Sahi bize neler oldu?
Uğur Dündar Oğuzhan Uğur'un programında sanırım birçoğumuzun haberdar olduğu konuşmada, maden faciasına gönderme yaparak “Bize ne oldu da…” diye bir sitemde bulunmuştu… Uğur Dündar bu sitemi yapınca, aklıma ana haber sunuculuğu yaptığı sıralarda, namaz kılan öğrencileri büyük bir dehşet ve irkilmişçesine haber veriş şeklini hatırladım. Yüzü renkten renge giriyor, burun deliklerinden F-16’lar dindarların üzerine havalanıyordu... Duruşu ve ifadeleri çocukları çiğ çiğ yercesineydi… Öfkeliydi: Çünkü gıda maddelerinin üzerinde dolaşan hamam böcekleri haberinden daha beterdi şehitlerin kanıyla sulanmış bu topraklarda namaz kılan öğrencilerin var olması. Ökeliydi: Öğrenci dahi olsa Allah’ın verdiği nimetlere mukabil namazla teşekkür faturalarını ödüyor olmalarından dolayı…
Haktan hukuktan yana dürüst bir gazeteci,
yolsuzlukların, üçkâğıdın ortaya çıkmasından vicdani bir keyif aldığı gibi o
şuurlu çocukların Allah’ın nimetlerine karşı üçkâğıt ve yolsuzluk
yapmamalarından daha da mutlu olur, keyif alır ve rahatsız olmaz, rahatsız
olanlara da: “Bize ne oldu?” der... Aklı
başında çocuktan tut, ta mezar kapısına dayanmış ihtiyara kadar, insana verilen
hayat nimetine ve diğer nimetlere karşı namazla şükür faturası ödenmiyor ise her
şeyi kaçak ve hırsızca kullanıyor demektir. Uğur Dündar’ın kendisi bile
yaptığı bir işten, yazdığı bir yazıdan dolayı teşekkür ve takdir görmeği
beklerken, sadece Uğur Dündar değil, herkes emekle ortaya bir şey koymuş ise
takdir bekler, teşekkür bekler. Ne yazık ki sadece hastalıklı zihniyet,
Allah’ın verdiği nimetlere karşı Müslüman’ca teşekkür edilmesini, fatura
ödenmesini istemiyor. Evet, hastalıklı
zihniyetlere göre; parmağı, eli, aklı ve duyguları verene karşı Müslüman’ca
yani; namazla teşekkür şekli olmaz, asla böyle bir şeye dayanılmaz!
Bilinmelidir ki; namaz Allah’ın verdiği nimetlere teşekkür ve fatura ödeme
şeklinin en ulvisidir ve bu namaz Allah’ın istediği ödeme şeklidir.
Evet, Uğur Bey; çok şeyler oldu... Kur’an’ın bir
hakikati için, ezan için, bayrak ve özgürlük için şehit olmuş ecdat
çocuklarının bozulması, insanlığın Allah’a kulluk vazifelerinden, milli ve
manevi değerlerinden uzaklaşması için çok şeyler yapıldı… Namaz kılan çocukların, tesettürlü kızların, sarıklı cübbeli
inanmışların “dürüst gazeteci” makyajıyla gazetelerde, ana haberlerde, sanki
atom bombası atılmış ve insanlık yok olmuş gibi haberlerini yaptınız... İnsan
nereden gelir, nereye gider ve ne için gönderilmiş bunu düşünmediniz,
düşünülmesini asla istemediniz… Mensubu
olduğunuz zihniyete göre: Çocuklar ve gençler her türlü eğlensin, kudursun,
tepinsin zevklerin ve şımarıklıkların zirvelerine çıksın ve kadeh kadeh
yuvarlansınlar ama sakın ama sakın örtünmesinler, kıbleye yönelip kul gibi durmasınlar, secde
secde imanda devleşmesinler…
Sahi size ne oldu? Sanki ölüm yokmuş, sadece yeme ve
içme için dünyaya gönderilmişiz gibi… Sadece dünya zevklerine ve azgın nefsi
ölçüsüz, hudutsuz yaşatacak hayat tarzına gençlerimizin teşvik edilmesine ne
zaman; “Bize ne oldu” diyeceksiniz? Güneş
bile alev alev yanarak namaz kılarken; vazifesini yapıp, ışığını – ısısını bize
gönderirken ve vazifesini kandilimiz olan aya terk edip, sıcağıyla – ısısıyla
başka mescide dünyanın diğer yarısına geçerken, bu memurların vazifelerinden
faydalanan insanların Allah’ın istediği şekilde teşekkür etmesine; şükürle
fatura ödemesine ana haber imkânını fırsat bilip, saldırmak dürüst ve düşünen
bir gazetecilik miydi?
Gerçekten neler oluyor? Beyoğlu’nda bomba patlıyor 6
ölü ve onlarca yaralı oluyor bazı karaktersizler, terörizmin üzerinden ülkemize
saldırı gerçekleştiriyor, yetmiyor elinden oyuncağı alınmışçasına sosyal
medyanın kısıtlanmasına, sansür konulmasına şımarık çocuklar gibi zırlıyor,
devletine kin besliyor… Sahi size neler
oluyor? Gökkuşağı renklerini ahlaksızlıklarına kamuflaj eden ve hayasızlığı
gençliğe aşılamaya çalışanlara karşı en kahramanca mücadeleyi “dürüst gazeteci”
unvanlı kişiler vermiyor… Sahi neler oluyor; vücudunu dövdürüp, öğrenme
yetisine yeni yeni bilgilerle dövme yaptırmayan, aklının kapısını ilme,
yüreğinin kapısını hayaya açmayan insanlarımıza: “Bu beden ve kafa babanızın malı değil; parayla satın almadınız,
istediğiniz gibi dövdüremez ve istediğiniz gibi satamaz ve de ahlaksızlığın loş
ve izbe koridorlarında dolaşıp, kurda – kuşa yem olamazsınız!” Diyenlere en acımasız şekilde saldırılıyor
ve şeytanın avukatlığı yapılıyor… Bize neler oluyor ki bütün kâinat
vazifesine sahip çıkarken, biz böyle başıboş kalalım ve yeri geldiğinde de
dürüstlükten dem vuralım… Bize çok
şeyler olmuşta haberimiz yok. Allah, farkında olmamızı nasip etsin…