Sakine cansız, umutlar canlı!
"Ölüden hüküm kalkar" derler. Ölüdür çünkü artık. Kendini savunma hakkı yoktur. Onu tanımlayan tüm kimliklerin örtüsü, sadece kefen kadar yer kaplar.
Paris'te hunharca katledilen üç kadın arasında medyada ismi en çok geçen Sakine Cansız'dı. Diyarbakır Cezaevi'nden Bekaa'ya, Almanya'dan Fransa'ya kadar tüm geçmişini didikleyip oradan senaryolar çıkarma çalıştı medya. Anlamsız. Zira o artık gerçekten cansız!
***
Elini üç kadının kanına bulayarak, bu topraklarda şiddetin onlarca yıl daha sürmesini isteyenlerin, oyunu şu ana kadar ters tepti. Terörü toplumsallaştıramadılar bir türlü.
Üç kadını öldürerek Kandil'dekilere "Avrupa'nın göbeğine bile gelseniz kafanıza sıkarız, sakın oradan inmeyin" mesajı verenler, tüm Türkiye'yi kenetlediklerini, bu suikastların tam tersi bir etki meydana getirdiğini görüp üzülüyordur belki de.
Bu suikastın ardından da sadece bölgede değil tüm yurtta ve tüm kesimlerde bir umut iklimi oluşmaya, barış yeşermeye başladı.
***
"Habur'daki görüntü şimdi oluşmadı neyse ki" diyenler Habur'da da kötü bir şey olmadığını, o insani durumdan "Açılım katliamı" çıkarmanın bir medya operasyonu olduğunu anlamıyor hala. Bu kez Habur operasyonunu yapan medya da geri adım atmış durumda.
***
Otuz yıldır savaştık ve şimdi barışmayı deniyoruz. Geçmiş hatalarımızdan ders çıkardık. Herkesin kendi tabanını idare etmek için kullandığı dil, otuz yıllık gelenekten bir anda kurtulamaz tabii. Hala şiddet dozu yüksek olan bu dile rağmen, provoke olmuyoruz en azından.
Ortak bir dile ihtiyacımız var derim hep. Merhamet ve "muhabbet" içeren bir dile.
***
Bin yıldır "bizi birbirimize düşman" edemeyenler, artık şerbetli olduğumuz toplumsal olaylarla, provokasyonlarla bu işi hiç başaramayacaklarını anlamak zorunda!
Dünkü cenaze törenleriyle ilgili büyük beklentiler içine giren, Türkiye'nin ayağı tökezlesin diye el ovuşturan, Devlet PKK ile çatıştıkça bölgedeki kendi gücünü tahkim eden "dost" görünümlü tüm düşmanların bu işten kendilerine ekmek çıkmayacağını görmesi lazım.
***
İnancımız ve geleneklerimiz ölünün arkasından kötü konuşmayı hoş görmez. Daha bir cenazenin arkasından İmam'ın "Merhumu-merhumeyi nasıl bilirdiniz?" sorusuna "Fena bilirdik" cevabı verildiğini görmemişizdir.
Paris'te'ki suikast Türkiye'yi, sorunlarını çözmüş, çevresine yoğunlaşmış barışık ve güçlü bir ülke olmaktan uzaklaştırmak içindi. Ama tutmadı, Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Söylemez'in cenaze törenlerinde en azından bu yazı yazılana kadar herhangi bir sorun yaşanmadı. Provokasyon beklentisinde olanların eli boş kaldı.
***
Millet sağduyulu, millet bıkkın, millet yorgun, millet huzura-barışa susamış ve millet soğukkanlı artık. En küçük kışkırtmanın nasıl bir bedelle ocaklara ateş olarak döndüğünü iyi biliyoruz.
Meselenin artık, bölgeden, Türkiye'den, ekonomiden filan kaynaklanmadığını herkes görüyor. Olayın, küresel ve kirli arka planını fark etmeye başladık.
Çözüme yönelik atılan her adımla birlikte terör ve kanın azalacağına daha da azması, Türk-Kürt herkesi uyandırdı. Millete güvenenler kazanacak, güvenmeyenler ise her zaman olduğu gibi mağlubiyet hanelerine bir çentik daha atacak.
***
Paris'te katledilen Sakine Cansız'ın annesi Zeynep Cansız ne diyor: "Ben asker ölse de ağlarım, ben anayım. Bu meseleler dursun artık. Artık analar ağlamasınu2026"
Barış sürecine tüm toplumsal kesimlerin ve devletin bu kadar hassas yaklaşmasının altındaki motivasyon budur işte; artık analar ağlamasınu2026