Şair Nabi üzerine bir saat
Geçtiğimiz gün hikmet şairi Şair Nabi'nin musiki yönünü ele alan bir programda moderatörlük yaptım. Türkiye Yazarlar Birliği Şanlıurfa şubesi organizesinde Harran Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Hüseyin Akpınar, Şair Nabi'nin Musiki yönünü anlattı. Şairlerin musiki yönünün bu kadar geniş ve zengin olduğunu açıkçası yeni öğrendim, bunun yanında diğer bazı bilgileri de öğrendiğimi söyleyebilirim.
Mesela Şair Nabinin
Urfa'da Kadirî tarikatına mensup olduğunu, Kadirî tarikatı şeyhi Yakup Kalfa
(Halife) tarafından İstanbul’a gönderildiği, İstanbul'da ise Mevlevî tarikatına
İntisap ettiğini kıymetli hocamız Hüseyin Akpınar söylemişti. Biz kaynaklarda
Nabi’nin büyük dedesinin Şeyh Ahmed Nakaşıbendî olduğunu biliyoruz. Acaba
şairin Nakşî’lik yönü var mıydı?
Şair Nâbî
üzerine birçok makale, şiirlerine nazire, hatta büyük şair üzerine kitap
çalışmam olduğu halde onun Musiki yönünün vukufiyetine bilgi sahibi olmamam bir
eksiklik değildir. Bir şair, bir yazar bir ilim adamı üzerine bilimsel
toplantılar, muhabbet meclisleri, münazaralar ve buna benzer sosyal etkinlikler
yapılarak bilgi sahibi olunur. Mesela
yıllar önce Şair Nâbî’nin iktisat alanındaki görüşleri üzerine bir sempozyum
bildirisi dinlemiştim. Hatta buna dair bir makale de okumuştum. İstanbul
Üniversitesi İktisat Fakültesinin meşhur ve merhum hocalarından Prof. Dr. Sabri
Ülgener, Şair Nabî’nin şiirlerinden yola çıkarak Orta Çağ ve Yakın Çağ’da
Osmanlı İktisadı’nı yazmıştı. Sabri Ülgener Hoca iyi bir iktisatçı olmayı iyi
bir Arapça ve Farsçayı bildiğindendir. Zaten kendisi Almanaca’yı da kendi
kendisine öğrenmiş. Bunu niye söylüyorum. Ülgener Hoca, Şair Nabî ve
düşüncesini Almanların ünlü iktisat filozofu Max Weber’le kıyaslamış. Weber’in
daha önce İslam iktisadı hakkaında yanlış düşüncelerini çürütmüş hatta bu düşüncelerini
yıllar sonra davet edildiği (1947-1948 yıllarında) Harvard Üniversitesi’nde
bulunan Ülgener burada Joseph Alois Schumpeter ve Alvin H. Hansen gibi hocalara
anlatmıştı. Bu hocaların İslam iktisadı hakkındaki fikirlerinin değişmesine
vesile olmuştu. Ülgener Hoca 1964-1965 yıllarında misafir profesör olarak
Columbia Üniversitesi’nde ders verirken de Nâbî’nin iktisadi düşüncelerini ve
en önemlisi faiz ekonomisinin ne kadar zararlı olduğunu anlatmıştı.
Ülgener Hocanın
Şair Nabi’ye dair bu fikirlerinin iktisat açıklamalarından yola çıkarak Şair
Nabi'nin Bir iktisat düşünürü olabileceğini de düşünmüştüm doğrusu. Aslında
Şair Nâbî’nin derdi bir hakikat yolculuğuydu. Ama bu hakikati söylerken insan
kulağında hoş seda bırakmak niyetinde idi. Fakat ikisi de başa baş yürüyecekti.
Nitekim hikmet şairi olmak da bunu gerektiriyordu. Edebiyatta tefekkür
anlayışını getiren Nabi’nin şiirlerindeki gizem, onun hikmetini meydana
getirir. Yani demem o ki hem sosyal-siyasal hem de pozitif bilimlerde birçok
araştırmacı, Nabi ve şiiri üzerinde araştırma yapsın muhakkak kendilerine
yetecek malzemeyi fazlasıyla bulurlar. Bu, tıpkı şuna benziyor. Bir deney
gereği gözleri kapalı bir kaç insanı bir filin yanına getiriyorlar. Gözleri
kapalı olanlardan ilki filin uzun bir hortumdan ibaret olduğunu, diğeri filin
büyük büyük kulağa sahip olduğunu, diğer birisi ise filin devâsâ bir kuyruğa
sahip bir yaratık olduğunu düşünür ve söyler.
Nabi’nin
sözleri yani şiiri, at sırtında cirit atan bir süvari gibidir. Ki süvarinin
attığı cirit hedefini bulmuştur. Yani şairimiz sözünü hiç bir zaman boşuna
söylememiştir.
Hüseyin Akpınar
hoca da önce bir musikişinas sonra da bir ilahiyatçıdır. Ya da bunun
sıralamasını değiştirebiliriz. Uzun yıllardır kendisini tanırım. Şair Nabî
üzerinde güzel çalışmaları var. Onun 2009 yılında Şair Nabi sempozyumunda
sunduğu tebliği de galiba Şair Nabi’nin musiki anlayışı üzerineydi. Urfa’da
Harran Üniversitesinde görev yapmanın bir tecellisi olsa gerek ki Şair Nabî
sevgisi bu kıymetli hocamızda fazlaca tezahür etmiştir. Mesela Urfa’da aydın
insanların-edebiyatçıların çoğunun bilmediği Şair Nabi’nin doğduğu evi Hüseyin
Akpınar Hocamız biliyor. Bu nedenledir ki programın yapılacağı Şair Nabi
Edebiyat Müzesi yerine hocamız yanlışlıkla oraya gitmişti. Daha sonra doğru
adrese geldiydi. Bunu için söylüyorum. Belki bir gün şairin Nabi’nin evi de
devlet büyüklerimiz istimlak eder ve kültür hayatımıza kazandırır. Bu arada
şair Nâbi’nin akrabaları olduğunu söyleyen Gaffarzâdeler ailesi ile Nâbîzâdeler
ailesinin bu evi nasıl ellerinden çıkarttıkları açıkçası beni düşündürüyor.
Nâbi’nin
doğduğu evde yani baba ocağında yaşayanlar, acaba bu büyük şairin binlerce
sayfa tutan Divanından, Hayrabat’ından, Tuhfetü'l Harameyn’inden, Hayrinnamesi’nden haberdarlar mı? Bu konuda
iyimser değilim. Mesela evin babası kendi evladına diyor mu bak evladım senin
odanda bir zamanlar hikemî şiirin kurucusu Şair Nabi yaşamış. Bu odanın
kıymetini bil, diyebiliyor mu? Hayır.
Halbuki bu ev,
Şair Nâbî edebiyat Müzesi ve kütüphanesi olsa, Şair Nâbi’ye dair kitaplar,
belgeler konursa işin rengi başka olur.