"Sakın câhillerden olma!.."
Yaratılmışların en şereflisi olan insana cehalet değil,
âlimlik yakışır. Çünkü cehalet, bütün kötülüklerin kaynağıdır. Cehalet, kişiyi
Allah katında da insanlar katında da değersiz kılar. Okumak, faydalı bilgilerle
donanmak, ilmi insanlığın hayrına kullanmak ise kişiyi yüceltir. Kaldı ki, insan
Allahü Teâlâ’nın muhatabı ve yeryüzündeki halifesidir. Allah, -insanı
câhillikten kurtarmak için- çok sayıda kitap ve peygamber göndermiştir. Son
Peygamberi Muhammed aleyhissalatü vesselama gönderdiğ son kitabı Kuran-ı
kerimin ilk emri; “ikra” yani “oku”dur. Çünkü Rabbimiz celle celâlüh, beşeriyeti cehâlet karanlık ve
bataklığından kurtarıp insanın ulaşabileceği en yüksek derece olan ilimle
şereflendirmek ister. Bunun için Dinimizde câhillik çirkin görülmüş ve
kınanmıştır. Bu meyanda, İslâm öncesi döneme, “câhiliyye” denilmiş
olması çok mânidardır.
İslam dini, ilimle özdeştir. Evet, medeniyetimizde din
ile ilim, hiçbir zaman birbirinden ayrılmayan iki ana unsurdur. Biri olmayınca
diğeri tek başına insanı hedefe ulaştırmaz. İlim, dünya ve âhiret saadetinin
anahtarı ve erdemlerin en büyüğüdür. Âyet-i kerimede buyuruldu ki: “De ki:
Ey Rabbim! İlmimi artır.” (Taha 114)
Dikkat buyurun! Bu âyet-i kerime bize -başka herhangi birşey
için değil- ilmimizin artması için dua etmemizi emrediyor. Zira ilim tükenmez bir hazine olup; sadece
sâhibine değil, başka insanlara da, hatta diğer canlılara da fayda verir.
Dinimizde ilim, hayatî öneme sahiptir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:“Ya öğreten ol, ya öğrenen ol, ya dinleyen ol, yahut bunları seven ol.
Beşincisi olma, helâk olursun!” (Beyhaki, Şuabü’l-iman
1709)
Efendimiz aleyhissalatü vesselam, bu hadis-i
şerifleriyle, âdeta bütün İslam toplumunun ilim ile meşgul olmasını emrediyor.
Bu hadis-i şerife göre; herkesin kendi şartları nispetinde ilim kervanına
katılması gerekir: Bilenler öğretecek, bilmeyenler öğrenecek, öğrenemeyenler
dinleyecek, ötekiler de bütün bu sınıfları sevip imkânları ölçüsünde onları destekleyecektir.
Bu hadis-i şerif, ilim kervanına hiçbir şekilde katılmayanların, dünya ve
ahirette kaybedenlerden olacaklarını da haykırıyor.
Normalde bütün insanları bir tarağın dişleri gibi eşit
kabul eden Dinimiz; âlim ile câhilin yani bilen ile bilmeyenin asla bir
olamayacağını söylüyor. Âyet-i kerimede buyuruldu ki: “De ki: Hiç bilenlerle
bilmeyenler (âlimler ile câhiller) bir olur mu?” (Zümer 9)
Başka bir âyet-i kerime: “Allah, gerçekten
kendisinden başka ilah olmadığına şâhitlik etti; melekler ve ilim sahipleri de
O’ndan başka ilah olmadığına adaletle şâhitlik ettiler.” (Al-i İmran 18)
Görüldüğü gibi; Allah azze ve celle yüce Zatı ile
başlıyor, ikinci olarak melekleri, üçüncü sırada da ilim sahiplerini
zikrediyor. Âlimlere; şeref, üstünlük ve asalet olarak bu âyet-i kerime yeter.
Dünya ve âhiret saadetinin anahtarı ilimdir. Müslüman;
ilim öğrenmek zorundadır. Çünkü cehaletle, ne İslam yaşanır ne de yaşatılır.
İlim, insanları olgunlaştırarak güzel ahlâka
kavuşturur. Toplumu da helâk edici ahlaksızlıklardan temizler.
İlim, âhiretimiz için ne kadar kıymetli ise, dünyamız
için de o kadar değerlidir. Eskiden savaşlar; fizikî kuvvetle, topla tüfekle
yapılırdı. Şimdi ise ilimle yani bilgi ve teknoloji ile yapılıyor. Bunun için,
artık bilgiyi ellerinde tutanlar, gücü de tekellerinde bulunduruyor ve dünya
düzeninin kurallarını da onlar belirliyor.
Ancak bilgi ne kadar mühim ise, onu yerinde ve zamanında
işleyip kullanmak da o kadar önemlidir. Bakınız, bugünkü şartlarda bir tondan
biraz fazla olan bir binek arabanın hammadde maliyeti kabaca 850 dolar olarak
hesaplanmaktadır. Peki, bu hammaddeyi etkin bir şekilde işleyen otomobil markaları
bu binek arabaları kaça satıyorlar bir düşünün… İşte bilgiyi yerinde kullanmak
bu kadar stratejik önem arz etmektedir.
İlmin meydana getireceği bu kadar çok büyük kazançlara
mukabil, cehalet de başka yollarla telafisi asla mümkün olmayan kayıplara sebep
olmaktadır. Çünkü her fenalığın, hatta küfür ve şirkin başı da bilgisizlik ve
cehalettir. Bunun için âyet-i kerimede: “Sakın câhillerden olma,” (Enam
35) buyurulmaktadır.