Dolar (USD)
32.48
Euro (EUR)
34.92
Gram Altın
2430.87
BIST 100
9808.26
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Şairlerin Padişahları

Marifet iltifata tâbîdir

Müşterisiz meta zâyîdir

Biliriz ki Osmanlı Padişahları, beğendikleri mȗsikîşinasları, şair ve nâsirleri yanlarında nedim olarak tutarlardı. Padişahın müsahibi olmak, onlar için büyük bir iltifattı. Padişahın yanında nedîm olmak demek bir yerde padişaha arkadaş olmak demekti. Fatih Sultan Mehmed ile büyük mȗsikîşinas Mevlânâ Abdülkâdir arasındaki dostluk, Vezir-i âzam Mahmud Paşa’yı bile kıskandıracak seviyedeydi. Ayrıca Fatih Sultan Mehmed Han’ın çevresinde Melîhî, Aşkî ve Lâlî gibi şairleri görmekteyiz. Kanuni Sutan Süleyman Han, âlim bir şair olan Bâkî’ye iltifat etmiş, yanında bulundurmuş ve ona önemli makamlar vermiştir. Yavuz Selim’in nedîmi âlim ve şâir bir zat olan Halîmî’dir. Tahta geçtikten sonra padişah, Halîmî’yi en yakın arkadaşı olarak yanında tutmuştur. Şair Necâtî ise II. Bayezid Han’ın musâhibi olmuştur. Sultanlar, sık sık ilmî ve edebî sohbetlere iştirak etmişler ve bazen sanatlı bir beyit için cömertçe ihsanlarda bulunmuşlardır.

Hünernâme’nin yazarı Azerî Seyyid Lokman, Sultan Süleyman’ın İran Seferi için Halepte kışladığı zaman, Lokman, babası ile birlikte Halep’e gelir ve çok önemli bir şair ve münşî olan Şemsi Paşa ile görüşürler. Paşa, genç şair Lokman’ın babasına iltifatta bulunur ve Lokman’ı bir şiir meclisinde şiir okuması için teşvik eder. Lokman’ın mecliste okuduğu şiirlerden birini padişaha göstermeye layık bulur ve 1549 baharında Sultan, Diyarbakır tarafında bulunan Elmalılı’da dinlenirken Şemsi Paşa Lokman’ın gazelini Padişaha sunar. Lokman, gazelinde padişahtan şöyle ihsan istemektedir: Çü bî-tâb oldı cȗdundan zer ü sim ü güher şâhâ/ Sarardı zer bozardı akçe odler düşdi mercâna; yani “Ey Şâhım, senin cömertliğin karşısında altın, gümüş ve mücevherler takatsiz kaldılar. Altının rengi sarardı, akçeler bozardı ve mercan ateşlere düştü.” Padişah, şiiri çok beğenir. Şiirin şairine yüz altın câize bağışlar ve Diyarbekir Evkaf’ından bir maaş bağlanmasını emreder. Bu vesile ile genç Lokman, kendisini ilim tahsiline vermek için bir imkân elde etmiş olur. Padişah daha sonra Elmalılı’da dinlenirken sefere kendisi ile beraber gelen Şemsî, Haydar, Remmâl ve Hayâlî gibi şairlere Lokman’ın şu beyitini gönderir: Eyyȗb kıssasın dime her dinleyen bilür/Âşık gibi belâya düşüp inleyen bilür. Şairlerin her biri, bu beyite, bir beyit daha ilave ederek gazeli tamamlarlar

Tüm bu anlattıklarımızla birlikte bazen şair ve yazarlar bekledikleri iltifata mazhar olamamışlar ve hayal kırıklıkları yaşamışlardır. Bunlardan birisi de Firdevsî-i Rûmî, Firdevsî-i Tavîl, Uzun Firdevsî veya Türk Firdevsî olarak da bilinen Şerefeddîn Mûsâ’dır. Çok yönlü ilmî bir kişiliğe sahip olan bu zatın Süleymân-nâme adlı eserinin 75. cüzünün önsözünde hayatı ve eserleri hakkında geniş bilgiler bulunmaktadır.

Firdevsî hayatını Edincik, Bursa, Manisa, Balıkesir ve İstanbul’da geçirmiştir. Rivayete göre büyük bir heyecanla II. Bâyezîd’e 330-380 ciltlik Süleymân-nâme adlı eserini sunmuştur. Eser, padişah tarafından çok hacimli bulunmuş ve içinden 80 cüzü seçilerek diğerleri yaktırılmıştır. Bunun üzerine büyük bir kırgınlık yaşayan Firdevsî’nin padişahı hicvederek İran’a kaçtığı ve orada öldüğü söylenmektedir. El-hâsıl; mârifet iltifata tabidir. Müşterisiz meta zâyîdir.