Dolar (USD)
34.65
Euro (EUR)
36.37
Gram Altın
2930.56
BIST 100
9636.12
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
27 Kasım 2024

​Safiye Erol

Unutmak insana mahsus, amenna. Ama unutulan hatırlanınca, bu eksiklik de telafi edilmeli. Mesela biz bazen -ne yazık ki- çok kıymetli yazarlarımızı unutuyoruz. Şükür, sonradan hatırlayıp eksikliklerimizi telafi ediyoruz. Safiye Erol da böyle bir talihsizliğe duçar olmuştu. Önce uzun yıllar unutuluverdi, sonra bazı vefalılarca hatırlandı, edebiyattaki seçkin yerini aldı. Hikâye uzun, ben kısa anlatacağım.

Safiye Erol 1902-1964 yılları arasında yaşadı. Edirne Uzunköprü’de doğdu, İstanbul’da vefat etti. Ciğerdelen ile birlikte dört romanı, birer hikâye ve nesir kitabı, makalelerinden meydana gelen eseri var. Toplam 7 kitap. 1974 yılında Ciğerdelen’in yeni baskısı yapılmış ancak bu neşriyat nedense ilgi uyandırmamıştı.

Bu yıl yazarın vefatının 60. senesi. 2024’te hakkında sadece bir toplantı gerçekleşti. Hâlbuki bir zamanlar Türkiye’de “Safiye Erol Rüzgârı” esmişti. 2001 yılından itibaren Kubbealtı Neşriyatı bütün eserlerini yayımlamıştı. Ciğerdelen, Ülker Fırtınası, Dineyri Papazı, Kadıköyü’nün Romanı, Makaleler, Leylâk Mevsimi ve Çölde Biten Rahmet Ağacı edebiyat dünyamızda büyük bir heyecan uyandırmıştı.

O yıllarda Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı’nda çalışıyordum. Safiye Erol’un keşfedilmesi, kitaplarının yeniden neşri dolayısıyla pek çok toplantı düzenlemiştik. İstanbul ve Edirne başta olmak üzere bazı şehirlerde programlar tertip edilmişti. Karacaahmet’teki mezarı sıkça ziyaret edilmiş, adı Keşan’da bir sokağa verilmişti. Üsküdar Çiçekçi’de oturduğu son apartmana levha asılmıştı. “Aşk’ı en iyi anlatan yazar” Safiye Erol’un iyi yazar olduğu belirtiliyor, edebiyat âlemi onunla tanışmanın sevincini yaşıyordu.

Hakkındaki ilk biyografi kitabını 2003’te yazdım. Kitap romancımızın daha çok tanınmasına katkıda bulundu. Paneller ve sempozyumlar düzenlendi, konferanslar verildi, sohbetler edildi. Hatta yazar adına bir hikâye yarışması düzenlendi. Medya sık sık ondan bahsediyordu. Bu kadar yoğun biçimde tanıtılan ve gündeme gelen yazarı nihayet üniversiteler de fark etti ve Safiye Erol hakkında tezler yaptırılmaya başlandı. Yazarımıza dair başka kitaplar da yazıldı.

Sonra derin bir sessizlik daha yaşadık. Yine adı anılmaz oldu Safiye Erol’un. Niçin? Güzel ülkemizde elbette bazı sıkıntılar yaşandı: Çukur eylemleri ve Gezi olayları, 15 Temmuz’daki hain kalkışma, koronavirüs felâketi ve 11 ilimizi sarsan 6 Şubat depremleri… Bunlar yine de değerlerimizi unutturmamalıydı. Zira iyi yazarlar, okuyucuya millî şuur aşılar, moralini yükseltir, toprağa sağlam basmasını sağlar.

Makaleler isimli eserinden seçtiğim şu cümlelerde, yazarımız bakın ne diyor: “Güzel şey ile faydalı şey bir arada olamaz. Muhteşem ağaçların meyvesi yoktur. Meyve veren ağaçlar bücürdürler. En güzel binâlar faydası olmayan binâlardır: Bir mâbet ikâmetgâh olamaz.” “Uluların kelâmını dilde, zihinde, gönülde dolaştırmak bile insanı sorumlu kılıyor.”

“Çocukluğumuzda delice özlemle beklenen, iple çekilen bayram gelir geçer, biz bir peri diyarından cascavlak bir dünyaya tekerleniverirdik. Bir yeni ümide sarılırdık. Anne kurban bayramına kaç gün var. Beybaba bayram ne zaman? Büyükler bizi avutmasını bilirdi, boynumuzu büker otururduk. Hayatta zevk ü safanın ölçülü olduğunu, sabretmek beklemek lâzım geldiğini biz daha o zaman öğrendik.”

“Din terbiyesinin niçin aleyhinde bulunuyorlar anlamam. Bâzı kimseler fazîlet öğrenmek için dîne ihtiyaç yok, Allah ve Peygamber mefhumlarını öğrenmesek de olur, diyorlar. Soruyorum: Hak, vicdan, ahlâk mefhumlarını da öğretmeden olur mu? Yoo... Onlar lâzım, diyorlar. Adetâ meyvasını yiyip ağacını inkâr etmeğe benziyor. Bana kalırsa derim ki: Ey felek! Allah’sız, Muhammed’siz dünyâyı al, başına çal!..”

Şu tasvir de Ciğerdelen’den: “Yurdum dedikçe gözümün önüne hep güvercinler ve leylekler gelir. Câmilerinden, şadırvan çeşmelerinden, hamamlarından, hanlarından ziyâde kuşlarının kalbime yuva yapması nedendir, bilmem. Belki yurduma bağlı bin bir hâtıra ve efsâneyi bana hatırlattıkları için…”

Romancımız Makaleler’de diyor ki: “Klâsiklerimizi ihmal ettik, o kadar ki eğer bu yolda az daha devam edersek bir daha onlarla irtibat kurmak bile imkânsız olur.” Bu haklı ikaza ben de şunu ekliyorum: Safiye Erol da artık klâsiklerimizdendir. Onu okumayı ihmal edersek kaybeden biz oluruz. Okumak yetmez, en güzel romanı Ciğerdelen’in filmi, usta bir yönetmen tarafından bir an önce çekilmeli ve toplumun istifadesine sunulmalıdır. Bugünle yarın rahmetli Safiye Erol’un İstanbul ve Bursa ile birlikte çok sevdiği memleketi Edirne’deyim. Okullarda çocuklarımıza Safiye Erol’un hayatını, fikirlerini, eserlerini anlatacağım. Dilerim, unutulan bütün yazarlar hatırlanır ve okunurlar.