Sadece Faiz Oranıyla Ekonominin Makro Dengeleri Kurulabilir mi - 1
Sayın Mehmet Şimşek’in Maliye Bakanı olmasıyla ekonomik dengelerin kurulması bağlamında iki enstrüman kullanılmaya başlandı.
1) Parasal
sıkılaştırma,
2) Faiz
oranının artırılması
Her iki enstrümanın uygulamaya konulmasıyla
piyasalarda ve ticari/sınai faaliyetlerde etki/tepki sonuçları baş göstermeye
başladı.
Uygulanan yeni politikaların temel amacı, nihai
hedefi aslında enflasyonu da düşürmek idi.
Piyasaların Yeni Politikaları Karşılaması
Faizin artırılması ve parasal sıkılaştırma
mukabilinde aslında döviz piyasasının ateşinin sönmesi dolayısıyla kur
fiyatının düşmesi gerekirdi. Ancak öyle olmadı. Altın ve Borsa beklendiği
şekilde tepki verdi.
Döviz kuru, faiz artırımına rağmen artmaya
devam etti.
Beklenen sonuç olmayınca; üretmek için
ithalat yapmaya muhtaç olan Türkiye ekonomisinde; kurların yükselmesinin etkisiyle
maliyetlerin artması ve fiyatların yükselmesi sonucunu verdi.
Türkiye Ekonomisinin Paradoksu
Türkiye’nin olagelen yapısal en önemli
sıkıntılarından biri imalatının ithalata bağlı olmasıdır.
Bu yapısal sorun cumhuriyet tarihimiz boyunca
her zaman olmaya devam etmiştir. Hiçbir hükümet özellikle bu sorunun çözümü
için bütünsel bir akıl” ve “tümden gelimden tümevarıma” kadar ki aşamaların
tamamını çözümleyen bir yöntem ve teşvik programı uygulamaya koyamamıştır.
Cumhuriyet tarihinin en başarılı programı
olarak gördüğüm; 2012 yılında uygulamaya konulan “Yatırım Teşvik Programı”
konusal spesifik teşvikten ziyade genel teşvik unsurlarını taşıyan bir destek
programı.
Spesifik olarak değerlendirilebilecek büyük
yatırımlar, söz konusu programda stratejik değerlendirilse de konu itibariyle
ithal ikame yatırımlara yönlendirmediğinden cılız kalmıştır.
Türkiye’nin bu yapısal sorununu çözmesi
halinde döviz ihtiyacı maksimum olmayacağı gibi; olası döviz artışlarında
ihracatını daha da artırmak gibi olumlu sonuçlarla karşılaşacağı açık ve
nettir.
Türkiye ekonomisinin bu yapısal sorunun
çözümlerini değerlendirmek üzere birçok yazı geçmişte kaleme almıştım.
Bu sorunun çözümü başlı başına ele alınması,
değerlendirilmesi, desteklenmesi, konu payları ve paydaşları ile bütünsel
yaklaşım sergilenmesi gerekmektedir.
Türkiye, bu sorununu çözmediği sürece; dövize
sahip olduğundan daha fazla ihtiyaç hissetmeye, dış ticaret açığı vermeye devam
edecektir. Bu aynı zamanda Türkiye ekonomisin ekonomik savaşlara zemin
hazırlamasına da sebep olmaktadır.
Başka bir ifadeyle; bu yapısal sorun,
Türkiye’nin en yumuşak karnı olmakla beraber başka birçok yapısal problemin de
ortaya çıkmasına sebep olmakta ve enerji kaybına yol açmaktadır.
Sınai ve Ticari Hayattaki Sıkıntılar
Sayın Şimşek ile başlayan sıkılaştırma ve faiz
artırımı, piyasada nakit darlığına sebep olmuştur. Zaten amaçlanan temel
neticelerden biri de buydu. Ancak bu politika diğer taraftan sınai ve ticari
aktörlerin sıkıntı yaşamaya başlamasına sebep olmuştur.
İşletmeler yabancı fon kaynağı bulamamaya
başlamış; kredi muslukları kapanmıştır. Bu durum zamanla işletmelerin ve
şirketlerin finans yapısını bozmuştur.
Bu durum; ticari ve sınai hayatta maalesef
konkordato ve iflaslara sebep oluştur. Haliyle domino taşı etkisi kapsamında
özsermaye ile çalışan işletmeler dahi sıkıntılarla karşılaşmaktadır.
Kısa vadede bu sorunun çözümü ticari
kredilerin açılmasıyla atlatılabilecek bir durumdur ki; bu sefer faiz
oranlarının yüksekliğinden dolayı yabancı fonun kullanılamaması sorununu baş göstermektedir.
Bu sıkıntı, ticari kredilerin belli oranda
“işletme faaliyetlerinde kullanılmak şartıyla” faiz yükünün belli bir kısmının hazine
tarafından desteklenmesi, bununla beraber kullanılan ticari kredinin sıkı
takibi, aksi bir durumda yaptırım uygulanmasıyla bu sorununun aşılabileceği
yaklaşımları dile getirilmektedir. Ancak bu durumun da bütçeye yük getirmesi
söz konusu olmaktadır.
İşletmelerin fon bulamamasının devam etmesi
halinde ekonomik büyümeye olumsuz yansımalarının olacağını da unutmamak
gerekir.
Bir sonraki yazımızda çözüm yollarını
irdelemeye çalışacağız.