Dolar (USD)
35.20
Euro (EUR)
36.86
Gram Altın
2969.50
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
29 May 2021

Şair Eşref'ten kalan

22 Mayıs 1912’de son yıllarını geçirdiği Kırkağaç’ta vefat eden Şair Eşref, edebiyatımızın çok farklı bir siması idi. Sözünü esirgemeyen bir tip olan Eşref, bu yönü sebebiyle memuriyette de başarılı bir hayatı olmamıştır.

Sözünü esirgemeyen Şair Eşref 1902’de tutuklanmıştır. Cezasını çektikten sonra Mısır’a gitmiştir. Fransa, İsviçre ve Kıbrıs’ta kaldığı zamanlar onun edebî hayatının en verimli yıllarıdır. Mısır’da 1904-1908 yılları arasında altı kitabının neşredildiğini biliyoruz. II. Meşrutiyet’in ilânından sonra yurda dönmüş, bazı memuriyetlerde bulunmuştur ama kadrosuzluk nedeniyle emekli edilmiştir.

Bugün Eşref’ten bahsetme nedenimi de açıklayarak bir hususu da gündeme getirmek istiyorum. Öncelikle bir durum tespiti yapmak lazım. Günümüzde eleştirinin olmadığı söylenmektedir. Eser hakkında iyi ya da kötü yönlerden bahsetmek, değerlendirme yapmak bugün çok zor bir iş. Esere bile yaklaşmak bu kadar zor iken eserin sahibine yaklaşmak daha da zor. Edebiyat çevrelerinde herkes birbirinin dostu olduğundan gerçek manada bir eleştirinden uzağız. Eser hakkında yapılan yorumlar “değini” bile değilken, belki “alıntı” denilebilir, eleştiriden bahsetmek muhaldir. Eserler hakkında bu kadar hassas bir durum varken sosyal meseleler ve devlet yönetimiyle ilgili konuşmak imkânsız gibi oluyor. İyi niyetli yapılan tavsiyelere bile ihtiyaç duyulmuyor. Oysa sağlıklı bir eleştiri sizin önünüzü açar. Takdir edilmesi gereken bir durumda bugün tekdir ediliyorsunuz. Eleştiri yapıyorum diyenler de dostlarını gönüllüyor.

Şair Eşref, bize yüz yıl öncesinden neler söylemişti, biz bugün onun baktığı noktanın neresindeyiz? Elbette her devrin birtakım hususiyetleri vardır. Ancak bir durum var ki hangi devirde olursanız olun yanlış yanlıştır, hakikat de hakikattir. Sizin burada duruşunuz değerlidir, size şahsiyet kazandıracak da duruşunuzdur. Biz, bugün duruş sahiplerini okuyoruz. Tarih, duruş sahiplerini yazıyor; yarına da duruş sahipleri kalıyor. Tabii ki sözü yersiz ve gereksiz kullanmaktan bahsetmiyoruz. Ölçüsüz söz söylemeyi de tercih etmiyoruz. Şair Eşref sözünü esirgememiştir, bir şairin baktığı noktadan bir siyasi bakamaz veya bakmaz istemez. Şair Eşref, devletin işleyişi ve toplumdaki aksaklıklardan çok defa Sultan Abdülhamid’i ve çevresini sorumlu tutar, eserlerinde onları sert bir dille eleştirir. Devlet ve toplum hayatında görülen iltimas, suistimal, rüşvet, cehalet ve miskinlik gibi bozukluklara; vatan, millet, meşrutiyet, hürriyet, adalet ve liyakat gibi fikirlerle karşı koymaya çalışır. Peki, bugün bu bakışa ne kadar ihtiyacımız var? Dostumuz da olsa bir yöneticiye yanlışını, eksiğini söyleyebiliyor muyuz? Yoksa onu abartılı bir şekilde överek daha da yanlışa mı sürüklüyoruz? Burada kendi menfaatlerimizin zarar göreceği düşüncesiyle hareket ediyor ve sorumluları ikaz etmiyor, görmezden geliyor ve neme lazım diyorsak yolsuzluğun sonu toplumca yaşayacağımız yoksulluktur, zillettir.

Bugün hakikatin safında yer alıp da herhangi bir çıkar hesabı yapmayan kaç sanatçı, kaç fikir adamı vardır? Şu gerçeği de söylemek lazım. İdeolojik körlük oldukça yaygınlaştı. Yanlışları söyleyelim ama doğruları da görelim. Tek taraflı bakış bizi körleştiriyor.

Eleştiri yapmak, hicvetmek bedel istiyor. Hakikî manada entelektüel şahsiyetlere ihtiyacımız var. Geri kalmış veya gelişmekte olan toplumlarda aydın (!) olarak gösterilen veya konuşan kişilerin çoğunun çeşitli güç merkezlerinden maaş aldığı veya kendilerine imtiyaz sağladıkları görülür. Oysa Batı veya dünyada entelektüel olarak bilinen şahsiyetlerin kalıcı bir ikametleri bile yoktur. Oradan oraya ya sürülmüşler ya da farklı farklı cephelerde fikir savaşlarını sürdürmüşlerdir. Peki, bizde durum nedir? Bizimkiler akşamları ekranlarda ya racon kesiyor ya da topluma ayar veriyorlar. Bir de her konudan anlıyorlar (!), her gün vazgeçilmez isim oluyorlar. Yıllardır böyle! Şu anda fikirsel anlamda kuraklaştırılan, kısırlaştırılan bir zemin var. Aynı yemeği ısıtıp ısıtıp yemek gibi bir durum var. Zamanla midenizin almayacağı, bıktığı ve istemediği bir yemek… Siyasî sahnemiz de böyle, ekranlarımız da böyle. Aynı yüzlerin neden olduğu bıkkınlık hâli sardı toplumu. Farklı söyleyen, hicveden, sözünü esirgemeyen Eşrefler ise itibarsızlaştırılabiliyor çünkü onlar arı kovanına çomak soktukları için birilerinin adamı olmayı reddediyor, kullanılabilen adam olmayı tercih etmiyor. Böyle kişiler hayatta zaten bir şey görmez, göremez ve öldüğünde de mezarı bile korkutur birilerini. Şair Eşref, “İstemem ben Fatiha, tek çalmasınlar mezar taşımı.” demişti, korktuğu başına geldi, ne yazık ki mezar taşı da çalındı.

Bugün, onun döneminde hükmü geçen ve şaşaalı hayat süren çok kişi unutuldu ama Şair Eşref’in şu dörtlüğü bile onu kalıcı kılmaya yetiyor: “Etmeden tahkik bir söz söyleyemem bir şahıs için/Eski bir darb-ı meseldir gerçi orman taşlamak/ Hicvedersem haini zahid günah ettin deme/Din-i İslam’da sevaptır çünkü şeytan taşlamak”