Dolar (USD)
35.15
Euro (EUR)
36.75
Gram Altın
2963.31
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
09 May 2017

Sahi biz neden küsmüştük?

Belki de öncü değildirler...Önümüzden çekilebilirler.

Bazen kıskançlık ve önyargılar açıklık, etki altında kalmakla oluşmuş siyasi düşmanlıklar, samimiyet ve korkusuz bir güvenle yüzleştiğinde varlıklarından utanır ve pişmanlıkla nereye kaybolacaklarını bilemezler.

Ramazan geliyor. Üç aylar geldi, geçiyor. Kitaplı, aydın bir toplum olduğumuzu hatırlama zamanı. Unutmasak iyi ya...Unutuyoruz. Kitap; barışın diyor. Aynı kitabı okuyup durduğumuz halde küsmeye, kavgaya devam ediyoruz. Barış dininde kavgaların bitmesi, en azından azalması gerekir. Bunun için de öncü güçler diyebileceğimiz, nüfusa nüfuz edebilenlerin birbirlerine selamının, bir merhabasının olduğunun görülmesi iyi olur. Fakat nerede? Onlar halkı barıştırma rolünü çoktan unutmuş olmalılar. En çok onların sahtekar tavırları halkı birbirine küstürüp düşmanlaştırıyor. Gözümüzün önünde uslanmaz, haylaz bir çocuk gibi davrananları var. Kimi öncüler ne yapsa, ne etse bir türlü barışa yanaşmayan, daima huysuzluk ve bencillik yapanları da... Var. Halkın olgun reflekslerinden de hiç öğüt almıyorlar.

Bu milletin ilk hocalarından sayılan Yesevi ile onu "hizaya getirme" amaçlı ziyarete gelen Mergazi'yi u2013burada- anmak lazım. Ahmet Yesevi'ye daha ilk karşılaşmasında; "Allah'ın kullarını yoldan çıkaran sen misin?" Der. Hoca tartışmaz. Önce ve hep insandır. Uzak yollardan geldikleri için önce bir dinlenmeleri gerektiğini, ondan sonra diledikleri kadar görüşebileceklerini belirtir. Öfkeyi sakinleştirmek için, ateşe, aleve serin bir zaman dilimi uzatır. Bu arada yargı ve kurgularıyla düşman bellediğini daha yakından tanıma imkanı bulan Mergazi, Tekke'de yaşayanlardan beklemediği kadar olumlu davranışları gördükçe, önyargılarından kurtularak yakınlaşır.

Kırk yıl hatır, bir kahveye bakar...

Bizden farklı düşünenlerin inanma ve yaşama biçimlerine karşı taşıdığımız önyargıların çoğu, onları tam olarak tanımamamızdan kaynaklanır. Yakından tanıdıkça önyargılarımız silinebilir ve anlamsız tartışmalara düşmeyiz. Hatta sonrasında farklı paylaşımlarda bulunur, -kim bilir- yararlı birçok işi birlikte yapabiliriz.

Hayatı yorumlayışımızın, fikirlerimizin doğruluğuna ve güzelliğine inanıyorsak, o görüşümüzün doğru sunumunu ve tanıtımını da yapmamız gerekir. Karşıtlarımızı, tartışmada acele etmeden kendi fikri mekanlarımızda güzellikle ağırlamalı, onlara hal diliyle, güzelliklerimizi bizzat yaşatarak, kim olduğumuz, ne olduğumuz hakkında açık-samimi fikirler vermeli ve ancak ondan sonra - eğer kalmışsa - tartışmaları güzel bir üslupla yapmalıyız. Bir kahvenin kırk yıl hatırının olduğu bir gelenekteyiz. Bu anlayış neredeyse bir ömrü kurtarır. Eğer farklı düşünceler, bir kahve içimliğinde bir araya gelir, o soluklanmada -kimi konularda- birbirlerinin aynısı olduklarını, işte sade veya orta gibi farklı da olsa aynı kahveyi yudumlayan birer insan olduklarını görme imkanına kavuşurlar. Bir süre sonra tanışıklık daha derine doğru yol alır. O kadarıyla bile hatırlar yerleşir hatıralarına. Bu ve daha ileri tanışmalar, kaynaşmalar o insanları ne kadar farklı düşünürlerse düşünsünler kolay kolay kavga edemez hale getirecek başlangıçlar olabilir. Ötekini olduğu gibi görebilmek, seçimlerini ürkütmeden tanımak, sandığımız kadar "öteki" olmadığını gösterecek ve barışın sokağa, parka çıkıp güvenle oynamasını sağlayacaktır.

Belki de kitlelerin, öbeklerin birbirlerini daha yakından tanımaları için, -öncü bellediklerini yeniden gözden geçirerek, onları kişisel ayrışmaları, kavgaları ile baş başa bırakarak- yeni imkanları bizzat oluşturmaları gerekiyor.