Sad\u00ee-i Şiraz\u00ee'nin Aramgahından Gülistan'a Giriş
Şiraz'da aramgahını ziyaret etmek bana kısmet oldu ey doğunun ve batının büyük şairi...Sadece şairi mi? Büyük ahlak öğreticisi, filozof, pir,hocaların hocası... Daha başka başka unvanlara sahipsin elbet.Aklımın ucuna bunlar geliyor gayrı.
Aramgahında şiir okuyucuları Bostan'ından şiirler okuyorlardı. Senin gibi heyecanlıydılar. Sanki sen varmış gibi okuyorlardı. Olsaydın başını sallardın belki. Senin gibi iyi, senin gibi içten okumasalar da olayı anlamış, vehmine, künhüne varmış olmalarına sevinirdin.
Neydi mezar taşına yazılan beyitler. Neyi okuyorlardı şiir okuyucuları?. Buraya nakşedelim diyorum. Okuyucudan okuyucuya ulaşır bu beyitler. Rahmet dalgaları öylece sana ulaşsın.
"Ela ey ki ber hakk-ı ma begüzeri
Be hakkı azizan ki yad averi
Ki ger hakk şod Sa'du00ee u ra çe gam
Ki der zindegi-yi hakk bud est hem
Be bu00eeçaregi ten-i fera hakk dad
Veger gerd-i alem ber amed çü bad."
Dilimizce diline tercüman olayım. Ziyaretine gelenlere ne buyurmuşsun?
"Ey adam ki benim mezarıma gelmişsin. Ve aziz insanların mezarına gidip onları hatırlıyorsun. Sa'di toprak da olsa üzüntü yok. Sa'di çaresizliğinden melekut dünyasından (ruhlar aleminden) bu dünyaya geldi. Bu fakirin ruhu Allah'ın ruhundan bir parça.Şimdi ölüyorum ve vücudum toprak olmuş. Ama evvelden de toprak idim. (Yani önemli biri değildim.) Ben rüzgar gibi bütün cihanı dolaşmışsam da yine çaresizliğimden bu dünyaya gelmişim..."
Hatırlıyorum şiir meclislerinde bu derece güzellikte bir şiir okunduğunda hep birden "peh peh çe calibe.." yani ne güzel ne güzel, ilginç diye sedalar yükselirdi. Ben meclisine varamadım üstad. Ancak toprağına varıp yüzümü sürdüm. Bin yıl sonra sana geldim. Bize de nasip olur mu şiir vadisinde uçmak. Ya nasib. Ama sen Şiraz'da durmadın gezdin diyar-ı Acem'i, Irak-ı Acem'i, Hicaz'ı, Şam'ı ve Anadolu'yu. Bal arısı gibi küplerine şiirler topladın. Masallardan fırlamış diyarları gezdin. Masal da anlattın destan da. Bostan ve Gülistan kitapları dışında gözüne başka hayaller girdi. Ama onlar ne Bostan'ı ne de Gülistan'ı geçebilir.
Fakiri sorarsan şayet ilk edebu00ee neş'emi senin Gülistan'ına girerek zevkyab oldum. Kaç defa okudum baştan sona. Not defterlerimi süsledi Gülistan. Bostan'ın derinliklerine inemedim. Oradaki felsefe deryasında yüzmek haddim değildi benim. Bir üstad da bulamadım ki meşk edelim Bostan'ı. Ama Gülistan edebu00ee yaralarımıza merhem oldu. Sadece edebu00ee yaralarımıza mı? Ahlakın, düşüncenin ve felsefenin de yaralarına merhem olduydu bu eser.
Osmanlı mülkünde Hafız'ın Divan'ı gibi senin de Gülistan'ın Farsça aslıyla medreselerde okutulurdu. Birçok Osmanlı aydını Gülistan'ı ders kitabı gibi meşk etti. Ve Farsçasını da öyle kesbetti. Ta Avrupa kapılarına kadar Gülistan sesleri duyuldu. Her yüzyılda şerhleri yapılırdı Bostan'la birlikte Gülistan'ın..
Bütün bunları düşüne düşüne türbenin dışına çıkmıştım. Yol arkadaşımla beraber iki gül bahçesini gördüydüm. Biri Bostan diğeri de Gülistan. Dedim ya Bostan'ı teğet geçip Gülistan'a dalmıştım. Yıllarca okuduğum o satırlar şimdi müşahhas olarak gözümün önünde. Şirazlılar senden sonra senin hatırana uygun olarak bir Bostan bir de Gülistan inşa etmişler.
Daha çocukken nasıldı bu Gülistan bahçesi diye hep hayal ederdim. Akşam üzeri dut ağacının ortasından güneş batacak mıydı? Hele laleleri var mıydı, hercaimiydi diye düşüne durmuştum. Etrafında koyunlar kuzular olacak mıydı. Çobanların kavalı inletecek miydi etrafı. Yankılanan sesle yaylalardan sürüler inecek miydi. Bahar'da ve Nevruz'da yeşeren yaprakların, coşan coşturan yeşilliğin içinde bembeyaz badem çiçekleri bizi selamlayacak mıydı. Ve onlarla gürleşen kıpkırmızı nar çiçekleri şavkını açacak mıydı?
El'an üstad vakti dayadık belli bir vakte kadar. Şiraz'da akşam vakti şimdi. Güneş aramgahın üzerinde batıyor. Seni ve mekanını bu güzellikler içinde bulduk. Yokluğun kime kalır. Bu dünyadan hep gidenlere ve önden gidenlere selam olsun. Her damla gözyaşında bir beytin yeter bize. Ya da bir mısra...