Dolar (USD)
34.62
Euro (EUR)
36.24
Gram Altın
2925.46
BIST 100
9659.96
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Şairlerin diliyle İstanbul Fetih Destanı

İstanbul Fethi’nin 570. Yıldönümü’nü, yarın büyük coşku içinde kutlayacağız. Şairlerimiz kutlu Fetih Destanı’nın hislerini, yüreklerindeki imanla terennüm ettiler.

Dünyanın üç kıtasında adaletle hükmetmiş ve insanlığın huzurlu yaşamasını sağlamış olan Osmanlı Devleti’nin ihtişamını bugüne kadar pek çok yazar kaleme aldılar. İstanbul’un Fethi’nin 570. Yılını yarın kutlayacağız. Ama bu kutlu hadisenin heyecanı, şimdiden bütün ülkemizi sardı. İstanbul’un Fethi’ne ve yeni bir çağ açan Fatih Sultan Mehmed‘e dair bugüne kadar binlerce eser kaleme alındı. On binlerce makale, araştırma ve inceleme de yayımlandı. Peki destanları çok seven ve zaferleri bütün benlikleriyle hisseden şairlerimiz dünya çapındaki bu büyük hadiseye lakayt kalabilir mi? Asla! Eski ve yeni birçok şairimiz bu destansı olayı yazıp geleceğe bıraktılar. “Biz toprakları değil gönülleri fethetmeye gidiyoruz” diyen büyük Fatih, Kâinatın Efendisi Peygamber Efendimizin de müjdesine lâyık olmuş ve ‘güzel komutan’ olarak Osmanlı mülküne, İslam âlemine ve Türk dünyasına dünyanın en güzel şehrini armağan etmiştir.

Fetihe ve Fatih’e Adanmış Şiirler

İstanbul’un Fethine ve Fatih’e çok şiir adanmıştır ama Fatih Sultan Mehmed de bir şairdir ve Avnî mahlasıyla yazdığı mükemmel şiirlere sahiptir. Bu eserlerinde bir beyti onun cihangirliği nasıl gaza ruhuyla kaynaştırdığını göstermektedir. Şöyle ki: “İmtisâl-i câhidufillah olmaktır niyyetim, / Dîn-i İslâm’ın mücerred gayretidir gayretim.” Padişah, İstanbul’un Fethi’ne de şu tarihi düşürmüştür: “Feth-i İstanbul’a fursat bulmadılar evvelul / Feth idüb Sultan Muhammed dîdî târih aherûn.”

Fatih Sultan Mehmed bilime büyük değer vermiştir, dünya çapında tanınan ilim adamlarını Dersaadet’e davet etmiş ve onları İstanbul’a toplamıştır. Çok zeki olan padişaha bir gün sorarlar: “Siz dünyanın neresindesiniz?” Cevap müthiş: “Biz doğunun batısındayız, batının da doğusundayız. Velhasıl-ı kelâm, dünyanın ortasındayız.” Fatih, Türkiye’nin bugün de dünyanın merkezinde olduğu gerçeğini büyük feraseti ve basiretiyle 570 yıl önce fark etmiş ve bize de bir bakıma bu gerçeği vasiyet olarak bırakmıştır. İnşallah biz de Türkiye’nin bugün dünyadaki önemli yerini idrak eder, bunun şuurunda ve farkında yaşarız.

İstanbul Fethi İçin Buluşma

2003 yılının Mayıs ayıydı. İstanbul Vakfı Projeler Genel Koordinatörü Ali Mete ile bir araya gelmiştik. Ona mühim bir projeden bahsetmiştim. İstanbul’un Fethi’nin 550. Yıldönümü dolayısıyla 550 Şair ve Yazarı buluşturma düşüncesiydi bu. İlgisini hemen çekmiş, çok heyecanlanmıştı. O sene, “550 Şair ve Yazarın Buluştuğu İstanbul 1. Edebiyat Buluşması”nı gerçekleştirmiştik. Programa iştirak eden şairlerimiz, birer şiirlerini de getirmişlerdi. O tarihî güne şiir ve yazılarıyla katkıda bulunan şairler arasında Ferit Ragıp Tuncor, İlhan Geçer, Bekir Sıtkı Erdoğan, Abdurrahim Balcıoğlu, Mehmet Zeki Akdağ, Hüsrev Hatemi, Bahaettin, Beşir Ayvazoğlu, Abdullah Satoğlu, Coşkun Ertepınar, Dilâver Cebeci, Erdem Bayazıt, Fahri Ersavaş, Feyzi Halıcı, Gültekin Samanoğlu, Güzide Taranoğlu, İlhan Geçer, Melda Özata, Memduh Cumhur, Olcay Yazıcı, Refet Körükçü, Refik Durbaş, Sadettin Kaplan, Sedat Umran, Yusuf Dursun ve Bestami Yazgan da bulunuyordu. Gerek o gün okunan ve yazılan şiirlerden gerekse diğer çalışmalardan muhteşem antolojiler hazırlanabilir.

Mısralarda Fetih Güzelliği

Divan şairlerinin de elbette İstanbul Fethi’ni anlatan şiirleri vardır. Halk edebiyatında eserleri bulunan ozanlarımızın da bu hadiseyi anlattıkları şiirleri mevcut. Fakat İstanbul’un Fethi ile ilk önemli programlar 1953 yılında merhum Başvekil Adnan Menderes’in talimatıyla başlar. Önemli faaliyetler, Fethin 500. Yılı toplantılarıyla birlikte gerçekleşir. Bu hizmette İstanbul Fetih Cemiyeti Reisi Ekrem Hakkı Ayverdi’nin büyük rolü vardır. Tabii yakın dostu Nihad Sâmi Banarlı ve diğerlerinin de. Mesela hayran olduğu İstanbul’un Fethine en güzel şiirlerden bazılarını Yahya Kemal kaleme almıştır. Bir yerde şöyle der: “İstanbul fethi için Yahyâ Kemal’in dilinden / Bir âlem açan zaferlerin en genişi / İstanbul fethi Tanrının kutlu işi / Gün doğmadan evvel o güzel saatde / On bin yiğidin büyük gedikten girişi.” Beyatlı’nın İstanbul’u fetheden “Yeniçeriye Gazel”i de olağanüstüdür. Bu şiiri yazan sanki Fetih’te bulunmuş ve surları zorlamış bir nefer gibidir: “Vur! Pençe-i Âlideki şemşîr aşkına / Gûlbank’ı asûmânı tutan pîr aşkına / Ey leşker-i müfettihu’l-ebvâb vur bugün / Feth-i mübîni zâmin o tebîr aşkın a/ Son savletinle vur ki açılsın bu surlar / Fecr-i hücum içindeki tekbir aşkına!” Şairimiz Yahya Kemal’e göre Üsküdar, İstanbul’un Fethi’ne şahit olduğu için mübarek bir semttir. Bu talihli semt, şairimizin mısralarında şöyle dillendirir: “Üsküdar, bir ulu rü’yâyı görenlerin şehri! / Seni gıptayla hatırlar vatanın her şehri / Hepsi der: “Hangi şehir görmüş onun gördüğünü? / Bizim İstanbul’u fethettiğimiz mutlu günü.”

Bayrak Şairimiz

Bayrak şairimiz Arif Nihat Asya’nın İstanbul’un Fethi’ne dair çok güzel yazı ve şiirleri vardır. Sadece bu metinlerden küçük bir antoloji çıkar. Sanatkârımız o ihtişamlı “Fetih Marşı”nda ne diyor: “Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek; / Dağlardan çektiriler, kalyonlar çekilecek; / Kerpetenlerle sûrun dişleri sökülecek! / Yürü hâlâ ne diye oyunda, oynaştasın? / Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.” Milletimizin ruh köküne bağlı olan, değerlerine sevda düşüren şairimiz, gençliğin de kararlı ve sebatkâr olduğuna inanır. Ondan umutludur ve ona kendisini hatırlatır: “Sen de geçebilirsin yârdan, anadan, serden / Senin de destanını okuyalım ezberden / Haberin yok gibidir taşıdığın değerden / Elde sensin, dilde sen; gönüldesin, baştasın / Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.” Şairimiz heyecanının doruğundadır: “Delikanlım! İşaret aldığın gün atandan! / Yürüyeceksin! Millet yürüyecek arkandan! / Sana selâm getirdim Ulubatlı Hasan’dan! / Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın; / Fâtih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!” Dualar ve Âminler’deki “Fatih’in Bayrağı” şiirinde şairimiz şöyle diyor: “Millet, vatan ve Din ona – ömrünce-verdi güç / Ay, gökyüzünde birdi… onun bayrağında üç!” Şairin Rubaiyat-ı Arif eserinde de “Fetih” dörtlüğü vardır: “Top sesleri, hâlâ, duyulur dağlardan… / Diller söz açar dönmeyecek çağlardan! / Tarihi sorar, yurdu sorar, Feth’i sorar / Sağlar ölülerden, ölüler sağlardan!”

Fatih, Ulubatlı, Akşemseddin

Nâzım Hikmet’ten Refet Körüklü’ye, Cahit Tanyol’dan Mehmed Çavuşoğlu’na kadar pek çok şairin Fetih şiirleri vardır. Coşkun Ertepınar da “Fatih, Ulubatlı, Akşemseddin” başlıklı şiirinde bizi asırlar öncesinde yaşanmış kutlu bir şölene davet eder: “Bir sur burcunda doğdu düşüncelere / Al al… / Biri düşünceleriyle baktı karanlık gecelere, / Bizans’a bakar gibi beyaz bir at üstünde… / Biri bayrak dikti kan kırmızı, / Ulubatlı Hasan’ım, / Asırlardır ölmez! / Biri büyük Sultan’ım, beyaz atlım, / Karadan gemiler yürüttü, / Denize at sürdü, / Asırlardır batmak bilmez! / Aynı tabloda görünür üçü de / Biri er, biri sultan, biri pîr… / Al bir şafak açmış ellerinden hepsinin / Bayrak bayrak… / Hepsinin elleri çiçek gibi beyaz, / Alınları nur gibi ak… / Hepsinin çelikten yoğrulmuş gücü…/ Hepsinin kalbi ipekten yumuşak…”

Fetih Baharı

Aruzun son temsilcilerinden merhum şair Memduh Cumhur “Fetih Bahârı” şiirinde bizi özge âlemlere davet ediyor, okuyalım: “Duyulur bahar yelinden, açılan o son seferde / Ebedî fetihlerin aksisadâsı perde perde. / O elemli günde Beç’den dönen askerin melâli; / Kaç asır geçerse geçsin, yine dağlıyor hayâli. / Tuna ihtişamlı mâzîye dönüp dönüp bakarken, / Suyu sâde gözyaşıymış gibi pek hazîn akarken, / O dönüş savurdu Balkanlara dek ne varsa bizden, / Yıkılan, yanan o binlerce eserde kalbimizden. / Açılır şehidlerin elleri Hakk’a her seherde, / Göğe yükselen duâlar yayılır o beldelerde. / Yine zurnalar zafer peşrevi çalsın, aşka gelsin, / Yine gür sadâlı erler doludizgin ufku delsin. / Bize şanlı mehterin velvesiyle hür şafaklar, / Daha kaç diyarda kaç kutlu fetih bahârı saklar.”

////////

Şairler Sultanı Necip Fazıl

Fatih’in fethettiği İstanbul’a en güzel şiirlerden birini, Şairler Sultanı Necip Fazıl yazmıştır. “Canım İstanbul”un o ruhu sarıp sarmalayan havası hepimizi çok etkiler: “Tarihin gözleri var, surlarda delik delik, / Servi, endamlı servi, ahirete perdelik… / bulutta şaha kalkmış Fatih’ten kalma kır at; / Pırlantadan kubeler, belki bir milyar kırat.. / Şahadet parmağıdır göğe doğru minare; / Her nakışta o mâna: Öleceğiz ne çare? / Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet; / Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet…”

//////

Ahmet Kabaklı’dan, “Fatih Söyler”

Ahmet Kabaklı büyük edebiyat tarihçimiz ve fikir adamımızdır. Ama o aynı zamanda şair. Az ve öz şiirleri de vardır. Onlardan birinin adı “Fatih Söyler”dir ve şöyle başlar: “Ferman eylerim şan ile / Şehitlerin at üstüne / Ceng olunsun hengam ile / Şer, kırılsın düşmen deyü… / Ta be zaman sefer olsun!” Fatih’in büyük dünyasını ve geniş yüreğini yansıtan çok güzel mısralar vardır. Onlardan bir kaçı şöyle: “Yurduma nur bahşeylerim / Yeşil vatanlar süsüdür / Evliyalar görgüsüdür / Türk’e gurur bahşeylerim”

//////

Şiiri Yazılmamış Şehir’e Şiir Yazmak

Merhum Olcay Yazıcı, “Şiiri Yazılmamış Şehir”e şiir yazmıştı ve şöyle başlıyordu: “Gökçe atlar üstünde fethe uçan cihangir / Bu pür-füsun şehire nasıl yazılır şiir?” Bu sorunun cevabını ilerleyen bölümde veren şair, şiiri hitam-ı misk mısralarla tamamlar: “Efsaneler sultanı dalmış ulvî uykuya / İstanbul lamekânda ruhun gördüğü rüya”

//////

Uyan Ey Fatih Uyan!

İstanbul Fethi ve Fatih Sultan Mehmed’in yanı sıra cihangir padişahın ilk hizmeti olan Ayasofya’nın camiye çevrilmesinin izleri de gönüllerden silinmemiştir. Şairlerimiz Ayasofya’nın yıllarca kapalı kalması üzerine büyük hüzünlere kapılmış ve lirik şiirleriyle İstanbul’un simge mabedinin tekrar açılması için dileklerini mısralara taşımışlardır. Onlardan biri de Arif Nihat Asya’ydı ve “Uyan Ey Fâtih Uyan!” başlıklı şiirinin ilk mısraları hicran yüklüdür: “Ma’bedinken daha dün, / Ayasofya’ndan bugün / Ne Sâlâ var, ne Ezan.. / Uyan ey Fâtih, uyan!” Şükürler olsun ki şairlerin içini yakan, milletimizin üzüntü kaynağı bu mesele hallolmuş ve Ayasofya müminlerin ibadetine açılmıştır. Bu muazzam hizmeti büyük bir cesaretle gerçekleştirenlere millet olarak şükran ve vefa borcumuz vardır.