Şairlerimizin dualara bürünmüş şiirleri
Edebiyatımızın en güçlü damarlarından biri olan dua ve yakarış şiirlerini okumaya bugünlerde çok ihtiyacımız var
İnanç ile edebiyat, dua ile şiir arasında çok sıkı bir münasebet ve köklü bir yakınlık vardır. Dua yürekten kopup söylendiği gibi bazı şiirler de asırlar boyunca dua ve yakarış niyetiyle terennüm edilmiştir. Kur’an-ı Kerim’in Furkan Suresi’nde “Duanız olmasa ne ehemmiyetiniz var?” buyurulmuştur. Demek ki insanın değeri de, kıymeti de hatta varlık sebebi de Rabbine ettiği dua, Halıkına yakarış, davetine icabet, nidasına teslimiyettir. Çünkü dua ile bir mümin, acizliğini anlar ve zayıflığını görür. Aslında bugün bütün dünyada yaşayan insanların böyle bir dua iklimine yönelmeye ihtiyaçları vardır. En zengin ülkeden en yoksul kabileye kadar bütün insanlık, malum ve meşhur salgın (kovid-19) ile büyük bir mücadele içinde. Uzaya çıkan, yıldızlarda tur atan kibirli insanlar, minnacık bir virüsün esiri olmuş durumda. Pandeminin ne zaman ve nasıl sona ereceği de henüz bilinmiyor. Böyle bir durumda duadan başka çaremiz, Cenabı Allah’tan başka sığınacağımız kimse var mı?
Eski şiirimizde dua
Türk edebiyatı büyük ölçüde dinî hassasiyetlerle kaleme alınmış muhteşem şiirlerle doludur. Ahmed Yesevi’den Yunus Emre’ye, Şeyhî’den Ümmi Sinan’a kadar neredeyse bütün şairlerimizin baştan sona dinî mesajlar ihtiva eden şiirleri vardır. Bu gerçek, Divan, Tasavvuf ve Halk edebiyatı ile yeni şiirimiz için geçerlidir. “Hikmet”ler, “İlahi”ler, “Tevhid”ler, “Münacaat”lar, “Tazarrunâme”ler, “Tevhid”ler, “Mevlid”ler, “Naat”lar ve diğer türlerde verilen eserler de aynı yolda sarf edilmiş hikmet tomurcukları, hakikat damlalarıdır.
Yenilik edebiyatımızda dua makamı
Tanzimat’tan sonra ilk ürünlerini vermeye başlayan Yenilik Edebiyatı’mızda sosyal meseleler ve hissî konular kadar dinî mevzuların da ağırlıklı bir şekilde işlendiğini söylememiz gerekiyor. Yaklaşık iki asır önce başlayan bu temayül, bugüne kadar artarak devam ediyor. Şairlerimiz, içlerindeki inanç duygusuyla birbirinden güzel şiirlere imza atmışlardır.
Meselâ Şinasi’nin “Münacaat”ı şöyle Başlar: “Hak Teâlâ azamet âleminin pâdişehi / Lâ mekândır olamaz devletinin tâht-gehi”. Şiir bu minval üzere akıp gidiyor. Servet-i Fünun cereyanının muallimi kabul edilen üstat Recaizâde Mahmut Ekrem’in de çok güzel bir “Tevhid”i vardır. Ahmet Mithat Efendi’nin damadı olan Muallim Naci’nin ise hem “Münacaat”ı hem de “Tevhid”i mevcut. Cenab Şahabettin’in “Münâcât”ı şöyle başlar: “Arıyor secdelerde dîdelerim.” Bu şairlerimizin çağdaşı olan halk ozanlarımızdan Sümmani de “Münâcat”ına şöyle başlar: “İlâhî budur ki sana niyâzım / Bizi Hak râhına gidenlerden et / ‘Ya Allah’ çağırır kalb-i beyâzım / Lisânı mücevher seçenlerden et.” Mehmed Âkif Ersoy’un Safahat’ı büyük ölçüde dinî öğütlerle doludur ama arada “Tevhid yahud Feryad”ı da var. “Dua”sı bu vadideki şiirlerin şahikasıdır: “Yâ İlâhî bize tevfikini gönder… - Âmin / Doğru yol hangisidir, millete göster… - Âmin!” Yiğit bir Mehmetçiğin ağzından seslendirilen “Ordunun Duası” ölümsüz bir eser: “Yılmam ölümden, yaradan, askerim; / Orduma, ‘gâzi’ dedi Peygamber’im. / Bir dileğim var, ölürüm isterim: / Yurduma tek düşman ayak basmasın. / Âmin! desin hep birden yiğitler, / ‘Allahu ekber! Gökten şehitler. / Âmin! Âmin! Allahu ekber!”
Cumhuriyet Şairleri
Daha yakınlara geldiğimizde Cumhuriyet devri şairlerimizin bu tondaki şiirleri de dikkatimizi çekiyor. Mesela İbrahim Alaettin Gövsa’nın “Allah Sevgisi” şiiri bir yakarış şiiri olduğu kadar bir tefekkür metnidir aynı zamanda. Şiirdeki şu zarif ve hikmetli düşünceye bakar mısınız: “Kim çıkarır sabahleyin erkenden, / Dünyamıza ışık veren güneşi? / Gece vakti denizlere serpilen / Ay doğuyor; kim yapıyor bu işi?” Beş Hececi şairlerimizden Orhan Seyfi Orhon “Münacaat”ında Yaratanına sığınan garip bir kuldur. “Dua” şiirinde ise Rabbine yalvarır: “Ulu Tanrım, şu karanlık yolları / Bizi sana ulaştıran yollar et! / İhtirasla kilitlenmiş kolları, / Birbirini kucaklayan kollar et!”
Şükûfe Nihâl’in “Son Dua”sı da bu minvaldedir. Aynı nesilden Faruk Nafiz Çamlıbel’in “Hamd ü Sena”sı düşündürücü mısralarla bizi sarsıyor: “Ne ki mevcûd ise âlemde, güzel doğru, iyi; / Arayan fikri, bulan ruhu, seven sevgiliyi / Bize bahşetmiş olan Hazret-i Rahmân’a şükür.” Halide Nusret Zorlutuna “Ya İlâhi”, Zeki Ömer Defne ise “Dua” şiirlerini armağan ederler mistik edebiyatımıza. Necmettin Halil Onan ve Ahmet Kutsi Tecer’in şiirlerinin yanında “Bayrak Şairi”miz Arif Nihat Asya’nın “Dua”sı dudaklardan kalplere inen, kelimelerden meydanlara dökülen bir destandır: “Biz, kısık sesleriz… minâreleri, / Sen, ezansız bırakma Allah’ım! / Ya çağır şurda bal yapanlarını; / Ya kovansız bırakma, Allah’ım!” “İkinci Âkif” namıyla anılan Ali Ulvi Kurucu, ihlaslı ve samimi “Dua”sında en büyük ve kutlu dileğini şu iki mısra ile seslendirir: “Din uğruna candan geçebilmek ne saadet!.. / Yâ Rab, o şehitlerle berâber bizi haşret.”
Şairler Sultanı’ndan
Sultanü’ş Şuara Necip Fazıl Kısakürek’in Çile’sinde birbirinden sağlam inanç, dua ve yakarış şiirleri vardır. “Nur”dan kısa bir bölümle yetinelim: “Sen ol dersin o olur! / Pırıltı dolu billur, / Çığlık içinde fağfur. / Bir renk bize öteden / Ve bir ses, o besteden; / Nur bize, Allah’ım nur!” Üstadın beğendiği şairlerden Ziya Osman ise temiz inancıyla şöyle yakarır: “Rabbim, nihayet sana itaat edeceğiz… / Artık ne kin, ne haset, ne de yaşamak hırsı, / Belki bir sabah vakti, belki gece yarısı, / Artık nefes almayı bırakıp gideceğiz…” Saba bunları söyler de kardeşi kadar sevdiği Cahit Sıtkı boş durur mu? Tarancı da “Sabah Duası”nı yazar. “Allah’ı Anarken” şiirinde de içini şöyle döker: “Belli ne birdir ne iki; / Günahım başımdan aşkın. / Yârab sen de bilirsin ki / Bir Sen varsın bana yakın.”
Şiirden Şuura
İnançlı şairlerimizin sayısı çok. Ayrıca en liberal, hatta dine lakayt zannettiğimiz şairlerimizin bile bir veya birkaç dinî şiiri vardır. Zeki Ömer Defne “Dua”, İlhan Geçer “Yakarış”, Turgut Uyar “Münâcat”, Murat Çobanoğlu “Allah’ım”, Dilaver Cebeci “İltica”, A. Vahap Akbaş “Cânâ” şiirlerini yazarlar. Feyzi Halıcı “Dua”sında Rabbini hatırlar: “Bir uhrevi his var mı ki dünyada / Bulunsun tadı bir ulvi duada / Ne güzel Allah’ı getirmek, yâda /Mavi gecelerin seher vaktinde…” Bekir Sıtkı Erdoğan ise artık bugün Mevlid-i Şerif’lerde okunan “İlahi”sinde içi yanık bir mümin edasıyla gönlünden şu dervişane sözleri akıtır: “Gariplik tuttu boynumdan, / Büker Mevlâ’ya Mevlâ’ya.. / Gözüm her âhı göynümden / Döker Mevlâ’ya Mevlâ’ya…” Bahaettin Karakoç, Abdurrahim Balcıoğlu, Nuri Pakdil, Cahit Zarifoğlu, Erdem Bayazıt, Mehmet Âkif İnan, Coşkun Ertepınar, Mustafa Miyasoğlu, Rıfkı Kaymaz ve Ömer Lütfi Mete de edebiyatımıza pırıl pırıl mısralar armağan ederler.
Diriliş Tohumları Ekiliyor
Bugün yaşayan şairlerimiz arasında dua merkezli şiirlere imza atan şairlerimiz arasında Hüsrev Hatemi, Semih Sergen, M. Halistin Kukul, Ayhan İnal, Muhsin İlyas Subaşı, Bekir Oğuzbaşaran, Yusuf Dursun, Bestami Yazgan, Cumali Ünaldı Hasannebioğlu, Ahmet Tevfik Ozan, Ali Günvar, Ahmet Efe, Ali Akbaş, Nurettin Durman, Metin Önal Mengüşoğlu, Mehmet Atilla Maraş ve Mustafa Ruhi Şirin de bulunuyor.
İçinde ümitsizliğe zerre kadar yer vermeyen şairimiz Abdurrahim Karakoç, “Nur Yağacak” şiirinde “Rahmet yüklü bulutlar saracak ülkemizi / Akşama Nur yağacak, sabaha Nur yağacak.” der ve imanlı yeni neslin müjdesini verir. Şiir âleminin maneviyat erlerinden Mustafa Necati Bursalı da “Dua”sında Rabbine mısraları eşliğinde iltica eder: “Lütfunla nazar kıl, aman Yâ Rabbi! / Sardı afakımı duman Yâ Rabbi! / Kapından dûr etme, ulu din için, / Sendedir af ile fermân Yâ Rabbi!” Konu çok geniş. Taçlandırılmış dualarımız ve bu yakarışlara sarılı şiirlerimiz daim olsun. Yazımıza, günümüzün üstat şairi Sezai Karakoç’un dileğiyle son verelim: “Tanrım yeniden diriliş tohumlarını / Saçmamız için fırsat ver/ Kötülük ilkesini zayıflat / Direnişini kır yoğunluğunu seyrelt / Doğrulukla doldur doğumumuzu / Peygamberin zamanından bir… / Zaman düşür üstümüze / Hakikat içimizde göğersin / Yeniden o gümüş sükûnet gelsin / İkindilerimizin saatine”