Salıverdikçe kaybediyoruz!
Nasreddin Hocaya atfedilen bir hikâye vardır, çoğumuz
duymuşuzdur. Bir gün Hocanın evine hırsız girer ve oğlu hırsızı görür. Hoca
seslenir diğer odadan, “Oğlum kimdir
gelen?” diye. Oğlu, “Hırsızmış ve
yakaladım baba.” der. Bunun üzerine Nasreddin Hoca, “Bırak gitsin oğlum.” der. Oğlu da o manidar cevabı verir:
“- Baba, ben hırsızı
bıraktım ama hırsız beni bırakmıyor.”
Bu hikâye şu an içinde bulunduğumuz hali pürmelalimizi
anlatan özlü bir hikâye. Tüm dünyayı etkisi altına alan korona virüs kapımızdan
içeri girmekle kalmadı, canımızla, sevdiklerimizle en üst düzeyde bizi tehdit
etmeye devam ediyor. Biz onu bıraksak da o bizi bırakmıyor.
Bir boks maçındayız ve ilk iki raundu zar zor bitirmiş olan
boksör misali şimdi üçüncü raunda çıkıyoruz. Tam maç bitti diye düşünürken
bitenin sadece bir raunt olduğunu bir sonraki raundun gonk zili çalınca
anlıyoruz. Kendimizi toparlamaya fırsat bulamadan bir sonraki raundun ortasında
buluyoruz kendimizi. Şu an içinde bulunduğumuz durumun özeti.
Tüm dünyanın başına bela mı dersiniz, yoksa imtihan mı,
takdir sizindir ama bir şekilde hayatımızın her alanını etkisi altına alan bu
virüs, mart ayında ülkemize girdikten sonra alınan tedbirlere milletçe
uymamızın neticesinde haziran ayının başlarında kontrol altına alınır gibi
oldu. Sonrasında vaka sayılarında belli oranda düşüşler gözlendi. Bu durum
maalesef rehavete kapılmamıza neden oldu. Havalar ısınınca etkisini
kaybetmiştir düşüncesiyle düğünlere, bayram ziyaretlerine, taziyelere sanki
hayatımızı tehdit eden herhangi bir şey yokmuş gibi kaldığımız yerden devam
ettik. Neticesinde vaka sayılarında tekrar ciddi artışlar gözlendi.
Okulların açılma dönemi öncesinde yaşanan bu durum
neticesinde hızlı bir toparlanma ile gerekli tedbirler alınarak uzaktan
eğitimin yanında haftada iki gün ile sınırlı olmak kaydıyla seyreltilmiş yüz
yüze eğitime geçildi.
Havaların serinlemesi ve birilerine göre okulların açılmış
olması nedeniyle bin ile bin beş yüz sınırlarında gezinen vaka sayılarında
gözlemlenen yavaş yavaş artışlar üç binleri geçip dört bin sayısına dayanınca
Bilim Kurulu tavsiyesi ve Bakanlar Kurulu kararı ile 17 Kasım tarihi itibariyle
yeni tedbirler alındı. Bu tedbirlerin en başında ise 31 Aralık tarihine kadar her
tür ve kademedeki yüz yüze eğitime ara verilmiş olup tamamen uzaktan eğitime
geçilmesiydi. Bunun yanında yeniden gelen kısmî sokağa çıkma yasağı, kıraathane
ve sinemaların bir süre kapatılması gibi kararlar alındı.
Bu noktada vatandaşların tamamını ilgilendiren karar hiç
şüphesiz yüz yüze eğitimin sonlandırılıp tekrar uzaktan eğitime geçilmesidir.
Tam her şey düzeldi derken “ihmal”
denen kavram “kusur” ile birleşip
hayatımızı etkisi altına alıyor. “Uzaktan”
gelen bir virüs “yakın temas” ile
vücudumuzu etkisi altına alıp, şanslı olanları en fazla “on dört gün” ama o kadar da şanslı olmayanları ise bir ömür
istirahate mahkûm ettiriyor.
Bazı şeylerin kıymetini kaybettikten sonra daha iyi
anlıyoruz ama dilerim o zaman iş işten geçmiş olmaz. Çünkü kaybedişlerimize
davetiye oluyor tedbirsizliğimiz. Öteye git diyemedikçe öteliyoruz sağlıklı
güzel günleri. Bir şeyleri kaybettikten sonra mı aklımızı başımıza almaya karar
vereceğiz. İyisi mi dostlar, gelin köprü
öncesi son çıkıştan çıkalım ve maske, mesafe, hijyen kurallarına uyup gerekli
tedbirleri aldıktan sonra Yüce Mevla’mıza sığınalım.
Olay bu sefer daha da ciddileşti. Daha önceleri sosyal
medyada gezinirken bu virüse yakalananların sayısı parmakla gösterilecek kadar
azdı. Ama şimdilerde sosyal medyada gezdiğimde en az on bildirimden iki veya üç
tanesinde ya kendisi ya da çevresinden birinin bu virüse yakalandığı yönünde
paylaşımlar görüyorum. Daha da üzücüsü bazı dostların vefat haberini teessürle
öğreniyorum.
Bu virüs öyle bir şey ki, salıverdikçe kuşatılıyoruz, koy
verdikçe kaybediyoruz. Parça parça eksiliyor ve azar azar gidiyoruz. Gidenler
kervanına en son katılan ise Sabri Gültekin ağabeyin “Kalemiyle tek kişilik ordu gibi cenk etti” diye tabir ettiği Ahmet
Kekeç ağabey oldu. Ahmet ağabeye ve onun nezdinde bu virüse yenik düşenlerimize
Allah’tan rahmet, hastalarımıza ise “Şafii”
ismi hürmetine acil şifalar diliyorum.