Dolar (USD)
35.22
Euro (EUR)
36.74
Gram Altın
2965.39
BIST 100
9654.9
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
29 Ağustos 2020

Sadede gidelim

Muhalif olmazdan önce kendi mevzusunun muktediri olmaya, evet buna b/ayılıyorum. Böyle bir duruşta olmayanın muhalefeti, eleştirisi bana gülünç geliyor. Gamzemi düzeltmeye çalışsam da ruhum biraz terbiyesini bozup kahkaha atıyor. Ne oldu? Gamze deyince feminen/kadınsı bir üsluba mı bürünmüş oldum?

Gündemini kendisi oluşturan insan yaşamak istediği gezegeni seçmiş gibi bir ayrıcalığı yakalıyor. Dünyanın içinden istemediğin dünyayı kovmak gibi bir şey bu. Yani ya dünyayı kendi ihtiyariyle durdurmuş ve sonra kendi ihtiyarı yönünde döndürmeye başlamış oluyor, ya da olmadı bambaşka bir gezegene, aleme göç etmiş oluyor. Öldüğü için değil. Aksine! Dolu dolu yaşadığı için! Kendini hep başka başka mevzularla dolduruşa getirmediği için. Hatta şöyle diyelim; yaşamına almaması gereken mevzulara karşı ölü rolü yaptığı, daha sağlıklı bir hayat adına o konulara gelince “öldüğü” için…

Medyanın insanı hem her şeyden haberdar eden, hem de kendisini, hususi bir itina ile alaka göstermesi gerekenleri unutturan yanı var. Dünyayı sokaklaştırırken, kendi sokağından geçmeyi ihmal ettiren bir yanı… Yani sözgelimi dünya çöp istatistiğini belletir belki gözü ekran, kulağı volüme olmuş birine, fakat sokağındaki çöp konteynırının oynayan yerinden, çekiştirilmesinden, taşmasından, zamanında boşaltılmamış olmasından, kapağının kırık olmasından veya bir otobüs durağına çok yakın olup duraktakileri rahatsız ediyor olması sebebiyle yerinin değiştirilmesi taleplerinin olması gerektiğinden… evet bunların hiç birinden haberdar değildir. Uzağa, çok uzağa cinleşir ve orda burada dünyadan haberdar bir insan rolünü gururla oynar, ancak yakına, dibe, içe, dip kapıya, hemen karşıya körleşir de körleşir.

Özellikle de kendi yoluna, uygun veya uygunsuz adım yürüyüş biçimine yabancılaşır.

Çok kurnazdır insan. Çünkü uzak; düştür, düşüncedir, dildir, çenedir. Yakın; ise emek! İlla emek!

Bir bencillikle kendi alemine kapanmaktan, bir duyarsızlıktan, bananecilikten bahsetmediğim ne de açık! Sananeciliğin dengeleyebileceği bir öz haberlilikten, terk edilmiş bir bilinçten söz açmaya çalışıyorum. Kendi iç dünyasından haberdar yaşayan bir insanın e ancak belli bir daireye, belli bir çembere kadar yayılabileceğinden, sorumluluk alanına sondan başa değil, baştan sona doğru hareket etmesi gerektiğinden… Mevzu açıyorum. Gücünü asıl sorumlu olmadığı koca koca alanlarda harcayanların, kendi özel sorumluluklarına güçlerinin kalmayışıyla ortaya çıkan sorunların işte o koca dünyanın sorunlarının ta kendisi, devasa balyası olduğuna dikkat çekmek istiyorum. Haberlerde duyulan şeyler işte böyle başlıyor ve birikiyor. Olumsuz her haber, içimizi yırtan ve bizi söndüren her istatistik bilgi kendi öz yaşam alanında yapılması gerekenleri yapmayan insanlardan oluşmuş toplulukların haberidir, diyorum.

İnsanın daha ötesine, dünyanın en ucuna yetişmeye çalışma duygusunun kendi dünyasına geç kalmışlığa dönüşme tehlikesinden bahsediyorum.

İnsanın gerektiği kadarıyla kendi haritasına, tapusuna, kadastrosuna, adresine çekilmesi gerektiğine dair düşüncem, o bireyin yaşadığı gezegene duyduğu kibir değil, aksine kendisini ve toplumunu tüketen biri olmak yerine daha üretken bir duruş göstermesiyle alakalı. Hepimizi aktif bir eleştiri biçimine davet ediyorum.

Yine bu düşüncem; geniş çevresel şartları hiç dikkate almama duyarsızlığı değil, özgün irade üstü şartlarla özgün irade altı şartları yoğurma ve kendi kaderinin başında durmanın getirdiği bir ayrıcalık. Çünkü kendi çevresel şartlar çemberini gayret ve zevkle çeviremeyen dünyayı çeviremez.

Doğrusu yazıma da bu cümleyle girdim. Çıkarken de aynı cümle ile çıkmak istiyorum.

Bir insanın, bir mübareğin muhalif olmazdan önce kendi mevzusunun muktediri olmasına, işte buna b/ayılıyorum. Kaderlerin, kader sürülerinin çobanlığını hem de sadece lafta, evet en çok lafta oynayan bir “koca, yaşlı, şişko” kahvehane laklakçısı gibi değil, hayatını seçmiş, mevzusunu seçmiş, mevzusuna hakim, derinleşmiş, iyi bile değil, her ne yapıyor idiyse en iyiyi başarmış insanlara… Bayılıyorum.

Kaderinin başında dimdik duran, efendi kaderli, kaderinin ona “Efendim? Bir isteğiniz mi var?” deyip durduğu şahsiyetlere… Hayatına hikmetle hakimiyet kurabilmiş, kendisini en üst siyasetle yönetebilmiş bir vakara…

Her şeyden haberdar olup her şeyin pususunda bekleyen bir tepkiselliktense, bilinçli haberlilik ve hatta yine bilinçli habersizlikle kendinden, özel sorumluluk alanından, işinden, sanatından hatta kalbinden, evet kalbinden haberdar olarak yaşamak daha güzel.

Bir de şunu ekleyelim.

Yeri geldi sana kalbini, kalbinin gündemini unutturan bu dünyayı durdurmayı ve kendi gezegenine, alemine atlayıp gitmeyi bilmelisin!

Daha fenası da var.

Her şeyden önce istediğin gibi dönmeyen bir gezegenin tekerine kalp koymayı bilmelisin!