Şairi mekandan kovmak
Şair-Yazar dostum Mehmet Baş, geçtiğimiz hafta İstanbul'da yarım ada diye tabir edilen Sur-ı Sultani'de yaptığı gezi hakkında izlenimlerini aktardı. Mehmet Baş'a izlenimi hakkında ilk sorduğum soru şuydu: "Üstad Sezai Karakoç'u ziyaret ettiniz mi?"
Yarım ada denilince, Sultanahmet, Nur-u Osmaniye ve Bab-ı u00c2li aklımıza geliyor. Nur-u Osmaniye denilince de önce camii daha sonra da caddenin sonunda Derin Han ve burada bulunan Diriliş Yayınları ile Üstad Sezai Karakoçu2026
Adres tarifi gibi algılanmasın. Mehmet Baş'ın haber verdiğine göre Derin Han'ın sahipleri bu mekanı otel yapmaya karar vermiş. Ve sahipleri büyük şaire burayı boşaltması için tebligatta bulunmuş. Daha önce de tarihu00ee yarımada, daha doğrusu Cağaloğlu-Bab-ı u00c2li'deki birçok yayıncı ve kitapçı buradaki hanlardan çıkartılmıştı. Bu çıkartılan kitapçılar, yayıncılar Sur-u Sultanu00ee'nin dışına sürgün edilmek (!) suretiyle Tarih'i yarımada kimliksizleştirilmiştir.
Literatürde Bab-ı u00c2li denilince matbuat hayatı akla gelirdi. Büyük gazeteler buralardan taşınıp medya kampüsleri şeklinde büyük yerlere taşınınca mekan da yayıncı ve kitapçılara kaldı. Buraya kadar her şey güzel. Yayıncı ve kitapçıların ekseriyeti dinu00ee bir hayatın müdavimleri olarak oradaki manevi ortamın temsilcileriydiler. Bütün bu mekanları büsbütün müşahhaslaştıran insanlar Sultanahmet Camii'ni dolduruyordu, Nur-u Osmaniye Camii hakezau2026
Şimdiye kadar bu bölgedeki kitapçıların çoğu sur dışına çıkartıldı. Sıra büyük şair Sezai Karakoç ve DİRİLİŞ yayınevine geldi. Biz okuyucular, başta da belirttiğim gibi Nur-u Osmaniye'yi önce camii ve sonra şairi ile bilirdik. Bizim için Sezai Karakoç bu yerlerden uzaklaştırılırsa, onun gibi sanat, edebiyat ve fikir adamları bu mekanlardan çıkarılırsa ne olacak?
Beyaz adamların semtleri!
Şimdi Camii ile iç içe, din ile iç içe olan Müslümanlar yavaş yavaş tarihin derinliklerinden uzaklaştırılacak beyaz adamın yaptığı kutulu evlere gidecek. Oralarda cami olmayacak. Külliye hiç olmayacak. İslamu00ee yaşama biçimleri hiç olmayacak. Bunların yerine turistler gelip otellere yerleşecek. Manzaralı mekanlarda hovarda bir hayat, ahlak erezyonu yaşanacak, içkiler, şaraplar içilecek. Sonra Sultanahmet'in, Ayasofya'nın Nur-u Osmaniye Camilerinin fotoğrafları çekilecek. Artık bunlar hatırlanacak Payitaht-ı Osmaniyye'de
Oysa medeniyetlerin oluşumda katkısı olmayan ülkeler bile bu tarihu00ee hatadan kaçınıyorlar. Nasıl mı? Bu mücerred fikri müşahhaslaştıran bir misal var.
Tarihçi-Yazar Mustafa Armağan'ın Şehir, Ey Şehir kitabında zikrettiği "Düşünen Şehir tasavvuru" var. Bu tasavvuru biraz daha açtığımızda şu örnekle karşılaşıyoruz: Williamsborough, "Amerika'yı birleştiren" imzaların atıldığı küçük bir kasaba ama günümüzde o günkü haliyle "aynen" korunmakta. O zamanlar imzanın atıldığı binanın yanındaki berber dükkanı nasılsa bugün de aynı şekilde icra-ı sanatına devam etmekte. Nalbant aynı şekilde at nallamaya devam ediyor."
Bahsi edilen bu şehir, yazarın tasnifine göre geçmişi çok zengin ama bugünü ve geleceği olmayan şehir, yani müze-şehirler demek faydalı olacak. Peki İstanbul'u da biz müze şehirler statüsünde mi tutacağız. Bizim için insanın yaşam alanı ile yek ahenk giden bir şehir söz konusu olmalı.
Sayın başbakanımızın Ayasofya Camisiyle ilgili bir sözü vardı. Camii neden kapalı sorusuna şu cevabı çok önemliydi. "Önce Sultanahmet'i doldurun." Dinen bu söz doğru. Peki bütün bu anlattıklarımız neticesinde bu sözün tahlilini yapmak gerekmez mi?
Şehirleşme, günümüzde şehirsizleşmeye doğru giderse orada ne Ayasofya kalır ne de Sultanahmet. Geçen ay arkadaşlarımla beraber Sultanahmet Camii'nde öğle namazı için gittiğimizde turistlerin yoğun kalabalığı nedeniyle buraya çok zor girdim. Ve namazı da zar zor kıldım. Neredeyse mihraba kadar gelen turistler vardı. Ve fotoğraf çekiyorlardı. Bunun adı da İnanç Turizmi.
Bu İnanç Turizmi adına Diyanet işleri reisimiz Prof. Dr. Mehmet Görmez Hocanın önemli bir tespiti var. "İnanç turizmi, bizim medeniyetimize ait bir kavram değil"
Görmez Hoca, işin vahametini biliyor ama turizm üzerinden para kazanan cenah'ın sözü itibar edilir olmuş.
Sözün özü şudur, Sezai Karakoç özelinden ve Derin Han'ın otel yapımına doğru giden süreçte ne modern şehircilik ne de post-modern şehircilik bizi kurtaracaktır. Edebiyat tarihinde hocalarımız bize, Şair Zati'nin Beyazıt Camii avlusunda içerisinde bir remilci dükkanından bahsederdi. Oraya Şair Baki gibi zatların gelerek şiirle, edebiyatla hemhal ve hasbihallerini anlatırdı. Galiba biz de Nur-u Osmaniye caddesindeki Derin Han ve Diriliş yayınlarında Büyük Şair Sezai Karakoç'un edebiyat dünyasıyla ilgili hasbihallerini anlatacağız.
Son söz. Malu00fbmunuz Sezai Karakoç'a Cumhurbaşkanlığı Büyük Ödülü verildi. Ve Sezai bey, bu ödülü almaya gitmedi. Neden gitti, gitmedi orasını tartışırız ama Sezai Beyin Nur-u Osmaniye'den, Cağaloğlu yokuşundan, Bab-ı Aliden çıkartılması bu ödülün geri alınması anlamına geliyor.