Sadık kalmak
Atalarımızın emanetleri arasında kulağa küpe sözler vardır. Hz. Mevlana “Unutma, sen dünyada yaşamıyorsun, dünyadan geçiyorsun” ve “Sevgi olmadan saygı, saygı olmadan sadakat olmaz. Üç katlı bina gibidir sadakat çökerse hepsi yıkılır” derken, Hacı Bektaş-i Veli “Sadakat; gülü koparmak değil, koklamaktır”, Hz. Ali “Emanetin en faziletlisi, ahde vefa etmektir” sözleriyle günümüze seslenmişlerdir.
Karşımıza
çıkan engelleri dostlarımızı devre dışı bırakarak aşmamızın mümkün olmadığını, dürüst
olmak, yalandan ve hileden kaçınmak, ne olursa olsun bağlılık yeminin arkasında
durmak anlamına
gelen sadakatin insani değerlerimizden olduğunu belirtelim. Birine ya da
bir şeye içten bağlılığını sürdürmek, bağlılıktan ayrılmamak anlamına gelen
sadık kelimesi
sadakatten türetilmiştir ve güvenilir demektir. Arkadaşlıkta sadakat
önemlidir. Özellikle yol arkadaşlığında aranılan özellikler arasında sadık
olması birinci vasıf olarak kabul görür. Unutulmasın ki birine
sadakatsizlik eden birisi önce kendine sadık olmayı bırakmıştır. Kendisine
sıdkını bırakanın hayatında yer alan kutsal değer kavramlarına bakışı da
değişir. Her yolu mubah görenin bu durumda yapacağı bir şey kalmadığını
ömürlerin son demlerinde ise pişmanlıklarını anlattıklarına şahitlik ederiz.
Şöyle bir
düşünelim; âşık olduğunuz kişiyi tanımadan önce hayatınızı dolduran aileniz,
arkadaşlarınız ve iş ve okuldan tanıştığınız kişiler vardı. Hayatınıza giren kişi
birden bire en iyi arkadaşınız, en yakın olduğunuz kişi haline gelmedi mi? Hatta
bazen bu kişinin hislerini, kendi hislerinizin önüne koyduğunuz bile olmuştur. Yani
gerçekten sevdiğiniz kişi, daha önce sevdiğiniz herkesin önüne geçmiştir. Eşin sadece
evde bir arada yaşadığımız kişi olmadığını, dünyadaki yolcuğumuz boyunca bize refakat
eden en sağlam, en güvenilir ve en fedakâr yol arkadaşı olduğunu biliriz. Sevinçli
bir haber aldığınızda ilk onunla paylaşır, üzüldüğünüzde omzunda ağlayarak
teselli bulursunuz. Nikâh masasında ‘Evet’ denildikten sonra kulaklara küpe
mesabesinde “iyi günde, kötü günde.” diye başlayan cümleler bu gayeye matuftur.
Dinimizin emri olan nikâhın Peygamberimiz ve ehl-i beytinin yaşadığı
örneklemelerle mutlu bir evlilik olması yönünde verilen bilgiler de bu
minvaldedir.
Sözü fazla ağdalamak istemiyorum. İşin uzmanları
bilimsel kelimelerle yukarıda söylemeye çalıştığımı farklı üslup ile ifade ediyorlar.
Bu konuda sadakatin sonradan olamayacağını söyleyebilirim. İnanç ve kültürel
dokusunda daha açık ifade ile mayasında bozukluk olanların sadakat konusunda
dikkatli olmadıklarını söyleyebilirim. Sadakat fiili ve duygusal olsun fark etmez,
bozulduğunda tıpkı yoğurdun bozulması gibidir. Bozuk gıda vücutta zehirlenmelere
neden olduğu gibi sadık kalınmayan dostlukların öyle olabileceğini düşünüyorum.
Yol arkadaşlığında aranılan en önemli
haslet sadakat olduğunun altını kalın ve renkli çizgilerle bir kere daha çiziyorum.
İnsan, aynı yola baş koyduğu dostunun, kendisini yarı yolda bırakıp
gitmeyeceğinden, ahde vefa göstereceğinden emin olmak ister. Onu yarı yolda
bırakanın dost olmadığını görünce böylesi bir kişilikle yola çıkmak kişiye
büyük pişmanlıklar yaşatıp, kapanmayacak yaralar açacağı aşikârdır. Yolcunun yol arkadaşını yolun sonuna kadar
yanında görmek istemesi doğaldır.
Efsane de olsa Leyla’sının ardından
Mecnun’un yoldaşının onu yarı yolda bırakıp gitmeyeceği sitemini hatırlayalım ve’s-selam.