Sâkin, sâkin, sâkin!..
Biz ne kadar “toplumsal mutabakat alanını genişletmek”ten bahsetsek de, ne kadar “hilm, teenni ve itidal” tavsiyesinde bulunsak da…
Ülke insanını “kamplaştırma” ve “antidemokratik müdahalelere zemin hazırlama” tezgâhı maalesef çalışmaya devam ediyor…
İşte, Kahraman Şehidimiz’in cenazesinde yaşananlar…
Ve Kılıçdaroğlu’na yönelik tepkinin (asla tasvip etmediğimiz) şeklini bahane ederek şehit ailelerine saldıranlar…
Sosyal medyadaki nice çirkin kampanyalar…
Nice üzüntü beyanı oldu, nice “kınama” ve “geçmiş olsun” mesajı yayınlandı ama dert başka!..
Adalet Bakanı olduğu dönemde Sayın Bekir Bozdağ’ı hedef alan menfur saldırıyı “alkışlayan” zihniyet, şimdilerde “tasvip edilmeyen” bir hadise üzerinden gerginlik üretmeye, kaşımaya devam etmekte…
Kılıçdaroğlu’nun istenmediği halde o şehit cenazesine gitmesi de, ona yönelik saldıralar da doğru değildi.
İki yanlış bir doğru etmez, yanlışa da sahip çıkılmaz!
Geçmişten ders alır mı insanoğlu?..
Rahmetli Milli Şairimiz diyor ya:
“Ne masal şey!”
Ne tezgâhlar kuruldu ve ne tezgâhlara düştük…
Şehit Başkan Muhsin Yazıcıoğlu diyor ya:
“Mahalleleri paylaşamadık, okulları paylaşamadık, şehirleri paylaşamadık ama sonunda 2.5 metre karelik zindanları paylaştık!.. ”
Çok gerilere gittiysek, biraz daha yakına gelebiliriz…
"Sivas Olayları" Tezgâhı'nı gördük; ne masumlar gitti ve nice hayatlar bitti, kimlere yaradı bu işler?..
O günlerde ne olup bittiğini iyice anladık değil mi ve ne yapmak istediklerini; 28 Şubat’ın zemininin nasıl hazırlandığını gördük değil mi?..
“Seri cinayetleri” hatırlayın, toplumu kamplaştırmak için nasıl kullandılar ve bir “lâik-antilâik” çatışmasının zeminini nasıl hazırladılar?..
Failler meçhul, izler karanlık ama netice belli:
“Memleketimiz, evlâtlarımız kaybetti. Hepimiz kaybettik.”
Birçok mesele var; meselâ, şu “Kaset Tezgâhı”na gelelim…
Neydi hesap edilen?..
Tefekkür, tefekkür lütfen!..
‘Gezi Bileşenleri’ni hatırlayın; ne benzemezler nasıl bir araya getirildi ve bin türlü zafiyetten istifadeyle ne tezgâhlar kuruldu…
O gün, o tezgâhın “çöktüğünü” zannedenler, “Gezi başarısız oldu!” hükmüne varanlar, “Bunlarda plân da tezgâh da bitmez!” dediğimizde bize hücum etmeyi marifet bildiler…
Hatta, 15 Temmuz kalkışmasından hayli vakit önce “darbeler ve darbeciler bitmedi!” dediğimizde ve “ikazlarda” bulunduğumuzda, bizi hedef almayı tercih ettiler.
Sonra…
Sonra neler oldu, neler bitti ve bugün nerelere geldik…
Uzatmanın anlamı yok; bugüne kadar olan bitenden tezgâhın bundan sonrasını “az/çok” göremeyenler için de söylenecek söz yok.
Böyleleri mazurdur!..
Şehitlerimizi büyük bir hüzünle bağrımıza basarken, terörle mücadeledeki azmimize azim katarken…
Allah aşkına, “itidali” elden bırakmayalım!..
Demokratik tepki mi; elbette, sonuna kadar, “hukuk kaideleri içinde” ne gerekiyorsa onu yaparak…
Ama hukuk dışına çıkmak, ama tahriklere kapılmak, ama birilerinin ekmeğine yağ sürmek…
Bunlar olmaz!..
“Olabilir!” diyenler, çok daha vahim olayların meydana gelebilme ihtimalini nasıl görmezler?..
Nasıl!..
Bizim derdimiz var, bu ülke bizim, hepimizin.
Bugüne kadar binlerce şehit annesi, şehit babası, şehit kardeşi ile dertleştim.
Nice yazı dizileriyle onların mesajlarını ilettim.
Hepsinde “tevekkül”ün, “sabr”ın ve elbette terörden “nefret”in güzel yansımalarını gördüm.
Teröre şu veya bu şekilde destek verenlerin hukuken ve siyaseten “cezalandırılmaları” yönündeki ısrarlı taleplerini sizlere ulaştırmaya çalıştım.
Bunların hepsi olmalı ve elbette, bütün haklar “hukuki sınırlar” içinde aranmalı.
Hukuki sınırlar da “milletin vicdanına” uygun olarak belirlenmeli.
İnsanımızın duygularını istismar ederek ve kışkırtarak kötü emellerine ulaşmak isteyenlere karşı da uyanık olunmalı.
Bu arada…
Çok mühim:
Sosyal medyada “kimlik gizleyerek” ve tabii “amaç gizleyerek” yer tutmuş yapılara karşı da çok dikkatli olunmalı.
Suret-i Hak’tan görünerek kışkırtıcılık yapanlara karşı çok dikkatli olunmalı.
Sosyal medyadaki bazı gruplar birer “güvenlik tehdidi” olarak faaliyet gösteriyor maalesef…
Sağduyulu mesajlar anında boğulmaya, sağduyulu mesajlar verenler “iftira kampanyaları” ile yıpratılmaya çalışılıyor.
İftiralara uğramak mı?..
Bunu siz bana sorun; “İftiranın yakışanından kork!” demişler, şükür “zerre” yakışmadığı için takmasak da, amaçlarını bir kenara not ediyoruz.
Hilm ve teenni…
Bu dönemde, sakin olmaya ve olanı biteni, yapılmak isteneni “net” bir şekilde görebilmek için bol bol tefekkür etmeye çok ihtiyacımız var.
Aklımızı, şuurumuzu, kalbimizi, vicdanımızı, itidalimizi kuşanarak…