Sahi Biz Akif’i Neden Sevmiştik?
Ben doğduğumda annemle babam isim konusunda kararsız kalmışlar. Canım anam “Akif olsun bu çocuğun ismi” demiş. Başına “Mehmed de ekleyelim mi eklemeyelim mi” tartışması çıkınca bu defa da uzun olur, kullanımı zorlaşır diye başına Mehmed koymaktan vazgeçmişler. Ancak demişler ki zaten birisinin ismi Akif ise eğer başında manevi olarak “Mehmed” muhakkak vardır. Hatta her Müslüman Türk’ün, ismi ne olursa olsun ilk ismi ya Abdullah ya da Mehmed’dir. Abdullah, Allah’ın kulu olmaktan murad ile; Mehmed ise Muhammed’in bir kısaltması olarak ve ayrıca Mehmetçik’ten mülhem, her doğan Müslüman Türk’ün doğal asker, yani davasının neferi olması münasebetiyle bu isimler resmiyete yazılmasa da manevi planda kullanılır. Mehmed, övülmüş, övülen anlamlarına gelen Muhammed’in özeti iken, Kur’an’da “akifune” olarak geçen ve “ukuf” kökünden gelen Akif ise, anlam olarak, devamlı surette ibadet eden, bir yerde devamlı surette duran, oraya bağlanan, Mescid-i Haram’da ibadet maksadıyla daimen duran, oradan ayrılmayan gibi anlamlara gelir. Dolayısıyla Mehmed de, Akif de her biri son derece güzel anlamlar taşıyan değer yüklü iki erkek ismidir.
Memleketimizde “Mehmed”’lerin ve “Akif”lerin biricik piri, geçen yüzyılda hem Akif’liği hem de Mehmed’liği ile tebarüz eden büyük şair Mehmed Akif Ersoy’dur. Edebiyat adamlığının yanında güçlü kişiliği, ahlakı, dindarlığı, dava adamlığı ve geniş yüreğiyle; adamlığı, edebi mirası, ahlakı ve davasına olan bağlılığı ile kendisinden sonraki nesilleri etkileyen nadir şahsiyetlerden birisidir. İslami konulara, Arap diline, Kur’an’a ve İslam düşüncesine vukufiyeti yanında edebi kabiliyeti ve hatipliği gibi herkese nasip olmayacak pek çok mühim özelliği üzerinde taşıyan bir adamın yazılı bir eser olarak Safahat’ı bırakması yanında, Asım’ın Nesli’ne bıraktığı en büyük miras, bence ahlakı ve adamlığıdır. Akif deyince aklımıza önce “Allah bu millete bir daha yazdırmasın dediği” İstiklal Marşı, sonra da Safahat isimli değerli eseri gelir ancak Akif bunlardan daha fazla ve bunların da üstünde bir adamdır. Nasıl mı?
Vefat eden arkadaşının yetimlerine bakması, onlara babalık etmesi, milletine armağan ettiği marştan ücret almaması, paraya, pula, dünyalığa minnet eylememesi, iktidar gücüne prestij etmemesi, verdiği sözde kat’i surette durması, asla yalan söylememesi, Kurtuluş mücadelesinde Anadolu’nun çeşitli yerlerine bir dava adamı şuuruyla ulaşarak vaaz’ü nasihatlerle Anadolu halkını emperyalizme karşı örgütlemesi, Osmanlı’nın can çekiştiği bir dönemde Millet-i İslam’ın birliği ve huzuru için gerektiğinde tüm çileleri göze alarak Teşkilat-ı Mahsusa ile İslam ülkelerinde gizli çalışmalar yürütmesi, arkasına adam takan bir rejime milletin bekası için sırtını dönerek Mısır’a hicreti emin olun Safahat’tan da istiklal Marşı’ndan da daha değerlidir, daha önemlidir. Bence biz Akif’i işte bu hususiyetlerinden dolayı çok sevdik ve Akif bizim milli davamızın hâlâ baş kahramanıdır, âbide şahsiyetidir.
Ne yazık ki bu ülke ve bu rejim Mehmed Akif Bey’in kıymetini yeterince takdir edememiştir. Gerek fikri planda, gerek edebi alanda, gerekse aksiyon planında Akif’in mirasını yeterince değerlendirebilmiş değiliz. Cenazesinde bir tane devlet yetkilisinin bulunmaması, evladının feci bir şekilde sokakta vefatı, ömrünün son demlerinde peşine rejimi temsilen adam takılması ve buna benzer üzücü hadiseler ne yazık ki Akif’e verilen resmi değerin hangi düzeyde olduğunu yeterince açıklamaktadır.
Bütün bunlara karşılık toplumun Akif Bey’i hayırla yâd etmesi Akif adına çeşitli etkinliklerin düzenlenmesi, yayınların yapılması muhakkak sevindirici gelişmelerdir. Ancak Akif’i esas üzecek olan şeyin ne olduğunu şuracıkta söyleyeyim de içim rahat etsin. Bugün kendisini bir davanın ya da bir meselenin içinde tanımlayan insanların ağızlarından düşürmedikleri Akif’in ahlaki mirasını yeterince anlayamamış olmalarıdır. Dünyaya, dünyalığa, iktidar gücüne, makama asla tenezzül dahi etmeyen, hayatı boyunca fikre, mücadeleye, adamlığa, Müslümanlığa son derece büyük önem atfeden Akif’in mirasını hoyratça tüketmekten vazgeçip Akif’in ahlaki mirası üzerinde iyice düşünmemiz gerekiyor. Aksi taktirde kürsülerde siyasi ya da ticari çıkarlarımız için sadece Akif’ten mısra okumakla adam olunmayacağı ortadadır. Her şeyi hoyratça tüketiyoruz, bari Akif’in mirasını suiistimal etmeyelim.