Şahsiyetsizin kompleksi!
ÜLKEMİZİN yurt dışına yayın yapan kısa dalga radyo kanalında senelerce klasik Batı müziği yayınlandığını duyar bunun gerçekliği ve bunu yapanların zekâ seviyesi hakkında değişik şeyler düşünür dururdum. Kendisini tanıtması, kendisinden bir şeyler vermesi, kendi kültürünü anlatması için kurulmuş, o zamanın en önemli propaganda unsurunda, türküyle veya klasik Türk müziğiyle değil, o meşhur “kompleksin” tezahürü olarak Batımüziğiyle sesleniliyor, Batıya Batıcılık yapıyorlardı…
Hani Yeşilçam sinemasında çokça tasvir edildiği gibi köyden gelip, kendisini şehirli gibi göstermeye çalışan ama bunu bir türlü beceremeyen, ruhuna bedenine kalıbına tavırlarına uyduramadığı, bünyeleştiremediği için kaba görünen, şehirliler tarafından küçümsenip; tabiri caizse tiksinilen insan tipi tasviri var ya?.. Şahsiyeti olmayan insanın başkasının şahsiyetine bürünme çabası ve bunun sırıtmasını, üzerine oturmayıp sakil durmasını anlatır. O hesap, Batılıya Batı müziğiyle kendisini pazarlamaya kalkan bir güdük zihniyetti bu.
Aydın olma ve batıcılık!
Cumhurbaşkanına Klasik Batı müziği dinlemesini ve böylece “daha iyi “ insan olacağını söyleyen tipler, bira içmeyle, açık saçık giyinmeyle “medeni ve çağdaş” olunacağını zannedenler, aydın olmayı “Batıcı” olmayla eş tutanlar, “ilericilik” diye tutturup hedonist bir yaşam tarzını dayatanlar şucu bucu olmuş ama bu toprakların ruhuna yabancılaşmış tipler… Umumiyetle Batının ne olduğundan habersiz, sığ idrakli, cahil ama kendisini bir şey zanneden kötünün bile dış yüz taklitçileri…
Batının manevi ajanları!
Atilla İlhan’ın, “Türk aydını dediğiniz kişi, Batının manevi ajanıdır. Şimdiki aydınlar, haysiyetten önce bankalardaki hesaplarına dikkat ediyorlar. Bizim aydınlarımızın önemli bir kesimi kesinlikle cahildir. Son 50 yılın sömürge sistemi ile yetişmiş, yabancıların eğittiği, yabancılar gibi düşünen, onlar gibi yaşamaya çalışan ve hayata onlar gibi bakanlar…”diye bahsettiği tipler.
Bu memleket ne çektiyse bu tiplerden çekti. Şahsiyeti olmayan ve başkasının şahsiyetini taklit etmeye çalışan cahil, kendi insanının kültürüne, kendi insanının inancına, yaşam tarzına, geleneklerine yabancılaşmış ama o özendiği Batı’nın da sadece maymunvari taklitçiliğinden başka hiçbir noktasına derinlemesine anlayamamış zihniyetten…
Temeli kötülük harcı ile atılmış, katları bu harç ile çıkılmış, ve çatısı da bu harç ile örtülmüş bir yapıyı “iyi ve güzel” ile boyamakla “iyi” hale getiremezsiniz… Batı budur. İşgal, sömürü, kan ve gözyaşı ile kurulmuş medeniyetini “iyi ve güzel” olan eserleriyle bala bulayıp pazarlama dehasını gerçekleştiren kötü! Bizdeki aydın sanatçı ilerici çağdaş ve bilimum bu tip sıfatlarla anılan güruh, çoğunlukla Batının kültür emperyalizmine; bile isteye hizmet eden, kendi milletine yabancılaşmış insanlardan oluşur.
Yaşama tarzını zorlama!
Mesele ne Klasik Batı müziği dinlemek ne Türkü dinlemek... Mesele “onların” yaşam tarzını “bize” zorla benimsetme meselesidir.
Bu bir hâkimiyet mücadelesidir. Bir yanda zalim emperyalist egemen devletler diğer yanda kendi inanç ve kültürünü koruyarak varlığını korumaya çabalayan Müslüman dünya. Emperyalizmin dayattığı yaşam tarzını bizlere yedirmek isteyen müptezeller ise arada kalmış şahsiyetsizler ordusudur.
Klasik Batı müziği dinlenilmesinden dem vuranların asıl niyet ve çabası, bize ait olmayan bir yaşama tarzını bu millete dayatma çabasından öte bir anlam ifade etmez bizim için. “Batının özünü anlamayıp, bunun bir yaşama tarzı kavgası, kültür dayatması olduğundan bihaber, sadece dış yüz pazarlamacısı, batıcılık zehrini bal diye yutturmaya çalışan paralı veya gönüllü ajanlar…”
Biz; iyi doğru ve güzel olan her eseri alır değerlendirir, okur, dinler, verimlendiririz. Ama “şahsiyeti olmayanın kaybedeceği başka bir şey kalmamıştır” ölçüsüyle, kendi şahsiyetimizle…
Sözün özü: "Sen Batılı olmadığın için değil, Doğulu olamadığın için seni kabul etmiyorlar. Çünkü kendi şahsiyeti olmayanın büründüğü her renk sahtedir."