Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
25 Eylül 2016

Şair ve Sultan

Renkli kişiliğiyle tanınan şair, siyaset adamı ve 'feylesof' Rıza Tevfik Bölükbaşı, oğlu Mehmed Said'e ithaf ettiği "Uçun Kuşlar!" şiiriyle tanınır. Orada gurbet ve sürgün günlerini çok güzel mısralarla anlatır: "Uçun kuşlar uçun!.. Doğduğum yere; / Şimdi dağlarında mor sümbül vardır. / Ormanlar koynunda, bir serin dere, / Dikenler içinde sarı gül vardır. / O çay ağır akar yorgun mu bilmem? / Mehtabı hasta mı, solgun mu bilmem?.. / Yaslı gelin gibi mahzun mu bilmem? / Yüce dağ başında siyah tül vardır" Bu güzel şiirdeki şu dörtlük oldukça dokunaklı ve hislidir: "Orda geçti benim güzel günlerim, / O demleri anıp bu gün inlerim; / Destan-ı ömrümü okur dinlerim / İçimde oralı bir bülbül vardır"

Rıza Tevfik Bölükbaşı 1869'da Edirne'ye bağlı Cezrimustafapaşa'da doğdu. İlk tahu00adsilini İstanbul'da bir Musevu00ee Okulu'nda yaptı. Rüştiye'yi Geliu00adbolu'da okudu. Mülkiye Mektebi'nde öğrenci iken bazı olayu00adlara karıştığı için okuldan çıkarıldı (1890). Sonra Tıbbiye'ye girdi ve 1899u2032da mezun oldu. 1908 yılına kadar Karantina İdaresi'nde doktorluk yaptı. Maarif Nazırlığı (1918) ve Şu00fbrau00adyı Devlet Reisliği (1919) yaptı. Sevr Antlaşması'nı imzalayan heyetin içinde o da yer aldı. Bu yüzden "Yüzellilikler" listesine alındı ve yurt dışına sürüldü (1922). Sürgün hayatını Ürdün'u00adde geçirdi. 1943u2032de çıkan af kanunundan istifade ederek yurda döndü. 30 Aralık 1949 tarihinde İstanbul'da vefat etti ve 1 Ocak 1950'de Zincirlikuyu Mezarlığı'na gömülu00addü.

Rıza Tevfik 20. asır şairlerimizdendir. 'Feylesof' diye de tanınır. Batı felsefesinin Türkiye'de tanınmasında çalışmaları olduğu ve Darülfünun'da felsefe dersleri verdiği için bu unvanı aldı. Şair olarak hiçbir edebu00ee topluluğa dahil olmadı, bağımsız kaldı. Halk şiiri tarzında yazdığı manzumeleri ile tanındı daha çok. Koşmalau00adrı, nefesleri ve divanları, saz ve tekke şiirinin kaynağından beslendi. Bu şiirler sayesinde hece vezni canlandı ve yaygınlaştı. Halk şiirimizin aydınlar arasında da sevilmesi bu sayede mümkün olmuştur.

Yayımlanmış eserlerinin bir kısmı şunlardır: Abdülhak Hamid ve Mülahazat-ı Felsefiyyesi (1918), Estetik (1920), Felsefe Dersleri (1914), Ömer Hayyam'ın Felsefesi (1927), Serab-ı Ömrüm (Şiirler, Lefkoşe 1934, İstanbul 1949). Hakkında Hilmi Yücebaş'ın hazırladığı Bütün Yönleriyle Rıza Tevfik kitabı ile Feridun Kandemir'in Rıza Tevfik'in İtirafları kitapları önemlidir. Bölükbaşı hakkında esaslı çalışmaları ise Prof. Dr. Abdullah Uçman yaptı. Bu eserler, Rıza Tevfik'in Tekke ve Halk Edebiyatı ile İlgili Mau00adkaleleri, Rıza Tevfik'in Şiirleri ve Edebu00ee Makaleleri Üzerinde Bir Araştırma, Rıza Tevfik Bölükbaşı isimlerini taşıyor. Prof. Uçman, Bölükbaşı'nın Refik Halid Karay'a, eşine ve kızına yolladığı mektupları da ayrıca kitaplaştırdı. Şairin bütün terekesi yakın akrabaları tarafından Abdullah Uçman'a verildiği için bilinmeyen hatıra, mektup, şiir ve yazıları kitaplaştırılmaya devam ediyor.

Bölükbaşı da devrindeki diğer birçok aydın gibi Sultan Abdülhamid Han'a muhalefet yapmıştır. Ancak bunlar arasında onu farklı kılan, daha sonra yazdığı ve üstat Necip Fazıl Kısakürek sayesinde geniş kesimlere ulaşan pişmanlık şiiridir. "Sultan Abdülhamid Han'ın Ruhaniyetinden İstimdat" başlıklı şiir şöyle başlar: "Nerdesin şevketlim, Sultan Hamid Han? / Feryadım varır mı barigahına?" Şair, padişaha hitap ettiği bu mahcubiyet ve özür şiirinde "Ölüm uykusundan bir lahza uyan"masını ister ve şöyle devam eder: "Tarihler ismini andığı zaman, / Sana hak verecek, ey koca Sultan; / Bizdik utanmadan iftira atan, / Asrın en siyasu00ee Padişahına. / 'Padişah hem zalim, hem deli' dedik, / İhtilale kıyam etmeli dedik; / Şeytan ne dediyse, biz 'beli' dedik; / Çalıştık fitnenin intibahına. / Du00eevane sen değil, meğer bizmişiz, / Bir çürük ipliğe hülya dizmişiz. / Sade deli değil, edepsizmişiz. / Tükürdük atalar kıblegahına."

Rıza Tevfik, İttihatçıların icraatını gördükten sonra padişahın büyüklüğünü anlayanlardandır. Dolayısıyla onun bu şiiri büyük önem arz ediyor. "Halkı didik didik eden" ve "katliama kadar" icraatlarını sürdüren İttihatçılara öfkelenen şair, "Sonra cinsi bozuk, ahlakı fena, / Bir sürü türedi, girdi meydana." dedikten sonra hızını alamaz ve ne idüğü belirsiz bu tayfa için şu mısraı kullanır: "Yuh olsun bunların ham ervahına!"

Bir insanın hatasını gördüğünde dönmesi doğru ve iyi bir davranıştır. Yanlıştan dönmek fazilettir. Rıza Tevfik bu soylu davranışı sergilemiş bir münevverimizdir. O dönem yine başta padişaha şiddetli tenkitlerde bulunan İstiklal Marşı şairimiz Mehmed u00c2kif Ersoy'un da ömrünün sonunda o galiz şiirlerinden dolayı pişmanlık duyduğunu ve yakın çevresine bunu söylediğini anlatırlar. Mustafa Armağan bu konuda Derin Tarih programında açıklama yapmıştı. Rıza Tevfik'in bu meşhur fakat aynı zamanda her yerde bulunmadığı için meçhul olan şiirinde İttihatçıların baskısını ve memlekete yaptıkları fenalıkları gördükten sonra şöyle devam ediyor: "Haddi yok, açlıkla derde girenin, / Sehpa-yı kazaya boyun verenin. / Lanetle anılan cebabirenin / Bu, rahmet okuttu en küstahına. / Çok kişiye şimdi vatan mezardır, / Herkesin beladan nasu00eebi vardır, / Selametle eren pek bahtiyardır, / Harab büldanın şen sabahına."

Aslında bu şiir bir bakıma fikir hayatımızın da akışını sergiliyor. Tanzimat'tan sonra başlayan Batılılaşma cereyanlarının Sultan Abdülhamid'ten sonraki macerasını tasvir ediyor. Dinden uzaklaşmanın milletimize ödettiği bedele işaret ediyor. Şiirin son kıtaları şöyle: "Milliyet davası fıska büründü, / Rida-yı diyanet yerde süründü, / Türk'ün ruhu zorla asi göründü, / Hem Peygamberine, hem Allah'ına. / Lakin sen sultanım gavs-ı ekbersin / u00c2hiretten bile himmet eylersin, / Çok çekti şu millet murada ersin / Şefaat kıl şahım mededhahına."

Bugünlerde Osmanlı'nın feraset ve basiret adamı, son büyük lideri Sultan Abdülhamid Han yeniden gündemde. TBMM Başkanımız İsmail Kahraman'ın düzenlediği sempozyum, bu çok tartışılan ama yeni yeni anlaşılmaya başlanan padişahımızı yeniden bize hatırlattı. Aydınlar peşin hükümlerini bir kenara bırakmalı, yakın tarihimizi doğru ve hakkaniyet üzere araştırmalı, öğrenmeli ve anlatmalı. Bu vesile ile Sultan Abdülhamid Han'ı, Rıza Tevfik Bölükbaşı'nı ve Mehmed u00c2kif Ersoy'u rahmetle yad ediyorum. Mekanları cennet olsun.