Saf Toplum, Toplumsal Saflık (2)
Saf su, saf ayran, saf bal gibi nesnelere yönelik her türden tasnif berraklığa göndermede bulunuyor. Gelgelelim aynı vasıflandırma insana yönelince durum biraz değişiyor. Belki saf duygu da bir yönüyle saf su gibi berraklığı ve katışıksızlığı imliyor ya, saf insan dediğimizde algı birden olumsuz bir mecraya dökülüyor. Saf işte, ne olacak, bir bilmezliği ve kendini koruma yetersizliğini, safın teki ise tehlikeye karşı tamamen çaresizliği imliyor. Burada, saflığı nesne ve duyguya özgü iken olumlu, insana özgüleşince olumsuz bir çağrışımla yükleyen nedir öyleyse? Büyük ihtimal modern dünya görüşü… Saflaştırma politikası dendiğinde bir toplumu, topluluğu, anlayışı ama özellikle de ırkı ötekilerden ayırt ederek ortadan kaldırma anlaşılır. Irkın saflaştırılması, zihnin saflaştırılmasından ayrışarak homojen bir ırk, ideoloji yahut din anlayışının hakim kılınması anlamına rücu etmektedir. Bu ikisi hangi bilinçte, ne zaman, nasıl bir araya geldi, tam olarak tespit edilememekle beraber, muhtemelen küreselleşmenin Avrupa merkezli bir yeryüzü tasarımının sonucu olarak ortaya çıkmış ve en saf ırkın ari, en saf dinin Hristiyanlık, en saf medeniyetin Batı, en saf ideolojinin modernleşme olduğu içgüdüsünden beslenmiş gibi görünmektedir. Aslında saflığı zehirleyen, onu dokunulmamışlık anlamından uzaklaştırarak silip süpürme, yok etme anlamına yaklaştıran da bu yaklaşım gibi görünüyor, her neyse...
İnsanlar gibi toplumların da karakteristik özellikleri var. Bazı toplumlar sürekli kandırırken bazıları ha bire kandırılır. Genellikle kandıranlar büyük, kandırılanlar küçük toplumlardır; kandıranlar güçlü, kandırılanlar güçsüz toplumlardır. Dünyanın herkese yetebileceği, her varlığın kendi konumunu muhafaza ettiği sürece bir zenginlik öğesi olarak bütüne katılabileceği düşüncesi yerine kendini her şeyin sahibi olarak görme anlayışını egemen kıldığımız andan itibaren, sürece dahil ederek çoğaltma değil kanma ve kandırılma ilişkisi devreye girmektedir ve burada artık zeka ile duygu, saflık ile karışım birbirinin düşmanına dönüşmektedir. Saflık hamurunun nesnelerden insanlara kayması esnasında, katışıksızlık korunaksızlığa dönüşüyor; tek tek bireylerden toplum ve devletlere kayarken ise şeytani bir zekaya ve tecrübeye evriliyor. Bir şehrin öteki şehir insanlarını kandırmasına, bir ülkenin öteki ülke insanlarının zekasıyla alay etmesine, bir ırkın öteki ırkı aşağılamasına yönelik fıkralar ile savaşta yenildiği halde bir devletin öteki devleti masa başında alt etmesine yönelik pratik arasında saflık üzerinden rahatlıkla bir bağ kurulabilir ve burada, tıpkı bireysel zeminde olduğu gibi toplumsal zeminde de kazanan hep zekanın üvey evladı kurnazlık, kaybeden ise duygunun asil çocuğu saflık olmaktadır. Saf toplum tabirinin içeriği temizlikten yok etmeye tahvil edilirken toplumsal saflık aşağılanmaya itilmektedir. Bir yönüyle safın sıfatlaştığı bütün isimler kaybetmektedir. Kavramlar kirletilmeden insan, insanlar kirletilmeden toplum, toplum kirletilmeden çağ çığırından çıkar mı? Dönüşü olmayan kötülük yolculuğunun biricik durağı saflık bile temizliğini yitirdikten sonra geriye konuşulacak ne kalıyor ki? Gidilecek hangi yol, görülecek hangi mekan?..