Sahnelerde yasak rüzgârı esiyor!
Şehir Tiyatroları’nın son yıllarda çok büyük bir yükselişe geçtiği ve salonlarının dolduğu, biletlerinin tamamen tükendiği başarılı bir dönem İBB’nin uyguladığı sansürle yeniden halktan ve seyirciden kopacak.
Bilindiği gibi bir kaç gün önce İBB Şehir Tiyatroları’nda yeni repertuvar dönemi açıklanırken üstat Necip Fazıl Kısakürek’in bir tiyatro klasiği olan “Reis Bey” ile Mustafa Kutlu’nun çok beğenilen ve toplumdan bir çok insanın başarılı bir şeklide sahneye taşındığı “Mavi Kuş” adlı eserinin sahneden kaldırıldığı duyuruldu.
İskender Pala’nın kaleme aldığı “Aşk Bir zamanlar (Gazale)” oyunu da repertuvardan çıkarıldı. Bu yasakçı kafa, toplumda bilhassa sanat çevrelerinde büyük tepki çekmeye devam ediyor. Bazı tiyatroseverler, büyük iddialarla yönetime gelen/getirilen Ekrem İmamoğlu’nun diğer bir çok icraatı gibi ekibinin bu anlamsız müdahelesini de hayret ve şaşkınlıkla karşıladılar. Hâlbuki şaşıracak bir şey yok aslında. Her şey gayet normal. ‘Yasakçı’ bir kafaya sahip olanlardan başka ne beklenebilir ki... Özgürlük mü? Bundan sonra Repertuvar Kurulu’na gelecek olan tiyatro metinlerinde bazı kelime ve kavramlara da “sansürcü bir zihniyet”le müdahale edileceğini düşünüyorum.
Ruhsuz yönetmenlerin çirkin tavrı
Bundan yaklaşık 30 yıl önce aynı “yasakçı kafa” yine Şehir Tiyatroları’nda egemendi ve seyircilerin sürekli talebine rağmen Necip Fazıl’ın tiyatro eserleri ısrarla sahnelenmiyordu. Seküler dünya görüşüne sahip bazı ruhsuz yönetmenler ise Necip Fazıl’ın yazdığı bir oyunu yönetmektense istifa etmeyi tercih edeceklerini söyleme cüretini bile gösterebiliyorlardı.
Yerli ve millî oyunlar başarı getirmişti
Şehir Tiyatroları’nın son yıllarda çok büyük bir yükselişe geçtiği ve salonlarının dolduğu, biletlerinin tamamen tükendiği biliniyordu. Bu güzel sonucun, ideolojik dayatmalardan uzak yazılmış iyi oyunların ‘yerli’ ve ‘millî’ hassasiyetlerle hazırlanıp tiyatroseverlere sunulmasından kaynaklandığı biliniyordu. Şimdi anlaşılan odur ki, Şehir Tiyatroları, 17 yıllık başarılı bir dönemden sonra yeniden halktan ve seyirciden kopacak ve kozmopolit dar bir çevre ile sınırlı kalacak. Ne diyelim, bekleyelim görelim. Ama ilk icraat üzücü.
Kötü komşu adamı ev sahibi yapar
Şüphesiz Şehir Tiyatroları’ndan uzaklaştırılan Necip Fazıl, Mustafa Kutlu ve İskender Pala gibi kıymetli yazarların eserleri sahnelenecek başka mecraları rahatlıkla bulabilecektir. Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesindeki Devlet Tiyatroları, bence bu seçkin oyunlara hemen talip olmalı, sahip çıkmalı ve repertuvarına alıp seyirciyle buluşturmalıdır. Bu mümkün olmazsa bazı şehir belediyeleri, sözkonusu oyunları halkımızın görmesini sağlamalıdır. Bu yasaklamanın, rehavete kapılmış bazı muhafazakâr çevreleri harekete geçirebileceğine de inanıyorum.
Kahırdan lütuf doğabilir
Millî ve manevi değerlere bağlı olduğu hâlde tiyatroyu önemsemeyen, hatta bu sanatı gereksiz bulanların mevcudiyeti ne yazık ki acı bir gerçek. Bu tür müdahalelerin onları intibaha getirebilmesini umuyorum. Peşin hükümle tiyatroyu yargılayan muhafazakâr çevrelerin artık daha gerçekçi düşünmesini ve buna uygun şekilde hareket etmesini beklemek hakkımız. Bunu söylerken halkımızı kast etmiyorum elbette. Aksine, etkisi ve gücü olan çevrelerden bahsediyorum. Elinde medya
doğru dürüst bir tiyatro eseri seyretmemiş yöneticiler olduğunu biliyorum.
Tiyatroyu okumuyor, seyretmiyoruz
Bu yasak dolayısıyla “Necip Fazıl’a tahammül edemediler!” diyerek itiraz edecek bazı dostlarımızın üstadın onlarca tiyatro eserinden birini bile okumadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Sorumlu oldukları vakıf ve derneklerde tiyatro ile ilgili bir kursun açılmasını gereksiz bulan yöneticilerimiz var. Türkiye genelinde bunca muhafazakâr belediyemiz varken acaba kaçında İstanbul ölçeğinde olmazsa bile hatırı sayılır tiyatro çalışması yapılıyor. Bunlar acaba niçin düşünülmüyor?
Sanatçıların alın terine yok sayılıyor
Şüphesiz sinemada olduğu gibi tiyatroda da yetişmiş oyuncularımız, yazarlarımız ve yönetmenlerimiz var. Acaba bu sanatçılarımızın alın teri dökerek hazırladıkları oyunlar, sahnelenme imkânı bulabiliyor mu? Anadolu turneleri sağlıklı yapılabiliyor mu? Günümüzün değerli tiyatro yazarı ve romancısı Üstün İnanç büyüğümüz ile yaptığımız bir sohbet esnasında, 1960’lı ve 70’li yıllarda amatör ve idealist tiyatroya milletimizin büyük alaka gösterdiğini belirtmiş ve “Ulu Hakan Abdülhamid Han oyunu Anadolu’nun muhtelif yerlerinde tam 519 kere sahnelenmiştir. Bu rakam, aşılamayan bir rekordur.” demişti. Abdullah Kars’ın emekleriyle ortaya çıkan “Moskof Sehpası” ve “Çar Tabancası” gibi oyunlar neredeyse bütün şehirlerde ve ilçelerde sahnelenmiş ve muhafazakâr halkımızdan büyük alkışlar almıştı.
İşte bu amatör heyecana bugün de ihtiyaç var.
Devletin veya belediyenin desteklediği tiyatronun dışında kendi ayakları üzerinde durabilen bir sanat mecrasına muhtacız. Bunun için ciddi çalışmalar yapılmalı ve tiyatro sanatının geleneği ve moderni de kucaklayarak insanlarımıza sunulması gerekiyor. Bunu yapabilecek ekipler var. Bu konuda emeği bulunan, alınteri dökmüş, Batı tiyatrosuna da, gelenekli tiyatroya da vâkıf olan sanatçılarımız bulunuyor. Yeter ki, onlara sahip çıkılsın ve çalışmalarına fırsat tanınsın. O zaman göreceksiniz ki bir zamanlar Anadolu’da büyük yankılar uyandırmış “Çakıltaşları” gibi oyunlar yeniden sahnelenebilecek, tiyatroya emek vermiş Mustafa Necati Sepetçioğlu ve Turan Oflazoğlu gibi usta yazarların eserleri seyirciyle buluşturulabilecektir.
Mihrabad Yayınları kolları sıvadı
Bizim değerlerimizi anlatan tiyatro eserlerinin kitaplaşması da son derece önemlidir. Bu konuda Mihrabad Yayınları’dan yeni sezonda mühim bir eserin çıkacağını müjdeleyeyim. Seçkin yazarımız Üstün İnanç’ın bütün tiyatro eserleri ve senaryoları, bir kitap hâlinde yakında okuyuculara ve tiyatroseverlere ulaşacak. Tiyatroda sesimiz ve soluğumuz olacak eserlere ihtiyaç var. Bunun sağlanabilmesi için herkes üzerine düşen görevi titizlikle yerine getirmelidir.