Şair Hüseyin Akın'ın "Kırk Dakika Koridoru"
“Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni olmak şöyle dursun, öğretmen olmak bile aklımın ucundan geçen bir şey değildi. Öyle parmakla gösterilen bir öğrenci değildim çünkü…” Bu satırlar sınıfta öğretmenin göremeyeceği yerde oturan ve öğrenciliği arka sıralarda geçen Hüseyin Akın’a ait. Öğrencilikten uzaklaşırken hayatın bilirkişisi olan Akın, kendisine anlatacak biri değil, onu anlayacak birinin gerekliliğinin farkına daha genç yaşlarında varmış. Nihayetinde hayata karşı anlatacak bir şeyleri olduğunu düşündüğü için olsa gerek kader onu öğretmen yapmıştı. Sonrasında ise ‘Bir Öğretmenin Kırk Yıllık Yürüyüşü’ dip notuyla ve “Düşünürken öğrenci, yazarken öğretmendim!” diyerek kaleme aldığı Kırk Dakika Koridoru’nu Şule Yayınlarından okurlarıyla buluşturmuş.
Bir öğretmenin, kitabın
‘İçindekiler’ kısmını okuyarak da
birçok şey öğrenebileceği Kırk Dakika
Koridoru, özelde Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi, genelde ise bütün
öğretmenlerin istifade edebileceği bir kitap olmuş. Öğrencinin ruhuna ve
kalbine nasıl dokunulabileceğini, yeri geldiğinde kendi hayatından örneklerle
okuruna anlatan Hüseyin Akın, “Öğretmenlik Zihinde Başlar” diyerek
çıkıyor yola.
Bir öğretmen
olarak doğru diye yaptığım birçok yanlışımı gördüm bu kitapta. Belki de Din
Kültürü ve Ahlâk Bilgisi öğretmeni olarak ders anlatırken aradığım cevap buydu:
“Dinsel bilgiyi öğrenen kişi, dinî
kanaati ne olursa olsun aldığı o bilgiye teslim olmak mecburiyetinde değildir.”
Bir öğretmen
gözüyle Hüseyin Akın’ı okumanın gerekliliğini kitabı okuyunca daha iyi
anlıyorsunuz. 26 yıllık öğretmenliğin vermiş olduğu deneyimin ürünü olan
yazıları okurken bir öğretmen olarak, kendinizi yazılanlarda görüyorsunuz ve
bilerek ya da bilmeyerek, sınıf özelinde öğretmenlik hayatınızda yapmış
olduğunuz yanlışlarla yüzleşiyorsunuz. Hatanın farkına varabilme erdemini
gösterip ertesi gün okula gitmek için can atıyor ve aynı hataları tekrar etmek
bir yana telafi cihetine yöneliyorsunuz. Sizi cümle cümle, usul usul yeniden
öğretmenlik yapmaya davet ediyor.
Eğitim teknikleri
kitaplarında rastlamanızın mümkün olmayacağı, belki de öğretmenlik hayatınızda
kullandığınız yeni bir metot geliştirmiş Hüseyin Akın. Ç.Ö.M. Çaktırmadan Öğretme
Metodu. “Durun size bir şey öğreteceğim.” demek yerine, ‘öğrencilerin gözünden konuya bakarak
hayattan örneklerle’ öğrencilere konuyu çaktırmadan öğretme metodudur. Bu
metodu aslında birçoğumuz farkında olmadan ve tanımlayamadan kullanıyoruz. Bir
bakıma kişinin, farkını fark etmesini ve ona fark ettirilmesini sağlamaktır.
Doğal süreç içerisinde öğrenme ve öğretmenin en kalıcı şeklidir. Bir kürsüden
konuşuyormuş gibi üst perde veya bilimsel bir dil ile değil de, öğrencilerin
içinde ve hayattan örneklerle kulağı tersten göstererek, nihayetinde “Hadi
canım, yok artık!” gibi hayret uyandırarak yapılan öğretmedir.
“Ortak bir zamanda mı
yaşamak, ortak bir zamanı mı yaşamak?” İnsanlarla ilişkilerimizde gözden kaçırdığımız en can alıcı
soruyu soruyor Hüseyin Hocam. Sınıfta bulunduğumuz kırk dakika boyunca aynı
zaman diliminde yaşadığımız öğrencilerimizle o zamanı yaşıyor muyuz, yoksa
zaman mı dolduruyoruz? Yine aynı sınıfta konuyu anlattıktan sonra sorduğumuz
klasik bir soru vardır. “Anladınız mı?” “Anlamadım!” diyenin
cezalandırıldığı veya hakaret ile karşılaştığı bir sistemde bütün konularımız
anlaşılmış oluyor. İşte bu nokta da Hüseyin Hocam bize soruyor: “Anladınız
mı?” Cevabı ise Kırk Dakika
Koridoru’nda kesinlikle bulacaksınız.
Kitabın ‘İçindekiler’ bölümünü okuduğunuz zaman
bile ne denli donanımlı ve deneyimli bir kalemi okuyacağınızı anlıyorsunuz.
Yılların birikimini bizatihi kendi yaşanmışlık ve gözlemleriyle kalp ve zihin
süzgecinden geçirerek okuyucuyla buluşturuyor. Altını çizdiğim o kadar söz ve
deneyim var ki, bunları uygulamak için bazen kendimi geç kalmış hissediyor ve
hüzünleniyorum. Ama yine de bir yerden başlamak gerektiği inancını ruhuma
nakşeden hocam sayesinde bir yerden başlıyorum uygulamaya.
Hüseyin Hocam,
günlük hayatta sıklıkla karşılaştığımız kelime yahut deyimlerden yola çıkarak
eğitim sistemi ve yöntemi sorgulamaları yaparak bir bakıma somuttan soyuta bir
metotla öğretiyor. Basit detayları ele alarak, ‘olmazsa olmazlarımız’dan
‘olsa
iyi olur’lara doğru yelken açan bir geminin kaptanı edasıyla önceden
bildiğimiz adalara bizi tekrar götürerek, gözümüzden kaçan detayları yeniden
keşfetmemizi sağlıyor. Durum tespitlerinden durumun karmaşıklığının tespit ve
çözümlerine doğru yol alan bir yöntemle asgari
düzeyde çözüm ile azami hedeflere
ulaşmanın huzurunu hissetmemize vesile oluyor.
Ülkemizde maalesef
kişisel gelişim gündemi odaklı bir dönem yaşandı. Yapılan davranışların hangi
gelişim eksikliğinden kaynaklandığı düşüncesiyle nihayetinde insanları bir
kalıba sokarak yaftalamaya çalışıldı. Bunun yanlış olduğu anlaşıldı mı,
bilemiyorum ama psikologların artmasına neden olduğunu söyleyebilirim. Kişisel
gelişim kitaplarını, davranışın gerçekleşmesi üzerine bir yargıya vararak
kişiyi bir kalıba sokma olarak görürüm. Ancak eğitim, donanımlı ve mesleğine
hâkim öğretmenler nezaretinde gerekli rehberlik ve öğretim çalışmalarının
önceden planlanarak amacına uygun bir şekilde bireye sunulmasıdır. Eğitim,
kişiyi bir kalıba sokmak yerine ne olduğunu ve ne olması gerektiğini ruh
dünyasında keşfetmesine olanak sağlayan bir süreçtir. Bu kitap da size eylemden
önce rehberlik edecek bir başucu kitabı. Bu anlamda da kişisel gelişim
kitaplarının aksine toplumun inşasına talip olanların, yola çıkmadan önce neler
yapması, yolculukta ve yolun sonunda neler yapmaları gerektiğini öğretiyor.
Sadece akla değil, aynı zamanda kalbe ve ruha da hitap ediyor.
Hüseyin Hocam,
dolu dolu geçirdiği öğretmenlik yıllarının deneyimlerini bizimle paylaşırken
ara ara da sınıftaymışçasına sorular sorarak, konuyu ve hayatı sorgulamamız
gerektiğine kapı aralayarak evvela kendi kabullenilmiş çaresizliğinden
kurtularak ruhunda yaşadığı devrimi genç dimağlara nakşederek yeni ufuklar
keşfetmenin derdindedir. Vermek istediği mesajları daha anlaşılır kılmak için
de ara ara “Sırası gelmişken” diyerek kendi hayatından örneklerle
açıklıyor.
Hülasa, Hüseyin
Hocam, öğrencileri sıkmadan hayatın içinden örneklerle, sohbet havasında ve
olayın geri planında konu ve öğrenci merkezli bir metot olan Ç.Ö.M.’ü keşfederek öğrencileri için
kullanırken, bir bakıma bu kitabı okuyan bizler için de kullanarak birçok şeyi
bize çaktırmadan öğretiyor. Başlık ve içerik ile bütünlük arz eden konuları
işlerken insan okuduğu yazıları hayata uygulama isteğinden kendini alamıyor. “Sırası
gelmişken”ler de bu durumu pekiştiriyor.
Hüseyin Akın’ın
bizzat denemiş olduğu ve uygulama yoluyla başarıya ulaştığı yöntemleri tavsiye
ederek rehberlik tadında kaleme aldığı Kırk Dakika Koridoru’nu özelde Din
Kültürü ve Ahlâk Bilgisi, genelde ise dert ehli olan bütün öğretmenlerin
okuması gerektiği inancındayım. Bu düşüncemde haklı olduğumu ise kitabı
okuyunca daha iyi anlayacağınızı umuyorum.
Kalemine, yüreğine
sağlık olsun Hüseyin Hocam.