Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
29 Nisan 2024

​Sadece faiz oranıyla ekonominin makro dengeleri kurulabilir mi - 2

Önceki yazımda Sayın Mehmet Şimşek’in Maliye Bakanı olmasıyla;

a) Ekonomik dengelerin kurulması bağlamında “Parasal sıkılaştırma ve Faiz oranının artırılması” olmak üzere iki enstrümanın uygulanmaya başlandığını,

b) Bunun tek başına etkili olamadığını ve sıkıntılara sebep olduğunu

kısa ve özet itibariyle değerlendirmiştim.

Uygulanan bu iki politika ekonominin içinde bulunduğu konjoktörel şartlar itibariyle doğru bulduğumu, ancak tamamlayıcı unsurlarının eksik olduğu, bu eksikliklerin gecikmeden tamamlanması gerektiğini ifade etmek istiyorum.

Bu yazımızda; sıkılaştırma ve faiz artırımı politikalarını tamamlayıcı nitelikli orta ve uzun vadede çözüm politikalarını irdelemeye, sahada gözlemlediklerimi de yorumlamaya çalıştım.

Şu an En Büyük Sorun Ne?

Ekonominin içinde bulunduğu durum, enflasyonun yüksekliği, bırakın tüketicileri işletmelerin dahi birbirini takip etmekte zorlandığı yüksek fiyat belirlemeleri önemli bir soruna işaret etmektedir: Güven!..

Ekonomideki temel sorunun en başında güven sorunu geliyor, kanaatimce. Yüksek fiyat belirlemeleri, çok dar bir zaman diliminde yüzde 100’lerin üzerinde gerçekleşen fiyat artışlarının hem üretici hem tüketicinin fiili davranışları itibariyle ekonomiye duydukları güvensizliğin bir neticesidir.

Bu durum, başta üreticiler ve tüketiciler olmak üzere ekonominin tüm aktörlerinin basiretini tıkamakta; geleceği planlamak ve programlamak bağlamında belirsizliğe sebep olmaktadır.

Güven duygusunun tesis edilmesinin olanağı vardır; ve gelinen nokta itibariyle buradaki en önemli görev hükümet ve kamuya düşmektedir, kanaatimce.

Nasıl Bir Program?

Orta Vadeli Program (OVP), verilen demeçlerden anlaşılıyor ki, yakın bir tarihte açıklanacak…

Programın gerçekçi ve rasyonel özelliklerinin zayıf olması halinde; sahayı ve doktrini iyi bilen bir insan olarak söylüyorum; güvensizlik duygusu tavan yapacaktır.

Zira bu, hükümetin son atımlık barutu gibi görünüyor. Açıklanacak görev, ödev ve tedbirlerin “doğru, gerçekçi, tutarlı, rasyonel ve iş dünyası tarafından kabul edilebilir olması” bir zorunluluk teşkil etmektedir.

Gelinen aşama itibariyle ekonominin tüm pay ve paydaşlarına görev ile ödevler düşmektedir.

Kanaatimce temel itibariyle üç ayaklı bir program hayata geçirilmesi elzemdir:

1) Kamu ve Kamu tarafının görevleri ile ödevleri,

2) Özel sektör ve özel sektörün ödevleri,

3) Ücretli kesim ile tüketici ve ödevleri

Kamu ve Kamu Tarafının Görevleri ile Ödevleri

Kamunun, hükümet eliyle ve düzenleyici rolüyle yapması gereken hususlar var:

1) Acil yatırımlar ve zorunlu harcamalar hariç ciddi tasarruf tedbirlerinin uygulanması. Kamu dışı aktörlere yansıtılabilecek acı reçeteleri en başta kendisinin yüklenmesi ve karşılaması.

2) Yeni bir yatırım teşvik programı.

3) Yeni bir Ar-Ge destek programı.

4) Başta ücretler olmak üzere maliyet unsurlarını artırıcı işveren yükünü hafifletmek

5) Bugün olduğu gibi gelecekte de “ekonomiyi ve maliyeyi iyi bilen ekonomi yönetiminden” vazgeçmemek.

1) Kamu ve Tasarruf: Kamu tarafının kendine düşen görevleri yerine getirirken; programı açıklamak için iş dünyasının karşısına geçtiğinde başta tasarruf olmak üzere ödevlerini de yapmış olarak çıkması gerekmektedir.

Hangi hususlarda ne kadar tasarruf yaptığını, özel sektöre ve diğer ekonomik aktörlere yansıtılabilecek acı reçetelerin ne kadarını karşıladığını iyi izah etmesi gerekmektedir. Acı reçeteleri karşılama oranı, ne kadar yüzde 100’e yakın ise güven ortamının tesisinde de daha etkili olacağı açık ve nettir.

2.Yeni Yatırım Teşvik Programı: Mevcut haliyle uygulanan “yatırım teşvik programını” cumhuriyet tarihinin en başarılı programı olarak görenlerdenim. Bu program her sektörde ve her konuda genel itibariyle yeni yatırımları desteklemektedir.

Ancak bu programın 2017-2018’den itibaren miadını doldurduğunu düşünüyorum. Evet, imalat ve sanayiyi teşvik etmek için böyle bir programa ihtiyaç vardı. Türkiye ekonomisini iyi yerlere de getirdi. Ancak gelinen aşama ve seviye itibariyle mevcut programın ekonomiye katacağı çok fazla bir katma değer kalmamıştır.

Bu sebeple yeni bir yatırım teşvik programı uygulamak gerekmektedir. Yeni yatırım teşvik programı;

a) Spesifik konu odaklı olmalıdır.

b) Spesifik konu odaklı destekler “ithalat ikame merkezli” uygulanmalıdır.

c) Spesifik konu odaklı destekler “teknoloji yoğunluklu üretimi teşvik eder” nitelikli olmalıdır.

d) Spesifik konu odaklı destekler “ihracatı artırabilir konuları” hedeflemelidir.

e) Spesifik konu odaklı destekler “dünya ticaret hacmindeki Türkiye payını artırıcı” konuları odaklamalıdır.

f) Diğer teşvik konuları olmalıdır, ancak genel olarak desteklenmelidir.

Mevcut teşvik programında büyük ölçekli ve stratejik yatırım destekleri bulunmaktadır. Ancak yeterli değildir.

Mevcut ekonomik sorunlar, “yeni bir programla, yeni bir enerji ve yeni bir sinerji oluşturmayı” zorunlu kılmaktadır.

3.Yeni Ar-Ge Programı: Mevcut haliyle uygulanan bir Ar-Ge destek programı bulunmaktadır. Ancak yeterli değildir.

Ar-Ge’nin tabiatı gereği “bıkkınlık veren ve başarısızlık sonuçlanan denemeleri ihtiva ettiği” bir gerçektir.

Bu bakımdan Ar-Ge harcamalarının yüzde 100 gider gösterilmesinin yanı sıra Ar-Ge kaynaklı geliştirilen ürünlerin satışından kaynaklanan karların minimum iki yıl kurumlar vergisinden müstesna tutulması gerekmektedir.

Bunun yapılması zorunludur. Çünkü başka türlü inovasyon ve katma değerli ürün geliştirmek, dolaysıyla ihracatı artırmak biraz zor bir durum oluşturmaktadır. Ki, son yıllarda Türkiye, fazla ihracatı artıramamaktadır. Zira klasik emek yoğun üretimle ancak bu ihracat seviyelerine gelinebilmektedir.

Bu seviyelerin üzerine çıkarmak; ancak katma değeri yüksek ürün ihracatlarıyla gerçekleşebilir bir durumdur.

Özel Sektör ve Özel sektörün ödevleri

Türkiye’nin mevcut imalat yapısı emek yoğun üretim modelidir. Özel sektörün katma değerli ve teknolojik ürün geliştirme ve imal etmeye geçmesi gerekmektedir.

Özel sektör aktörlerinin ulaşmış olduğu sermaye birikiminin bunu kaldırabileceğini ve rahatlıkla yapabileceğini düşünüyorum.

Diğer taraftan; işletmelerin gereksiz fiyat artışlarından vazgeçmesi gerekmektedir. Çünkü yapılan her fiyat artışı; zincirin halkası gereği başta ücretler olmak üzere kendi maliyetini şişirmekte ve bu, bir sarmal olarak devam edip durmaktadır.

İşletmelerin bundan vazgeçmesi zorunludur. Ve ekonominin geleceğini kurtarmak adına bu bir ödev olduğu kadar aynı zamanda bir görevdir.

Ücret Kesimi, Tüketici ve Ödevleri

Tüketicinin bilinçli davranması ihtiyaç fazlası tüketimden vazgeçmesi elzemdir.

Ekonominin geldiği sıkıntılı seviye itibariyle işletmelerin gereksiz fiyat artışlarından vazgeçmesi kadar ücretli kesimin de belli bir süre için sabırlı ve işverene yüklenmemesi gerekmektedir.

Ekonomiyi konjoktörel sıkıntalarından kurtarmanın yolu; toyekün ödev ve görevleri yerine getirmekten geçmektedir. Bu bir zorunluluk olmuştur. Başka türlü başarmak olanaksız hale gelmiştir.

Ya ekonominin tüm aktörleri ve paydaşları beraber zorlanacak; ama sürecin sonunda düze çıkacaktır; yahut geleceği de satmış olarak sıkıntıları yaşamaya devam edecektir.

Buradan yazının başında ifade ettiğim hususa tekrar dikkat çekmek istiyorum. Burada başrol kanaatimce kamuya düşmektedir. Başta tasarruf olmak üzere acı reçetelerin önemli kısmını kendisinin karşılaması; en başta kendisinin taşın altına elini sokması zorunludur.

Nakit Darlığı

Önceki yazımda ifade ettiğim üzere sıkılaştırma ve faiz artırım politikası; bankalardaki mevduat tutarlarına tavan yaptırmış, piyasada fon bulma ve nakit darlığına sebep olmuştur.

Açıklanacak orta vadeli programdan itibaren özellikle ticari olmak üzere belli bir plan çerçevesinde kısım kısım, tarih tarih dış finansman olanaklarını açmak ve genişletmek gerekmektedir.

Belirsizlik ortamınının giderilmesi halinde oluşturulacak güven ortamıyla özel sektörün “basireti artacak” ve risk fiyatlamasının da önüne geçilmiş olacaktır.