Sağlıklı anne sağlıklı evlat yetiştirir
Bizim en büyük ihtiyacımız sevmek, sevilmek ve güven ortamı içinde olmaktır. Güven insana huzur verir. Hele de her zaman içinde olduğumuz evde de olursa bizi sakinleştirir. Olumlu düşünmemize, hayatın bütün renklerini görmemize sebep olur.
Gazete haberlerini dolanırken bir çocuklu bayanın KADES uygulamasının kendini şiddetten koruduğunu beyan etmiş olduğunu gördüm. Şu şekilde bir açıklama yapmış; “Eşimin psikolojik şiddeti, bir süre sonra fiziksel boyuta dönüştü. Aileme yakın olmamı istemiyordu. Bebeğimle birlikte ailemin evine geldim. Bir gün kapımıza dayandı. Sığınabileceğim sadece devletim vardı. O gün KADES’i kullandım ve polisler hemen gelip beni ve ailemi güvene aldılar”
KADES nedir diye bir bakayım dedim. Şiddete uğrayan hanımlara devletinize başta güvenlik güçlerine ve devletin kurumlarına güvenin, beş dakika içinde olay yerine gelmeleri, sizi koruyacağız mesajının olması, elektronik kelepçe uygulanmasının yaygınlaştırılması, personele 6284 sayılı kanun kapsamında polis ve jandarmaya zamanında ve koruyucu/ önleyici tedbirlerin alınması ve kadına yönelik şiddetin azaldığının sanılması...
Bir şiddet olayı düşünün ki çocuklarının gözünün önünde yaşanmasın. Polisler gelip şiddeti kim yaptıysa babasını ya da annesini elektronik kelepçe ile gözünün önünde ite kaka götürmesi hangi çocuğun kaldırabileceği travma olabilir ki?
Elbette böylesi vakalar ne ilk ne de son olacaktı. İçim kime acıyacağına şaşırdı. Şiddete uğrayana mı, şiddeti alt bilincine oturtup ebeveyn rolünü kaybeden en büyük mağdur olan çocuğa mı, öfkesine yenilip acizliğini gücünden alan tarafa mı???
Kadına yönelik değil hiçbir canlıya yönelik yapılan şiddeti hangi insan kabul edebilirdi ki?
Doğru oturup doğru konuşmak gerek. Şiddet uygulayan sadece büyük şehirlerde stresten boğulmuş insanlar değildir. Ayrıca bir insanın hayatını kurtarmak için beş dakika bile çoktur. Ulaşımın kolay olmadığı yerlerde daha kim bilir nice mağdurlar vardır.
Güçlünün güçsüzü ezdiği, hem psikolojik hem de fiziksel şiddete maruz bıraktığı her birimizin malumu. Kendini ifade edemeyen binlerce kadınımız var binlerce yavrumuz var. Erkeğimiz de yok da değil elbette. Dedim ya güçlünün güçsüzü ezdiği dünya.. Bazen de durum tersi olabiliyor.
Lakin şu bir gerçek ki Anadolu topraklarının içinde bir çok gözü yaşlı anneler yedikleri dayakla yerlerine oturmaktadır. Özgürlükleri ellerinden alınmış, ne konuşmasını ne harcama yapmasını ne de rahat hareket etmesini bilir durumdadır. Kişilikleri özlük hakları yitirmiş, eşlerine herhangi bir şey olduklarında ise kendi tabirleri ile “başı kesik tavuk” misali ne evlatlarının yanına ne da kendi evlerine sığar olmuştur.
Şu kesinlikle bilinmelidir ki, insanın kendini en güvende hissettiği yer evi olmalıdır. Evlerimiz devletimizin en küçük ve en önemli kuralları olan kurumudur. Öncelikle kendini güvende hissetmeyen kadın sağlıklı değildir. Sağlıklı olmayan kadın çocuğunu da sağlıklı yetiştiremeyecektir. Geleceğe yapılacak en büyük yatırım annelerin sağlığıdır. Zira anne geleceğin garantisidir.
Bizler her ne kadar okumuş olsak da, geçmişin izlerinden özellikle annelerimizin üzerimizdeki etkisinden kolay kolay kurtulamayız. Bu etkileniş nesiller boyu bir miras gibi devreder. Babaların bunun farkında olmaları ve eşlerini geçmişinden getirdiği olumsuz etkileri silmek için gayret etmeleri gerekirken yeni sıkıntılar açarak daha hastalıklı annelerin oluşumuna sebep olmaları ne acı...
Unutmayalım dostlar! Bu dünyadan başka dünya yok ve bizim tek atımlık çiftemiz var. Eğer onu da boşa atarsak, tam on ikiden vurma gayreti içinde olmazsak boşuna geçmiş bir ömre ağlar dururuz. Heyhat ki geçen günleri bir daha önümüze alamayız.
Yaşanılır bir dünya ancak bizim düşüncelerimize düşürdüğümüz güzellikleri, eylem haline geçirmemizle mümkündür. Aksi takdirde depresyonda olmak kaçınılmaz sonumuz olacaktır...