Said Özdemir
Henüz 11 yaşımdaydım. Evde bir müjde duydum: “Ankara’dan büyük bir ağabey memleketimize geldi, bu akşam ders yapacak.” Abilerim akşam hazırlandılar. “Ben de gelebilir miyim?” deyince “Gel” dediler. “Zaten ders de hocan Mehmet Aksu’nun evinde.”
Gittik, bende büyük bir heyecan… Yolda merakla soruyorum: “Gelen abinin adı ne?” Aldığım cevap beni daha da sevindirdi: “Tillolu Said Ağabey. Üstadın talebesidir.” Gelen misafirimiz Bediüzzaman’ın talebesi ve hemşehrimiz. Hocamın evine aşinayım, zira Kur’an’ı bu evde öğrendim. Meskene vardık, odaya girdik, sessizce oturduk. “Dönerli ders” sağdan başladı. Herkes eserden biraz okuyor, sağındakine veriyordu. Sıra bana gelecekti ki okuyan abi, ‘kırmızı kitabı’ bana uzatmadan sağımdakine verdi. O anda Said Ağabey hemen müdahale etti: “Küçük kardeşimiz de okusun!” O kadar sevindim ki! Ben de iki paragraf okuyup yanımdaki abiye kitabı verdim. Herkes okudu, Risale dersi bitti. Fatihalar okunduktan sonra Said Ağabey, “Aranızda en güzel okuyan, şu küçük kardeşimizdi.” deyip beni işaret etti. O anda çok sevinmiştim, dünya benim olmuştu.
Yazılarını ve eserlerini 45 yıldan beri takip ettiğim Taha Çağlaroğlu dostumdan gelen kitap beni çok sevindirdi, unutamadığım bu hadiseyi de bana hatırlattı. Biyografinin ismi, Suyu Taşıyan Nehir Said Özdemir’di. Eser bir kahramanın serencamı, bir serdengeçtinin hayat hikâyesi, yiğit bir dava, fikir ve inanç adamının destanı. Said Özdemir, Bediüzzaman Said Nursî’nin ‘saff-ı evvel’ dediğimiz en yakın talebelerinden. Ailece, Seyda’ya bağlı. Ön söz, şu satırlarla başlıyor: “Said Özdemir, soru soran, arayıp bulan, vakur, kendinden emin, bir o kadar da mütevazı, şevk çağlayanı, kişiliğiyle terbiye eden, hamiyet ışıltısı, tehlikelere meydan okuyor. Said Özdemir, mekik dokuyan adam; karakoldan karakola risaleden risaleye, kesintisiz, tavizsiz. Bir bakarsınız matbaada, bir bakarsınız duruşmada; hiç durmadan, daima muhkem. ‘Ölsek de sevinin, eve dönsek de!’ diye dilinden nur çağıran. Yıllarca süren takipler, soruşturmalar ve hapishanelerle çığlaşan. Sözler’ini okullara, hapishanelere, bütün dünyaya duyurmak aşkıyla yanıp tutuşan; derdi olan, ideali için çifte kavrulan. Tereddütsüz insan.” Kitaptaki fotoğraflar belge hüviyetinde.
Said Özdemir, Bediüzzaman’ın yayıncısı, Risale-i Nurların naşiri. Ankara muhibbi, ömrünü iman hizmetine adamış bir cengâver. Üstadına yazdığı mektubunda “Risale-i Nur’u bütün dünyaya ilân ve neşredeceğim. Hem gizli olarak değil, açıktan. Ve bu açığa çıkmaktan dolayı bütün maddi tehlikelere karşı hazırım.” Bu sözleri, kalbinin bütün samimiyetiyle söylüyor ve uyguluyor. İhlas Nur Kitabevi’ni Ankara’da kuruyor. Diyanet’te vaiz olarak görev alıyor ve camilerde cemaate anlatıyor. Başkent Ankara’yı, âdeta Nur Hizmetleri’nin de başşehri yapıyor. Çağlaroğlu usta bir edip. Seçkin eseri, biyografi sahasında bir örnek. Sürükleyici üslubuyla sizi alıyor ve elinizden tutup olağanüstü nefis bir yolculuğa çıkarıyor. Mihmandarı olduğu seyahatin merkezinde Said Özdemir var. Bağlandığı üstadı ve diğer yakın talebeleri var. Eseri okurken, bazı sayfalarda gözlerim yaşardı. Sırf namaz kıldıkları ve dinî kitap okudukları için büyük çileler çeken abide şahsiyetleri daha yakından tanıdım. Bugünkü ‘saadet devri’ni yaşayanlar, geçmişi de bilmeli. Mazide yaşatılan acılara tanık olmalı. Ezan-ı Muhammedi’nin yasakladığı, Kur’an okumanın suç sayıldığı, dindarlara zulümler yapıldığı o karanlık dönemi kimse unutmamalı.
Özdemir’in hayatı ve ömrünü adadığı kutlu davası, 236 sayfalık eserde anlatılıyor. Okurken düşünüyoruz. Meşhur söz var ya: “Nerden nereye!” Bugün inanç dünyamızdaki hürriyete, vesayetlerden kurtulan demokrasiye bakıp şükrediyor muyuz acaba? Özdemir, üstadının ilk hasreti olan ezanın aslına çevrilmesine şahit olmuştu. Polis tarafından binlerce defa takibata uğrayan Risale-i Nurlar’ın Devlet (Diyanet) eliyle neşredildiğini de gördü. Ayasofya’nın da bir gün hürriyetine kavuşacağını hissediyordu. Ömrü vefa etmedi ama vefatından dört yıl sonra Ayasofya ibadete açıldı. O bahtiyar nesil, ‘has talebeler’le birlikte, Risaleleri ve Bediüzzaman’ı istismar eden FETÖ ihanet örgütüne karşı soyluca tavır koydular. Yüce Devlet’imizin, aziz milletimizin, mübarek ümmetimizin yanında sıkı biçimde saf tuttular.
Said Özdemir, Ankara’da neşrettiği risalelerin, dünyanın 55 diline tercüme edildiğini de gördü. Maksadı iman hizmetini dünyaya yaymaktı. Azmini gördükçe kendimden utandım. Günde iki saat uyku ile yetinen bir efsaneden bahsediyorum. Hapse düştüğünde Üstadı ve diğer talebeleriyle mektuplaşmalarını okuyun, hepsinde ümitvar! Teknolojiye inanan, onu iman hizmetinde kullanan mücahidimiz, Türkiye radyolarında ilk defa Risale-i Nur reklamını yaptıran kişidir. İnterneti, henüz yaygınlaşmadığı 1990’lı yıllarda Kur’an yolunda kullandı. Sanırım Said Özdemir hakkındaki ilk biyografi kitabı, hâlbuki şimdiye kadar 20-30 eser yazılmalıydı. İbretli hayatı belgeliklere, filmlere konu olmalıydı. İsmi, Ankara ve Siirt başta olmak üzere birçok yerde okullara, kültür merkezlerine verilmeli. Anlattığım deryadan katre. Eseri okuyup ihtişamı, zarafeti ve imanı bir arada görmeli. Taha Bey’den yeni eserler bekliyoruz. (Hiçbir Şey Yay.)