Salema Ekonomisi
Bayram nedeniyle memleketimiz Of’a geldik.
Burada ekonominin arkasındaki itici güç “çay”dır.
Çokça yağış alan engebeli bir bölge olması çay üretiminin yapılması için uygun bir iklimin oluşmasına neden oluyor.
Devletin kota bazlı olarak alım garantisi vermesi, çay üreticileri için bir nevi can simidi olduğu için çay tarımı bölgede çay endüstrisi oluşturuyor.
Endüstriyel rekabet de çiftçiye yarıyor.
Son 20 yılda iç piyasada artan çay tüketimi birden çok özel firmanın kâr güdüsü ile bu sektöre girmesine neden oldu.
Bu da çiftçiler için ve bölge ekonomisi için büyük bir katma sağladı.
Kotadan arta kalan çaylar bu özel firmalara satıldı.
Özel firmalar daha çok çay satmak için çiftçilerden daha çok çay talep etmesi geliri düşük olan, çocuğunu evlendirmek ya da kapıya bir araba çekmek isteyen köylüler için bulunmaz bir nimet oldu.
Ek gelir fırsatı ile ormanlık alanlar çay bahçelerine dönüştürüldü.
Çoğu zaman fındıklıklar bile söküldü.
Bu şekilde çay üretiminde bir artış oldu.
Artan üretim ve rekabet sonuçta vatandaşa yaradı.
Çay fiyatları çok artmadı.
Vatandaş ucuz olduğu için sabah kahvaltısında, işyerinde, evinde çayını içmeye devam etti.
Çay; doğudan batıya, kuzeyden güneye Türkiye’nin her yerindeki insanlarımızın ortak damak tadı olmayı sürdürdü.
Misafirlere ikramlarda da başı çekmeye devam etti.
Sıra çayda “kalite”yi yükseltmeye geldi.
Bu şekilde çay ihracatında da artış sağlanacaktı.
Tüm dünya Türkiye’nin çayını konuşacaktı.
Bunun için önce gübreden başlamak gerektiği için Tarım ve Orman Bakanlığı “organik gübre” kullanılmasını şart koştu.
Ama ekonomik gerekçelerle bu karar “şimdilik” uzatıldı.
Bunun sebebi suni gübreye göre daha pahalı olan organik gübre kullanımıyla “daha doğal ama daha az” üretilecek çayların maliyetinin de “artacak” olması.
Çay fiyatlarını artırmak “genel enflasyonu” artırır.
Enflasyonun düşük olacağı ileriki dönemlerde böyle bir girişim daha makul olacaktır.
Yüksek enflasyon riski burada yapılmak istenilen “olumlu dönüşüme” zarar verebilir.
Enflasyonun yüksek olduğu dönemde kaliteyi artırmak için organik gübre kullanımına başlayabilmek, ancak devletin destekleri ile mümkün olabilir.
Koronavirüs pandemisi nedeniyle bütçede “planlanmayan” harcamaların ve gelir düşüşlerinin olması böyle bir girişimin de önünü kesti ve organik gübre macerası ileriki bir tarihe ertelendi.
***
Of’ta fındık hasadı zamanı Ağustos ayıdır.
Sakarya, Düzce, Ordu, Giresun’a göre daha az güneş alan Of’ta hasadın zamanı da biraz daha geç oluyor.
Bölge, çay dışında ikinci bir gelir kaynağı olarak fındıkla besleniyor.
Of ekonomisinde fındığın yeri çok küçük ama ihtiyaç olduğu için çaylık olamayacak yerler fındıklığa dönüştürülüyor.
Bu fındıklarla ev bütçesine üç beş kuruş katkı sağlanıyor.
Hane gelirlerinin düşük olması nedeniyle kendi bahçelerindeki fındıkları bitiren bazı köylüler hasadı yapılan bahçelere girerek ağaçların görülmeyen noktalarındaki fındıkları topluyorlar.
Buna salema deniliyor.
Bölge halkı bu uygulamayı yıllardır yapıyor.
Bahçe sahiplerinin de buna rızası oluyor.
Salema, çok fazla bir gelir getirmese de üniversiteye giden çocuğun kitaplarının alınmasına ya da o yıl evlenecek bir akrabanın düğününde takılacak bir çeyrek altının alınmasına imkânveriyor.
Salema ekonomisi dediğim bu işlem aslında “tasarruf” ekonomisine önemli bir örnek.
Tasarruf ilk adım olarak “potansiyel üretimin” gücünün mümkün olan en yüksek oranda kullanılması ile sağlanır.
Ardından varlıkların “ölçülü” kullanımı ve “eski teknolojilerin yenilenmesi” adımları gelir.
İmkânlarımız dâhilindeki her üretim aracı üzerinde gelirimizi maksimize edecek girişimlerde bulunmamız gerekir.
Aile ekonomimize katkı sunacak küçük fırsatları kollamamız ülkenin potansiyel üretim gücünün artması anlamını taşır.
Of’ta emeğe dayalı üretim modelinin daha çok hâkim olması “salema ekonomisi”ni burada daha anlamlı hale getiriyor.
Makineleşmenin, teknolojinin imkânlarının kullanılabildiği üretim alanlarında maksimum verim alınması hem kişilerin kendi menfaatine olacağı gibi hem de ülkemizin menfaatine olacaktır.