Saldıranlar ve saldırtanlar
"Bu paranoya hepinizi esir almış, televizyonlarda da sizi izliyorum; yok Amerika bize düşman, yok AB bizim dostumuz olamaz diye diye ülkeyi dünyada yalnızlaştırdınızu2026"
Biliyorsunuz, panel, konferans gibi etkinliklerden sonra da dinleyicilerle sohbet devam eder. Yukarıdaki sözler de 3 yıl önce konuşmacı olduğum bir panel sonrası yanıma gelenlerle yaşadığım diyalogdan bir cümlecik sitemdi.
Ben değil, ABD dış politikasının belirleyicileri söylüyor:
"Amerika'nın dostlukları yoktur, Birleşik Devletleri menfaatleri esastır." Şimdi kalkıp ABD bizim dostumuzdu/r, böyle devam etmeli diyecek olursak kendimizi inkar etmiş oluruz.
Peki, ne?
- Dünya Savaşı sonrasında ABD, İngiltere, Rusya'nın bütün ısrarlarına rağmen savaşın dışında kalan Türkiye ciddi anlamda Rusya/SSCB/Komünizm tehlikesi ile karşı karşıya kaldı (aslında "bırakıldı" demek daha doğru). Rusya bizden Boğazlarda üs kurma ve Ağrı, Kars illeri gibi teritorric taleplerde bulunmaya başladı.
Kendi gücünün farkında olan dönemin idarecileri Ruslarla tek başına karşı koyamayacağını anlayınca destek arayışın başladılar. Bu desteği II. Dünya Savaşından en kazançlı ve güçlü çıkan Amerika ile kuracağı ilişkilerde bulabilecektik. Başta çekimser kalan ABD, Boğazların Rus kontrolüne geçmesi halinde ABD'ye vereceği zararı görerek Truman'ın Boğazlarla ilgili politikasını değiştirmişti.
Bu süreçte ABD'nin desteğini alan Türkiye işi NATO üyesi olmaya kadar vardırmak durumunda kaldı. Yoksa ABD Türkiye'nin dostu falan değildi.
NATO üyesi olan Türkiye, NATO'nun patronu olan ABD'nin 1960-1971-1980-1997 darbe ve muhtıralarını desteklediğini bile bile "müttefik!" olmayı sürdürdü. PKK, DAEŞ süreçlerinde olduğu gibi en son 15 Temmuz FETÖ darbe teşebbüsünde de ABD dost olmadığını gösterdi. Bize yapılan bütün saldırıların ya içinde ya kenarında ya da tepesinde maalesef dost bildiğimiz ABD yer almıştır. Bize saldıranları da saldırtanları da artık iyi tanıyoruz.
ABD'nin dost ve müttefik olmadığını bilmek için araştırmacı, akademisyen, gazeteci falan olmaya gerek yok. Milletin % 90'ı "ABD hiçbir zaman dostumuz olmadı, biz ne kadar dostluk kurduysak onlar bize 'NATO'nun Doğu'daki güçlü karakolu' gibi davrandı" diyor.
ABD şimdiki ortağı PYD ile de dost değil, olamaz da. Sadece PYD kullanılışlı bir aparat rolü gördüğü için ABD'nin gözdesi. Konuştuğum kimi PYD yanlısı insanın "olsun, yıllarca Türkiye ABD için jandarmalık yaptı biraz da biz yapalım" diyerek yaptıkları işbirliğini gerekçelendiriyorlar. Oysa ABD için dostluk yoksa u2013ki en önemli dostlarını bir çırpıda atmaktan sakınmamıştır. Örnek: İran, Mısır, Pakistan ve en son Türkiye- yakınlaşmasından imtina etmek gerekirdi.
ABD ile ya da başka bir devlet ile bir husumet sahibi değiliz, lakin bizi bu kadar bela ile mücadele etmek zorunda bırakınca da bunun dostlukla değil ancak düşmanlıkla açıklamak gerektiğini de es geçemeyiz. En basitinden Türkiye tarihin en alçak darbe teşebbüsü ile karşılaştı, bu alçaklığı yapanların FETÖ olduğunu ABD bizden de daha iyi biliyor. Buna rağmen şu elebaşı teröristi verin, vermezseniz dost değilsiniz dediğimiz halde ABD "delil istiyoruz" diyerek adeta dalga geçiyor. Bunu bu milletin evlatları bin yıl da geçse unutmaz.
FETÖ'cü Ekrem Dumanlı, "Darbeyi bizimkiler yapmış olabilir ama cemaatin tamamını bağlamaz" diyerek darbeyi itiraf ederken ABD hala belge diyor. Bu sebeple bırakın dostluğu postluğu, ABD'nin uluslararası ilişkilere zerre kadar saygısı olsa Fetullah Gülen en kısa sürede Türkiye'ye teslim edilmeliydi.
15 Temmuz sonrası ABD'li yetkililerin ve şimdi de Biden'ın Türkiye ziyaretleri tamamen zaman kazanmaya yöneliktir. Hiçbir mesajlarını ciddiye almıyoruz. Bundan böyle bizimle ilgili yaptıklarını ve ilişkilerindeki kararlılık ve sürekliliği esas alacağız. Artık hileye, yalana, politik münafıklığa kanmaya tahammülümüz yok.
Bu ABD ne Türkiye'deki Kürtlere ne de Suriye ya da başka bir ülkede yaşayan Kürtlerle dost olamaz, Kürtlerin yararına bir politikaya sahip olamaz. Özellikle Suriye özelinde oluşturduğu angajmanın Türkiye ile Kürtleri birbirine kırdırtmak olduğunu dünyayı az çok bilenler fark eder. Bu yüzden yaklaşık bir yıl önce yazdığım bir yazıda Suriye Kürtleri Mahabad gibi bir sonuç yaşamamalı demiştim.
FETÖ darbe teşebbüsü ile ortaya çıkan yeni durum gösterdi ki, diğer ülkelerde yaşayan Kürtlerle yeni bir başlangıç yapabilecek tek ülke Türkiye'dir. Irak Kürdistan Federe Bölge Yönetimi Başkanı Sayın Mesut Barzani bu konuda Türkiye ile anlaşabilecek noktada olduğu kanaatindeyim.
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın Türklerle Kürtler arasında arzu ettiğimiz "yeni başlangıç" için gereken desteğe sahiptir. ABD ya da başka devletler istemese de 5 parça olan Kürtlerin en az üç parçası bu "yeni başlangıç" için uygun konjonktüre sahip olduklarını biliyoruz.
Gerisi feraset ve cesarete kalmış, o da var.