Dolar (USD)
35.20
Euro (EUR)
36.70
Gram Altın
2956.48
BIST 100
9626.56
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
20 Nisan 2020

Salgın sonrasının hesapları

Koronavirüsü salgını bütün devletleri kırılgan hale getirdi. Bu krizden en az zararla çıkacak devlet kriz sonrası yaşanacak büyük savaşta ayakta kalabilecektir. ABD krizin faturasını şimdiden Çin’e keserek kriz sonrasında Asya’nın büyümesinden oluşacak rantı ülkesine aktarmanın peşine düştü.

Dünya pandemi ile henüz başetmenin yolunu bulamamışken, G-20, Dünya Bankası, İMF dikkatlerin sürekli ekonomiye odaklanmasını istiyor. Petrol fiyatlarındaki hızlı düşüş Trump’ın araya girmesi sonucu Rusya ile Suudi Arabistan’ın el sıkışması ile durduruldu.

Pandemi 8 trilyon dolarlık sağlık ekonomisini ikiye katladı. Ekonomik durgunluğun getireceği fatura ise şimdiden Çin’e kesilecek. Pandeminin ilk günlerinde İtalya gibi elindeki bütün maskeleri Çin’e satan Trump’ın hesaplarının tersine dönmesi üzerine ‘Çin’in salgının sonuçlarıyla yüzleşmesi gerekir’ söyleminin ardından Avustralya uluslararası soruşturma açılması için harekete geçti.

Pandemi krizinde devletlere para pompalamak için iştahlı davran İMF, 2020’de ekonominin, Amerika’da 5.9, Avrupa’da 7.5, Ortadoğu ve Orta Asya’da 2.8, Latin Amerika’da 5.2, Afrika’da ise 1.6 daralacağını Çin’inde olduğu Asya bölgesinde ise her şeye rağmen yüzde 1 büyüme sağlanacağını öngörüyor. 2021 tahminlerine göre ise Amerika 4.7, Avrupa 4.7, Oratdoğu ve Orta Asya 4, Latin Amerika 3.4, Afrika 4.1 büyüyecek. Çin’in ise 8.5 büyüyeceğini hesaplıyor.

Pandeminin başlangıcından itibaren merkez bankaları 8 trilyon dolarlık kaynakla piyasalara destek oldu. 6 trilyon dolarlık likidite de enjekte edildi. Kredi musluklarını açan İMF ise üyesi 189 ülkeye 1 trilyon dolar krediyi pazarlamak için canla başla çalışıyor. Gerektiğinde bu kredinin iki katına çakacağını öngörüyorlar. İMF kredisinden şimdiye kadar 25 ülkeye verildi. Krediye sıcak bakan ülkeler ise çoğu Müslüman coğrafyada olan 23 Afrika, 6 Asya ve 4 balkan ülkesi.

Bu krediyi istemediğini açıklayan iki ülke oldu. Yıllar yılı batılılar tarafından sömürülen, sömürünün ne olduğunu bilen özgürlük için bedel ödeyen Mandela’nın ülkesi Güney Afrika ile ‘dünya beşten büyüktür’ diyerek sömürü düzenine meydan okuyan Recep Tayyip Erdoğan’ın ülkesi Türkiye. Türkiye’nin boynuna kredi tasmasını geçirebilmek için malum çevrelerin çabaları ve senaryoları devam ediyor. Ajan Rahip Brunson olayından sonra devreye sokulan dolar-kur oyunu yeniden tedavüle çıkartıldı. Pandeminin görüldüğü 10 Mart günü 6.13’ten işlem gören dolar kuru görülmez bir el tarafından 6.93’e kadar çıkartıldı.

Ancak unuttukları bir şey var, bugün ülkemizde olan İngiltere Sağlık Bakanı Matt Hancock Türkiye’ye bir şey dayatmak için değil, çöken sağlık sistemlerine yardım istemek için geldi. Pandemide Almanya’nın başarısı ön plana çıkartılırken ondan çok daha az can kaybı yaşanan Türkiye’nin ise hala 3. Dünya ülkesi gibi muameleye tabii tutulmak istenmesi olayın başka bir boyutu. Bir profesörün Alman menşeli bir ilacını kurtarıcı olarak lanse etmesi bize Veysi Mungan davasını hatırlattı. İddiaya göre malum şirket 2003 yılında bir ilacı bir ecza deposuna 88, bir özel hastaneye 173 milyon TL’ye satıyordu. Karşılıklı davalar işi sulandırsa da bu işte hesapsız para var. İlacın ve sağlık ekipmanlarının milli ve yerli olması Türkiye’nin bağımsızlığının ayrı bir simgesi olacaktır. Yazılımı dışarda olan her cihaz hakkımızda plan yapmak isteyenlere verilerimizi aktarmaktadır.

Türkiye’nin Libya’da ne işi var diyenlere kapak olması için, Libya’da 1949-52 yılları arasında başbakanlık yapan Arap Kaymakam lakaplı Sadullah Koloğlu’nun oğlu Orhan Koloğlu’nun vefat ettiğini hatırlatarak rahmet diliyorum.

Türkiye, S400, F-35, Nükleer santral, Suriye, Akdeniz, Libya denkleminde kendisinden beklenen duruşu sergiliyor. ABD ve AB’nin bu konulardaki tavrı ise değişmedi. Suriye’de PKK/PYD teröristlerine Libya’da Hafter darbecisine yardımları sürdürüyorlar. Tıpkı Suriye’de olduğu gibi Bayraktar Libya’da da destan yazıyor. Mutabakat hükümetini korumak için giden Mehmetçik bütün Libya’nın kurtuluşu için kolları sıvadı.

Libyalı İslam Tarihi Profesörü Ali Muhammed Sallabi’nin dediği gibi, ‘Eğer Osmanlı devleti olmasa idi Arap yarımadası şimdi bir İspanya veya Portekiz olurdu. Osmanlı olmasa idi Kuzey Afrika Hristiyan toprağı olurdu”

Düşmanımın düşmanı dostumdur mantığı ile çıkartılan fitnede kardeşleriyle savaşan ve emperyalizme kendilerini de ülkelerini de teslim eden anlayışın bugün hala haçlılar gibi Osmanlı düşmanlığı yapmaları, sömürgecilerin ekmeğine yağ sürmekten başka hiçbir işe yaramıyor.

Kudüs’te bizleri sevgiyle kucaklayan bir Filistinliye karşı, işgalci bir Siyonist, ‘Artık Osmanlı yok, Osmanlı öldü, sizi kurtaracak kimse yok’ diye ümitleri söndürmeye çalışıyordu. Biz de diyoruz ki, Osmanlı yok ama İstanbul’da olan Peygamber sancağını tüm dünyada dalgalandırmaya azmetmiş Osmanlının torunları var. Yiğit düştüğü yerden kalkar. İstanbul pandemiyi de sömürgecileri de yenecektir. Vesselam…..