Dolar (USD)
32.60
Euro (EUR)
34.75
Gram Altın
2409.40
BIST 100
9645.02
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

22 Eylül 2022

Şairlerin en garibi: Ahmet Haşim

Sonbahara en yakışan kelime hazan olsa gerek. Eylül ve şiir denilince de hepimizin aklına hiç şüphe yok ki Ahmet Hâşim gelir, Ahmet Hâşim denilince de meşhur “Merdiven” şiiri gelir. Avucundaki güneş rengi bir yığın yaprak ile birlikte akşamın, gecenin, melankolinin, hüznün, acının ve bunların hepsinin üstünde bir umut gibi duran ay ışığının şairidir.

Yazımıza, “Ahmet Hâşim kimdir?” diye bir soruyla başlayalım. Doğum tarihi ile ilgili farklı görüşler olsa da kayıtların genelinde 1887 yılında Bağdat’ta dünyaya geldiği yer alır. Babasının memuriyeti nedeniyle düzensiz bir tahsil hayatından sonra annesinin vefatı üzerine babasıyla İstanbul’a yerleşir.

Daha genç denilecek yaşlarda şiirleri dergilerde yayımlanmaya başlanan Ahmet Hâşim, Şeyh Galip’ten başlayarak Abdülhak Hâmit, Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin ve Muallim Naci gibi döneminin usta kalemlerinin etkisinde kalmıştır. Ayrıca kendisi, Fransız Sembolist şairlerden Henri Brémond’un“saf şiir” kuramını savunduğunu açık yüreklilikle ifade etmiştir.

Poetikasını şiir kitabı Piyale'nin giriş kısmındaki ‘Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar’da sözünü hiç sakınmadan açık yüreklilikle dile getirmiştir. Hatta mesele poetikasını ortaya koymaktan öte eleştirmenleri topa tutmaya dönüşmüştür. Yakup Kadri'nin meseleye bakışı Ahmet Hâşim’den biraz daha sert olmuş ve Piyale kitabı eline ilk geçtiğinde ve okuduğunda şu cümleyi söylemekten kendini alamamıştır: “Bu kitabın başında gafillere şiirin ne olduğunu anlatmak istiyorsun. Ne beyhude zahmet!”

Fecr-i Atî topluluğunun temsilcilerinden olan Hâşim, ‘Sanat, sanat içindir!’ anlayışını benimser. Bu anlamda da sanat anlayışının temelini “Edebiyatı ideolojinin değil, estetiğin emrine vermek.” sözüyle açıklar.

Şiirlerindeki müphemliği düz yazılarında görmek mümkün değildir. Şiirinde ne kadar anlamı gizemli kılsa da düz yazılarında bir o kadar açık ve sade dil kullanır. Ona göre şiir duyulmak ve hissedilmek için, deneme türü yazılar ise anlaşılmak için yazılmıştır. Kendisinin “Düzyazının doğurucusu akıl ve mantık; şiirin ise algılama alanları dışında gizlerin ve bilinmezlerin geceleri içine gömülmüş, yalnız aydınlık sularının ışıkları, zaman zaman duyuşlarımızın ufuklarına yansıyan kutsal ve adsız kaynaktır.” sözü de bu durumu teyit etmektedir. Tasviri güçlü olan Ahmet Hâşim’in yazılarında dikkat çeken en önemli ayrıntı bütünlük gösteren ve anlamı açık, uzun cümlelerdir. Bilhassa mektuplarındaki betimlemeleri onun edebi anlamda ve kelimeleri kullanmada ne kadar derin olduğunu bize göstermesi açısından önemlidir.

Dış görüntüsünün çirkin olduğuna ve bu görüntüsü nedeniyle hiçbir kadının kendisini sevmeyeceğine inanması zihninde her zaman ön planda olmuş ve bu düşüncesi nedeniyle bütün ömrünü bir kahır ve hüzün içerisinde geçirerek yüreğinde her dem sonbaharı ve hazanı yaşamıştır.

Ölümüne yakın bir zamanda kendisine ‘Güzin’ diye hitap ettiği Zarife Özgünlü hanımla evlenmiştir. Bazı kayıtlarda Zarife Hanımın, Ahmet Hâşim’in bakıcısı olduğu iddia edilmiş olsa da mektuplarından onu uzun zamandır tanıdığı anlaşılmaktadır. Yani Ahmet Hâşim’in sevdiği kişiyle evlenmesi ancak ölüm döşeğinde mümkün olmuştur. Şiirlerinde ziya (ışık) olarak nitelendirdiği yüreğinde bir gül gibi taşıdığı umut, hayatının son anında da olsa kendisini gelip bulmuştur.

Ahmet Hamdi Tanpınar ile Ahmet Kutsi Tecer’e vefatına yakın bir zamanda söylediği “Şairlerin en garibi öldü.” sözü hayatının en sade ve hakiki cümlesidir. Doğumu net olarak bilinmemekle birlikte 4 Haziran 1933 tarihinde Kadıköy’de vefat ettiği kayıtlara düşmüştür. Kabri ise Eyüp Mezarlığındadır.

Empresyonist ve Sembolist şiirin temsilcisi ve müphemliğin şairi olan Ahmet Hâşim’in Piyale ve Göl Saatleri isimli iki şiir, Gurabahane-i Laklakanve Bize Göre isimli iki deneme, Frankfurt Seyahatnamesiisimli gezi yazısı türünde bir kitabı bulunmaktadır.

Bir başka yazımızda Ahmet Hâşim’in sanat ve şiir anlayışını kaleme almaya çalışacağız.

Sonbaharın hüznünde dahi huzurun gölgesinde yaşamanız dileğiyle, en kalbî muhabbetlerimi sunuyorum. Unutmayın ki ‘Sonbaharda dökülen yapraklar olmasaydı ilkbaharda yenilerine yer bulunamazdı.’