'SALLAMA'LARA İTİBAR ETME
"Sallama" kelimesi, birkaç anlamı muhtevi kullanıma sahiptir. Birincisi, başlıktaki anlamı ihtiva eden "göndermek" manasını içkin ama olabildiğince gayr-ı ciddi bir gönderimi, önem vermemeyi de ifade ediyor. Yine sallamak kelimesi, "sallama çay" ifadesinde olduğu gibi, bir çay demleme biçimine vurgu yapabilir. Ancak Türkiye'de ancak demleme çay çok rağbet gördüğü için, sallama çayın delikanlıyı bozduğu belirtildiğinden, "sallama" kelimesinin uygunsuzluğu dile getirilir. Üçüncü olarak da, palavra atmak anlamını içkin olarak kullanılan "sallama" kelimesidir. Bu da "sallama kardeşim" gibi tepki cümlelerinde çokça dikkat çeker. Başka anlamları da var ancak oralara girmeyeceğim.
"Sallamak kelimesini burada belirteceğim anlamına uygun biçimde kullanımını, Egemen Bağış ile Metehan Demir arasında geçtiği iddia edilen diyalogta daha net kavradık. Bahsi geçen isimler, diyaloğun geçtiği kasetin montaj olduğunu da iddia ettiler. Kaset montaj mı ben bilmem? Zaten söylediklerim ve söyleyeceklerim adı geçen şahıslar üzerinden değil. Ancak tam da bunun üzerinden, giderek belirginleşen bir olumsuzluğun belki altını çizmek lazımdır.
Din ya da özelde İslam, içinde yaşadığımız dünyada olabildiğince araçsallaştırılıp, farklı dünya görüşleri ve yaşam tarzlarına servis sunabilecek tarzda yeniden kurgulanıyor. Bugün bu, özellikle imajlar ve görüntüler üzerinden hakikati öteleyerek gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Dinin, küresel dünyada ölçek büyüten kapitalizme meze yapılması, özelde İslam'ın insanlar arasında bir yandan kapitalizmi meşrulaştırıcı bir işlev görmesini, diğer yandan dinin işlevsel bir boyutla öne çıkarılmasını sonuçluyor.
Dinin işlevsel boyutuyla önplana çıkması, çoğu zaman dinsel görünürlüklerin artmakla birlikte içeriklerin erimeye başladığı bir süreci tanımlıyor. Bu sebeple bir bakıyorsunuz, dinsel görüntü olabildiğince çok; ama yaşam tarzı size ait değil. Halbuki İslam, insan için varoluşsal bir öneme sahiptir. Yani ontolojik güven (sizlik), hayatın anlamı, nedenlikler ve bitmeyen hayata dair endişe ve çoğalan sorularu2026 Dinin varoluşsal değil de, olabildiğince pespaye bir şekilde işlevselleştirildiği bir durum, "sallama" bir dinin gerçeğin yerine ikame olmasını sonuçluyor.
Gündelik hayatta zikirler, dinsel görüntüler, İslam'a ait olmayı garanti eden takılar, giysiler, ezan okuyan saatler, Cuma günü "sallanan" ayetler, aslında sorunun bir başka boyutla konuşulmasını da gerektiriyor. O da seküler bir hayatın gelip hayatımızın merkezine yerleşmesi. İşin enteresan tarafı, çoğu zaman merkezde yerleşik hale gelen bu krizin, bir kriz olarak bile farkına varılamaması.
Özellikle son bir yıllık süreçte, u00c2yetlerin ve dini delillerin nasıl da meşru ve gayr-ı meşru tarz ve biçimleri aynı anda onaylayacak derecede meşrulaştırma ameliyesine tabi olduğunu gördük ve yaşadık. Bütüncül dünya görüşü ve perspektiften yaklaşım kaybolduğu için, olabildiğince parçacı bir bakış açısıyla, kendi yaşam tarzınızı bir ayet ya da hadis sallayarak meşrulaştırabiliyorsunuz. Zaten postmodern tarz, bu bütünselliğe her türlü meydan okumaktadır. Ya da Tasavvufun mistik ve metaforik dili ve geleneğine başvurarak, olağanüstülüklerle bir meşruiyet sağlamaya çalışıyorsunuz.
Bu süreç net olarak göstermiştir ki, bundan sonra dinsel söylem ve argümanların birer meşrulaştırma aracı olarak daha yoğun kullanılacağını ve manipülatif söylem ve açıklamaların daha da artacağını bekleyebiliriz. Çünkü kolaycılık ve görüntü, her şeyi belirleyebiliyor.
Burada en fazla bakmamız gereken şey; kadim değerler ve insana dair neyi kazanıp kaybettiğimizdir. Doğrusu ben, "insan"ı yaşatacak, onu krizden çıkaracak olan kadim değerlerin, sallama olmayan hangi sözlerde ve tarzlarda baş göstereceğine dikkat kesilmeye çalışıyorum. Bunun da kolay yoldan olmayacağını biliyorum. Tam da bu sebeple "sallama"lara itibar etmiyorum.