Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
18 Ocak 2022

Sahte muhalif

Bilirsiniz. Kimi ideolojiler; devlet gibi büyük bir organın içinde, sanki geçici bir organizasyon ve büyük bir etkinlik içinde o gün için keyif yapıyorlarmış gibi yaşarlar. Böyle bir anlayışla; hem o sözüm ona organizasyonun bütün imkanlarından yararlanır, hem de o organizasyona sonuna kadar söverek, evet, eleştirerek değil, -daha iyi nasıl olabilir-i arayarak değil, -daha kötü nasıl olsun? 0, -nasıl olsa ki darmadağın olsun?-, -nasıl daha iyi talan edilebilir? gibi bir idealinin üstüne kuruludurlar. Kayıtsız şartsız, mantıksız da olsa muhalif olmak gereklidir onlara göre. Zaten devlet asla olmaması gereken bir organdır. Zaten neden vardır ki?

Bu arada akıllarında hep ilk fırsatta bu devletin konuçlandığı bu coğrafyadan Anadolu ağzıyla “zılmak” vardır. Gitmeyi çok istedikleri ve hayatın dört dörtlük olduğunu iddia ettikleri ülkelerde devlet yokmuş gibi bir tutum sergilerler. Ya da ideal devlet, Medinetü’l Fazıla varmış gibi bir tutum…

Bunların berikilerden, her fırsatta devletçilik yapan, hep birlikte oluşturulmuş ve içinde yaşanılan bu büyük organın, sistemin eleştirmesi, değiştirip düzeltmesi gerektiği halde hemen her sorunun üstünü örten ve daima alkış ve övgü ile yaşayanlardan hiç farkı yok. Onların kin ve öfkeleri, yergileri nasıl sahte ise, bunların sevgi ve övgüleri de bir o kadar sahte… Hiç bir insani sorumluluk ve emeğe dönüşmeyen laf, tartışma, spekülasyon, guya entelektüel çıkışlar ve ezber tekrarlar, papağanlıklar, klişe sloganlar gibi boşluğa düşecek söylemler, programlar, yazılar, çiziler...

Benim burada en çok işaret etmek istediğim konu ise şu: Hadi bırakalım devlet eleştirilerini, o muhteşem muhaliflik gösterilerini, nedense yozlaşmış devlet organları eleştirilirken o organların yine o halkın, o yozlaşmış halkın, sizin bizim içimizden insanlar tarafından işler-işlemez hale getirildigi unutuluyor. Kasdi bir unutkanlık bu. Bu durumlara tanık olduğumda şahsen ağlayarak gülüyorum. Anlayamadığım şey o ki; devlet; şimdiye kadar ve şimdi bu halkın doğurduğu ve hep beraber büyüttüğü bir çark değilse ne?... Başka başka ülkelerden insanlar gelip kurmadılar bu kurumu, uzaydan da inmedi. Kuruluşu öve öve bitirilemeyen bir sistem üzerine kurulduğundan beridir, yasamasına, yürütmesine hakim olabildiğiniz süreçleri de zaman zaman her iki, üç taraf ta yaşadı ve o zamanlarda neleri değiştirdi? Hangi büyük, devrim niteliğinde ıslah hareketleri yaptılar?

Bütün mesele o kadar açık ki... Kendi kesimi iktidar olduğunda ve devletin kaynaklarına balıklama dalabildiğinde devlet eleştirisi bir süreliğine ortadan kalkıyor. Yani asıl eleştirilen şey; kaynak ve imkanların karşıt kesimin, ötekinin, hatta ötekileştirmeye tenezzül etmeyeceği kadar kamusal hayattan eve, arka odaya gömmeye azmettiklerinin, öldürdüklerini sandıklarının eline geçmiş olması, Artık ne yazık ki kendi ellerinde olmayışı... Kurumlar veya devletin yozlaşmışlığı değil!

Sistem yanlış diyenin dahi bu sistemin tekerine ufacık bir çakıl taşı koyduğunu gördüğümde gam yemem... Ekmek, peynir yerim. Çay içerim. Sevinirim. Buna bile sevinirim.

Ha bir de sistemin değişmesi ve düzelmesi sadece tekere taş koymaktan geçmiyor. O tekeri dosdoğru yola, adalete en azından kendi dünyasında dosdoğru davranarak düze çıkarmakla da mümkün. Ya hu en İslami kurumlar ve güya en sermaye karşıtı, emeği kutsallaştıran, emekten yana kurumlar hak hukuk gözetmez, çalışanını, fikir üretenini ucuza kapatmaya çalışırken kalkıp adaletsizlikten şikayet etmek te neyin nesi... Veya adalet havarisi gibi gezinmek te neyin nesi... Susayım artık ben. Susadım.

Hak ve hukuk hic bir zaman herkes için düşünülmüyor. Asla samimiyetle "Adalet herkes içindir!" cümlesi kurulmuyor. Fakat hangi etiket altında olursa olsun adaletten, hakkaniyetten sapan her insanın vicdanı ve hayatı yavaş yavaş kahr olacaktır. Buna inanıyorum.