadelesine yabancı, özgürlüğünü içindeki kabuktan ya da ortasında dolaştığı otların ormanında bulan sadece başını tünelden dışarı çıkarıp antenleri ile etrafı anlamaya çalışan salyangoz umursamaz bir tavırla konuşmaya başladı.
— Sen kabuğundan çıkıp da bir kuşa ve kurda yem olarak mı özgür olacaksın. Benim gibi ormanların arasına sığınıp veya şu ağaca tırmanıp meyvelerin arasında bir meyve gibi görünsen olmaz mı! Hem de onlardan yesen daha özgür olamaz mısın?
Bak ne çok acı çekiyorsun? Hem sırtındaki yükü atmak, hem de o dik yere tırmanmak için ne tehlikeler atlatıyorsun? Ben iyiyim böyle. Yeşillikler, ağaçlar ve daha nice farklı şeyler arasında dolaşırken tehlike de atlatmıyorum. Sadece antenlerim bazen zarar görüyor. O kadar da olsun.
Hem etrafın rengini de aldığım için çok sıkıntı çekmiyorum. Sadece arada bir iç sıkıntı yaşıyorum. Böyle bir canımı işkenceye alıyor içten içe biri sanki. Sonra o da geçiyor. Sen asıl kendine bak. Özgür olacağım diye neredeyse tamamen korumasız kalıp o narin canını dışarıya atacaksın.
Biliyorsun ne çok sıcak ne de çok soğuk bize yaramıyor. Hem biz sularda yaşıyoruz çoğu zaman. Pek az karada o da sadece böyle bol yağmurlu yerlerde gezinti yapıyoruz. Öyle aldanma dışarının aydınlığına. Özgür olacağım diye tutturdun. Bak canından olacaksın sen.
Of yine canım sıkılıyor ve salya sümük içinde kalmasam vallahi ben de burada öleceğim.
— Ah şunu bir anlasaydın. Nereye kadar o salya sümük sende salınacak. Sana sırtındaki yükten kurtul diyorum. O iç sıkıntın, yükünün ağırlığındandır. İnan bana dostum özgürlük yükten kurtulmak uğruna ölüm de olsa güzeldir böyle salya sümük yaşamaktan.
Yelken açıyorum yeni ufuklara baksana. Her kabuklu gibi ben de çatlatıp patlatmak istiyorum kabuğumu. İçimdeki ruhu, canı, ateşi ve hayali etrafa yaymak istiyorum. İstersen başkasının bedeninde veya başka bir yerde olsun.
— Sen bilirsin. Ama ben memnun olmasam da yerimden senin gibi mücadele de edemem. Üşüdüm içeriye giriyorum. Bence sende öyle üryan üryan dolaşma artık. Bak kötü bir şey gelecek başına.
— Keşke özgürlük mücadelemin tadına biraz varıp o yüklerinden kurtulmaya çalışsaydın. Korkarım sen de içe kapanarak ölüme gidiyor bir daha dışarı çıkamayacak bir kuruluğa yol alıyorsun dediler ve gözden kaybolur gibi oldular.
Çok şaşırmıştım iki salyangozun bu konuşmasına. Hatta olduğum yere oturup kalmış eve alacağım şeyleri unutur gibi olmuştum. Tam bu konuşmayı anlamaya çalışırken hiç beklemediğim bir şey oldu. Ve ben hem çok üzüldüm hem de şaşırdım.
Gözüm somut gerçeğe döndüğünde duvara tırmanan salyangozun bir kuşun ağzında; otlar arasında dolaşanının da kedinin birinin pençeleri arasında kıvrandığına şahit oldum. Yükünü bırakan salyangoz hiç mücadele etmiyor sanki özgürlüğe yol alırmış gibi yükünü atmış ve antenleriyle varlığa hoşça kal diyordu.
Ancak kedinin pençeleri arasında olanı ısrarla kabuğa yeniden sığınarak korunmak istiyordu. Fakat ne kabuk onu içeri alıyor ne de kedinin pençeleri onu tam dışarı çıkarabiliyordu. Ölüme gitmede dahi çaresiz hem de eziyet içindeydi yükünü atamayan ve kabuğun içine tekrar dönemeyen salyangoz. Kedi ise fare ile oynar gibi oynamaktan zevk almıyordu onunla. Salyangozun üzerindeki sert ve sevimsiz kabuk pençelerini acıtıyor ve öfkelendiriyordu küçük canavarı.
Son bir hamle yaptı kedi, salyangozu özgür kılmak için. Aldı pençeli patilerinin arasına. Hafifçe kaldırdı havaya. Sonra attı sert bir zemine. Ve geçti kenara bekledi kabuğunun dışına çıkmasını yaralı ve yorgun salyangozun.
Etraf sessiz bense her şeyden daha sessizdim o an. Kabuk kıpırdamaya, içeriden dışarıya hafif salyalar akmaya, kedi de alabildiğince konumlanmaya başlamıştı. Yaralı salyangoz anlamıştı özgürlüğünün ve hayatının anlamının sırtındaki yükten kurtulmakta olduğunu. Ama geç kalmıştı. Yine de olsun değer bunu denemeye der gibi kuruyan bu kabuğun içinde ölmekten yeğdir dışarıdaki hayat söyler gibi attı zar zor yaralı gövdesinin çoğunu dışarıya. Kedi ise fırsatı nimet bildi. İndirdi salyangozu midesinin arzularının arasına. Sonra o da kuş gibi bir bakış attı bana.
— Ey yabancı, bunlar bizim rızkımız. Öyle tuhaf tuhaf bakma bana ve de havada uçan dostuma. Bu hale siz özgürlük dersiniz. Bizde bunun adı rızıklanmaktır. Ben de başkasının rızkı olmadan ayrılmalıyım buradan edasıyla mırıldandı ve keyif çatarak uzaklaşmaya başladı.
Hayatımın en anlamlı günü olmuştu o an. Salyangozların özgürlüğünü anlamaya çalışırken hayvanların yardımlaşmasına ve rızıklanmasına tanık olmuştum. Sonunda da yanlış acıma duygusundan kurtulmuş sırların deryasında kaybolmuştum.
Eve geldiğimde odama çekildim. Uzun bir müddet hayret ve hayranlık içinde kendime gelmeye çalışıverdim. Rengim kaçmıştı. Soranlara seyrin zaferinin esintileridir dedim ve çekildim yalnızlığın kader sırlarının içine.