Şair, çağına tanıklık eder
Şair, yazar ve düşünce adamı Mustafa Özçelik'in "Şairin şiirle imtihanı" adlı eserini bu haftadaki yazımızda da incelemeye devam edeceğiz. Çünkü eline kalemi alıp da edepli tavrını kaybetmeyen gizli gizli yazmaya başlayan ve ifşa olduktan sonra da edip-yazar sorumluluğunu kaybetmeyen genç arkadaşlar için de önemli notlar var.
Evvela Mustafa Özçelik'in şairlik yönünden bahsetmiştik. Daha sonra şunu söylemiştik. Şairin şiirleri sadece ezberlemekle kalmaz onlar anlamına da erdirilir. Nasıl mı? Anlatayım. Mehmet Akif'in, Necip Fazıl'ın Sezai Karakoç'un şiirleri çoğumuzun ezberinde var. Fakat bu şairler'in Allah, peygamber, devlet ve millet hakkında görüşleri beyan edildi mi hemen tavır değiştiriyoruz. Herkes ya şeyhinin, cemaat ya da kanaat önderinin ne söylediğine kulak kabartıyor.
Şairin Allah, peygamber, millet ve vatan hakkında söylediği sözleri onun mihenk taşlarıyla örtüşmüyorsa "Ya işte şair sözü!...diye geçiştirilir. Hele Divan Edebiyatı ve şair Fuzu00fblu00ee ile de tanışıklığı varsa "şair bile kendi kendini yalanlamıyor mu. Fuzu00fblu00ee hazretleri bir şiirinde "Kanma ki şair sözü elbette yalandır." Dememişmiydi. Yarım doktor candan yarım alim de ilimden bizi soğutmasın. Kelimelerin beş asır önce taşıdığı anlamları bilmeden yorum yaparsak gülünç durma düşeriz elbet.
Asıl meseleye dönersek popüler edebiyat, şairi, daha geniş tanımlamayla edebiyatçıyı sadece güzel söz söyleyen, eğlendiren, hoş vakit geçirten bir tanımlama geçiştirmesidir. Bu modern zamanların artığı durumundaki popüler edebiyata karşı bir duruş sergileyen Mustafa Özçelik, kitabında "Edebiyat ve Politika" diye müşahhas bir yazı da kaleme almış. Özçelik, Tanzimat Edebiyatı ile edebiyatımızda politik görüşlerini beyan eden yazarların varlığından bahseder. Devamında, Tanzimatçıların ilk hesapları Osmanlı geleneğini yıkmak, yeni Batı değerlerini kullanmak için politik edebiyatı kullanmaya başladıklarını da vurgular. Yazar, dünya görüşü itibariyle Tanzimat değerlerinin çoğuna karşı olmasına rağmen burada politik edebiyatın memleketimiz için faydalı olduğu görüşünü benimser. Ona göre bu durum sadece Türk Edebiyatında görülen yeni bir tavır olmadığını, aksine bütün dünyada böyle bir edebiyat anlayışına doğru gidilmektedir. Artık edebiyat da siyasetin bir dili olarak vazifesini yapmaktadır. Yzarın tanımından yola çıkarak günümüzde politik-edebiyatın yeni bir adı olduğunu da vurgulayalım: PROPAGANDA...
Yazara göre ülkemizde "Seksen Darbesi" edebiyat üzerinde kötü etkiler bırakmıştır. Şairleri ve yazarları çiçek ve böcek hakkında yazılar yazmaya başladığı seksenli yıllarda ülke olarak toplumsal travmalar yaşadığımızın eseri olduğunu yazısında şöyle ifade eder. " Bu dönemden yani seksek darbesinden edebiyat da payını almış ve edebiyat; siyasetten, halktan hatta hayattan soyutlanmak istenmiştir. Bilhassa şiir, sadece biçimsel sorunlarıyla ele alınmaya başlanmış ve salt imgeye indirgenmiştir. Hikaye ve romanların da durumu hemen hemen böyledir. Deneme ise tamamen soyut olanı ifade eden bir tür haline gelmiştir."
Son söz olarak şu noktayı irdeleyelim. Evet yazarın da belirttiği gibi edebiyatçıyı günlük hayattan soyutlayamayız. Fakat politik kaygı edebiyat eserinin değerini azaltır mı? Bu soruya Mustafa Özçelik şu cevabı verir. Bu durum tamamen yazarın/şairin edebu00ee gücü ve yeteneğine bağlıdır. Ayrıca burada kast edilen güncel politika olmadığını insan ve hayatla ilgili doğal gerçekliğin politik alana yanıması olarak görülmesi gerektiğini de yazarın hassasiyetleri arasındadır. Ancak bunlar olmalı ki şair çağına tanıklık edebilsin.