Dolar (USD)
35.21
Euro (EUR)
36.72
Gram Altın
2963.22
BIST 100
9669.18
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
22 Aralık 2022

Sahte aydın sınıfı ve değerler eğitimi

Rahmetli Oktay Sinanoğlu, bir röportajında Cambridge Üniversitesi’nden Thomas Sowell adlı bir tarihçinin yazdığı “Conquests and Cultures”( Sömürgeler ve Kültür) adlı kitaptan bir örnek verir.

Sowell, son birkaç asrın tüm sömürgelerini tek tek inceliyor. En sonunda da tüm bunların ortak noktalarını çıkarıp sıralıyor.

Sömürge olan ülkelerde ne gibi değişiklikler meydana gelir ve millet ne olur?” Bu sorunun cevabını ortak özellikler kısmında listeliyor.

Oktay Sinanoğlu, “Açın o kitabı bir bakın” diyor. “Listedekilerin çoğu Türkiye’ye uyuyor.” Örneğin bunlardan en önemlisi sömürgeci devlet o ülkede daima sahte bir aydın sınıfı oluşturur.

Ve bunları o ülkede kurduğu misyoner okullarında veya yerli misyoner okullarında yetiştirir. Bu öğrencilerin önündeki havuç ise okulu açan ülkeye gidip yüksek lisans veya doktora yapmaktır.

Bunlar memleketlerine döndüğü zaman kendi milletinin başına bela olan bir aydın sınıfı haline gelirler.

Aydınların İhaneti adlı kitabın yazarı Julien Benda’ya göre artık aydınlar hakikat duygusunu yitirdi. Düşünceyi, fikri ve ilmi gelişimi gerileten, kirleten, çürüten bir zümre var artık.

Öyle ki ülkesinin kadim değerlerini aşağılamakla kendilerinin ne kadar da aydın ve elit bir zümre olduklarını ispat etmeye çalışmıyorlar mı?

Her ne kadar kabul edilmese de ve şehir efsanesi olarak görülse de İsmet İnönü’nün Amerika ile yaptığı Fulbright eğitim anlaşması bu ülkenin çocuklarının hafızalarına indirilmiş büyük bir darbeydi.

O vakitten sonra bu ülkenin çocuklarına eğitim aracılığıyla ciddi bir aşağılık duygusu aşılanmıştır. Bu ülkeye yapılmış en büyük ihanetlerden birisi de budur.

Zayıf bünyeli, akıl yürütme yetisinden yoksun, katı disiplin yönetmelikleriyle itaate alıştırılmış uysal karakterli kişiliklerin imal edildiği bir ortamda da Gladyo her türlü tuzağını rahatlıkla kurdu. FETÖ’nün nerede palazlandığına iyi bakın.

Neticede ortada ciddi bir sıkıntı var. Pek kabul edilmese de toplum olarak içten içe eriyoruz, tükeniyoruz.

Geçenlerde Millî Eğitim Bakanlığı tarafından, "adalet, dostluk, dürüstlük, öz denetim, sabır, saygı, sevgi, sorumluluk, vatanseverlik, yardımseverlik" gibi kök değerler temalarında bir etkinlik kitabı hazırlandı.

Milli Eğitim Bakanı, bununla öğrencilerimizin; yorumlama, çıkarımda bulunma, öğrendiğini karşılaştığı probleme yansıtabilme, analiz edebilme, eleştirel düşünebilme, düşüncelerini sentezleyebilme gibi üst düzey zihinsel beceriler kazanabileceğini söyledi.

Bilindiği gibi değerler eğitimi ilk kez 2010 yılında dönemin Milli Eğitim Bakanı Nimet Baş tarafından yayımlanan bir genelge ile uygulanmaya başlanmıştı.

“Değerler erozyonuna bir çözüm arayışının ürünü” olarak ortaya çıktı. Aradan on üç yıl geçmiş. Sizce bu değerler eğitimin bir faydası olmuş mudur? Aksine gittikçe daha fazla bozuluyoruz.

Bugün okullarda ne giyeceğine bile kendisinin karar veremediği öğrencilerimizde eleştirel düşünce nasıl gelişebilir?

Diğer taraftan Sevgili Erol Kekeç’in de bir yazısında ifade ettiği gibi;

Bugün başkalarının görüşlerine değer vermeyen onları ötekileştiren, kendinden başka kimseyi düşünmeyen, kendisi tıka basa yerken başkalarının açlığından etkilenmeyen, ölçüyü tartıyı bozan, çifte standartlılıkta üstüne kimseyi tanımayan yaşamların, toplumsal hayatın omurgası haline geldiği bir toplumda bu sorunu çözmenin yolu gerçekten bu mudur?

Bu bile pasifleştirme ve aktif zihni köreltme metodu değil midir?

Gençlerimizin rol model alabilecekleri kanaat önderleri var mıdır? Nereye baksalar hayal kırıklığı yaşayan bu çocuklarımıza hangi değerler eğitimiyle teskin etmeyi düşünüyoruz?

Yani siz, Allah’ın Resulü “şöyle aç kalırdı, böyle karnına taş bağlardı” diye anlatırken onlar sizi zenginlik içerisinde yaşarken görüyor. Demem o ki sorun daha karmaşık ve vahim. Buraya odaklanmamız lazım.