Said-i Nursi'nin mezarı Urfa'da, cesedi nerede?
Said-i
Nursi Hazretleri vefatından birkaç gün evvel bazı talebelerine "acele beni
Atam Hz. İbrahim’'in
(a.s.) bir menzili olan Urfa'ya götürün" der. Talebeleri onu hemen Urfa'ya
getirirler. Bu hikaye uzundur, asıl konumuz olan Bediüzzaman’ın mezarı ile
ilgili bazı bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bediüzzaman
Said-i Nursi'nin daha evvel Münazarat adlı eserinde vefat ettiği
zaman Van’da Horhor Medresesi olarak ders verdiği yerde defnedilmesini arzu eder. "Ey
Ahmedler, Saidler, vesaireler Horhor’daki mezarıma uğrayınız,
başına
çiçekleri takınız. Henien Leküm Sedasını işiteceksiniz der.
Yine
mezarı ile ilgili olarak çok daha evvel bir şiir yazmıştır.
Hiç kimse Urfa’daki mezarı kırılmazdan evvel bu şiiri anlamamıştır.
Şöyle
der: “Yıkılmış
bir mezarım ki yığılmıştır
içinde, Said’den yetmiş
dokuz ba-asam alama (Yani günahlarımla mezara girdim) amma tarihi vermiştir,
Hicri l379. Sekseninci olmuştur
mezara bir mezar taş.
(l380 dede mezarı kırılmıştır.
Yığılmıştır
ifadesi açıkça gösteriyor ki, Bediüzzaman Urfa’dan gitmedi senaryo olarak
mezarının yeri değiştirildi.
O
mezar taşı,
Urfa’da o zaman mermer olmadığından
Adana’da yaptırılmış
ve Hattat Behçet Arabi oraya götürülerek mezar taşına şöyle yazılması istenmiştir.
İSTERİM
FAKAT BİR
YARI BAKİ
İSTERİM,
her nedense Behçet Arabi; İSTERİM
FAKAT BİR
YARI KADİM
İSTERİM
diye yazmıştır.
Mana fazla değişmediğinden
bu mezar taşı
Bediüzzaman’ın başına
konulmuştur.
Bilahare
İkinci
Emirdağ
Lahikasında Bediüzzaman’ın kendi imzası ile bir mektubu daha vardır. "Uzakta
olanlar kabrimi ziyarete gelmesinler orada Fatiha okusunlar, yakında olan
talebelerim nöbet tutsunlar bir yanlışlığa meydan vermesinler" diye
tavsiyede bulunmuştur.
Emirdağ
Lahikasında bir mektup daha vardır ki bunda Bediüzaman’ın imzası yoktur ve kim
tarafından yazıldığı
da belli değildir.
Benim mezarım kaybolsun ve iki kişiden fazla kimse bilmeyecek"
diye yazılıdır.
İşte
asıl tartışmalı
olan konu mezarının kaybolması ile ilgili kısımdır. Belli ki birileri,
gelecekte, yapılacak bir senaryonun alt yapısını hazırlamaktadır. Bediüzzaman
hiçbir zaman birbirine zıt olan bir şey yazmamıştır.
Şayet
bir konuya başka
bir konu ilave edilecekse bunu açıkça beyan eder. Mesela bu paragrafı filan
kitabın filan sayfadaki yere ilave ediniz diye son derece dikkatli bir metot
kullanır ki, kitaplarına başkaları
tarafından herhangi bir parmak karışmasın.
Bediüzzaman
Peygamberlerin yapmadığı
bir duayı hiç yapar mı? Hiçbir peygamber benim mezarım kaybolsun diye herhangi
bir duada bulunmamıştır.
Diyelim
ki bir insan daha evvel bir kaç vasiyet yapmış olsun, ancak hem insaniyetten hem İslamiyeten
ve hem de hukuk açısından en son vasiyeti geçerlidir. Bediüzzaman’ın en son
vasiyeti BENİ
URFA'YA GÖTÜRÜN, ifadesi en bağlayıcı
olanıdır.
Said
Nursi'nin naaşı
Urfa da Hz. İbrahim'in
(a.s.) dergâhına defnedildikten 111 gün sonra bir seher vaktinde mezarının
etrafı tanklarla çevrilerek kırılmıştır ve naaşı
oradan çıkarılmıştır.
Bir
Orgeneral gelmiş
ve beraberinde getirdiği,
Bediüzzaman’ın Kardeşi
Merhum Abdülmecit Ağabey’e
bir dilekçe imzalatarak böyle vahim bir fiili gerçekleştirmiştir.
Senaryo
olarak Bediüzzaman’ın naaşı
Urfa’da başka
bir yere nakledilmiş,
içine ne konulduğu
belli olmayan bir başka
tabutu da bilinmeyen bir semte götürerek güya bir defin yapılmıştır.
Üstadın
çok yakın talebesi olan ve aynı zamanda hem Risale-i Nur’un bir hafızası ve
büyük bir âlim olan Abdulkadir Badıllı Ağabey’le birlikte Urfa’da Güneydoğu
Televizyonuna bir programda birlikte çıkmıştık. Değerli
Gazeteci Ömer Kapaklı, Abdulkadir Badıllı Ağabey’e, Bediüzzaman’ın mezarı ile
sorular sordu. Abdülkadir Badıllı Ağabey "Bu işi
İkbal
Abi yapacak" dedi. Hem yaşça,
hem de ilim noktasında kat be kat benden çok yüksek olan bu Ağabey’in
böyle bir hitapta bulunması beni çok mahcup etmişti.
Eğer
bugün Bediüzzaman Said Nurs'inin mezarı başında "Mezarı burada, cesedi
nerede?" diye astığım
bir pankartı herkesin dikkatine arz ediyorsam, herkes bunu çok iyi bilsin ki,
bunu gerekçesiz kendi başıma
yapmıyorum. Manen verilen bir görevi ifa ediyorum.
Bediüzzaman’ın
Urfa hakkında yazdıkları meydanda, O Urfa’yı hep yükseltti, peki Urfa’ ya gelip
burada vefat eden bu büyük Âlime Urfalıların sahip çıkması gerekmez mi?
Ey
Urfalı kardeşlerim!
Bir insan vefatı anında beni babamın, annemin yanına yahut memleketime götürün
der. Amma Bediüzzaman beni Urfa'ya götürün diyor. Urfa’ya gelip burada vefat
eden, böyle bir Allame-i Cihana sahip çıkmamak büyük bir vebal değil
midir?
1960
İhtilalini
yapanlar neden Bediüzzaman’ın mezarını kırdılar derseniz, O şöyle
demişti;
benim ölümüm sizin başınızda
bomba gibi patlayacak! Bediüzzaman’ın mezarına akın akın insanlar her yerden
geliyorlardı. Bu durum onları çok ürkütmüştü.
Artık
yeter! Diyoruz. Bediüzzaman’ın naaşı nerede ise, devlet arşivlerini
açmalı ve getirip dergâhtaki mezarına iade etmelidir. 64 yıldır devam eden bu
zulme artık bir son vermenin zamanı hala gelmedi mi?
Ayasofya’yı
açarak bütün Avrupa'ya meydan okuyan bu hükümet, mazlum olan Said Nursi'ye de
sahip çıkmalıdır.
Haydi
kalın sağlıcakla.
Formun Altı
Abdülkadir İKBAL