SADAT Savunma ve Vekalet Savaşları (1)
İkinci Dünya Savaşı ile büyük
bir yıkıma uğrayan Batılı Ülkeler savaşın yıkıcı etkisi ile neredeyse yok olmak
üzere olan ekonomilerini düzeltme adına birbirleri ile küresel bir anlaşmaya gittiler
ve Avrupa Birliğinin doğmasını sağladılar.
Savaşın galiplerinden ABD, İngiltere
ve Fransa sömürgeci anlayışlarını devam ettirmiş ve Afrika Kıtası ile Ortadoğu
İslam Ülkelerine yüzlerini çevirmişlerdir. Ortadoğu coğrafyasında gelişmekte
olan ülkeleri bereketli bir pazar olarak değerlendirmeyi başarmışlar ve birbirlerini
imha etmek için geliştirdikleri silahlarını bu ülkelere satmaya başlamışlardı.
Bu ülkeler silah sanayilerine
pazar bulma adına bölgemizdeki ülkelere nifak tohumlarını ekmiş, birbirleri ile
savaştırmışlardır. Bölge ülkeleri birbirleri ile savaşmak için batılı ülkelere
sattıkları petrol gelirleri ile onlardan daha pahalıya silah almış ve
ekonomileri her geçen gün çökerken halkları da fakirleşmeye mahkûm olmuşlardır.
Kukla idarecilerle yönetilen
bu ülkeler birbirleriyle savaşmaktan doğruyu göremez olmuşlar, içlerinden çıkan
sözde adalet ve barış yanlısı batılı uşakların idaresinde kan ve göz yaşı
içerisinde yaşamaya mahkûm bırakılmışlardır.
Batılı ülkeler bu nifak
tohumlarını doğrudan devlet eliyle değil kurdukları askeri danışmanlık
şirketleri marifeti ile yürütmüş ve otuzdan fazla askeri şirketleri vasıtası
ile bölgede vekalet savaşlarının vaz geçilmez birer unsuru olmuşlardır.
Kurdukları şirketler ile
İslam Ülkelerinin ordularını yapılandırmış, kadro ve teşkilatlarını kendi silah
sanayilerine göre teşkilatlandırmış ve böylece silahlarını satmakta zorluk
çekmemişlerdir.
Öyle ki danışmanlık
hizmetlerini verirken özel harekât birliklerinin konuşlanması gereken dağlık
bölgelere zırhlı birlikler kurmuşlar, hantal, kendini koruyamaz ordulara sahip
birer ticaret kaynağı haline getirmişlerdir.
Yalnızca askeri malzeme
tedariki ile yetinmeyen bu şirketler söz konusu ülkelerin silahlı güçlerini ve
iç asayişte kullandıkları emniyet birimlerini kendi kültür ve anlayışlarına
uygun, İslam’ın örf, adet ve inanç sistemlerine aykırı anlayışla eğitmişler, İslam
Dinini tehlike olarak gören orduların ortaya çıkmasını sağlamışlardır.
Sözde Arap Baharı ile hak ve
adalet algısı adına gerçekleştirilen eylemler sonrası ülke idarecileri al aşağı
edilmişler, kimisinde kargaşa ve iç savaş devam etmiş, kimisinde seçimle başa
gelen idareciler yeniden darbe ile iktidardan indirilmişlerdir.
Bugün en güzel örneğini
gördüğümüz Mısır Ordusu bunlardan sadece bir tanesidir. Kendi değerlerini
düşman olarak gören ordu marifeti ile darbe yapılmış, seçimle işbaşına gelen
Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ve hükümet üyeleri hapse atılarak tasfiye
edilmişlerdir.
Libya’da yaşanan durumda
bundan farklı değildir. İç savaşın arkasında olan güçlere baktığımızda Rus ve
Amerikan destekli vekalet savaşçısı şirketleri görmekteyiz. Ülkedeki savaşın
durması için taraflara silah satışını yasaklayan Birleşmiş Milletler kararına
rağmen nasıl oluyorsa binlerce silah ve mühimmat Libya’da muhalif savaşçılara
ulaşmakta ve ülkede kaos her geçen gün artmaktadır.
Suriye’de olduğu gibi Libya’daki
bu kötü gidişe Türkiye’nin müdahil olması ile ortalık durulmuş meşru hükümet
darbeci Hafter’e karşı mevzi kazanmayı başarmıştır. Daha yakın zamanda Dağlık
Karabağ’da olan da bu değil miydi? Türkiye bu işgale taraf olmasaydı 26 yıllık
kan davası bitirilebilir miydi?
İşte Türkiye’nin bugün
izlemekte olduğu bu siyaseti önceden taa 2012 yılında fark eden bir avuç insan
vardı. Türk Silahlı Kuvvetlerinden inançlarını yaşamaya
çalıştıklarından dolayı irtica yaftası ile ilişiği kesilmiş bu
insanların her biri mesleklerinin zirvesinde olan insanların ta kendileri idi.
Bildikleri tek iş askerlik
mesleği olan bu kahramanlar 28 Şubat döneminde yaşanan o kara günlere
aldırmadan. Devletinin içerisinde çöreklenmiş alçak ve hain damarın
yaptıklarına küsmeden, devletine karşı en ufak bir eylemde bulunmadan, kendi
değerlerine, dinine düşman bu örümcek kafalı yapıya takılmadan bir araya
geldiler ve İslam Coğrafyasında akan kan ve gözyaşına merhem olmanın çarelerini
aramaya başladılar.
Bugün Covid-19 virüsüne karşı
elbirliği ile savaşan doktor ordusu misali onlarda en iyi bildikleri işte bir
araya gelerek, her şeylerini ortaya koyarak, batılı emperyalist ülkelerin İslam
Ülkeleri Ordularına verdikleri kanlı askeri danışmanlık hizmetlerini kendi
ahlaki ve kültürel yapılarına uygun bir şekilde vermek, akan kan ve gözyaşına
merhem olmak adına eyleme geçtiler ve SADAT Savunma adında danışmanlık şirketini
kurdular.
SADAT Savunma hizmet verdiği
ülkelere yönelik jeopolitik duruma uygun tehdit değerlendirmeleri yaparak, bu
değerlendirme ışığında ülke savunması ve iç güvenliğinin temini amacıyla en
etkin ve modern ihtiyaçları karşılayacak şekilde Silahlı Kuvvetlerinin ve İç
Güvenlik Güçlerinin organizasyonunu sağlamak maksadı ile eğitim ve danışmanlık
hizmeti noktasında faaliyetlerini büyük bir fedakarlıkla sürdürmektedir.
SADAT Savunma İslam Ülkeleri
içerisinde yerli ve milli ilk ve tek savunma danışmanlık şirketidir.
SADAT Savunmanın batılı
emperyalistlerin kan ve gözyaşı ile canavarca hislerle büyüyen bu şirketlerine
rakip olması anlaşılan sadece batılı efendilerini değil içimizde batı
uşaklığına soyunmuş, ülkesinin geleceğini okumayı beceremeyen, dünya siyasi
gelişimini okuyamayan, vekalet savaşları ile bölgemizde yapılmak isteneni
anlayamayan veya anlamak istemeyen, milli ve manevi değerlerini düşman olarak
gören, kendinden olan halka ve ülkelere sırtını dönen, akılcı değil hissi
hareket eden, meselelere milli değil ideolojik bakan, 28 Şubat döneminde olduğu
gibi çağdaşlığı batılılaşmada gören bir takım zihniyetleri de kızdırmışa
benziyor.
SADAT Savunma son günlerde
iddia edildiği gibi gayri meşru suikast eğitimleri veren, gayri nizami harp
teknikleri ile ülkemizde ve komşularımızda muhalefeti destekleyerek yaşanan
kargaşada pay sahibi olan bir savunma şirketi değildir.
Bilakis bu sayılan kara
propaganda malzemelerini bölgemizde eken, yeşerten ve sürekliliğini sağlayarak
bölgemizin yeraltı ve yerüstü zenginliklerini sömürerek bölgemizi
fakirleştirirken kendi halklarını zenginleştiren ülkelerin harekat alanlarını
kısıtlayan, daraltan emperyalist güçlerin dışında, kanunlara göre hareket
eden ve sadece dost ülkelerin resmi silahlı kuvvetlerine ve emniyet birimlerine
eğitim ve danışmanlık hizmeti veren yasal bir kuruluştur.
SADAT Savunma üstelik iddia edildiği gibi Türkiye’de bir tek faaliyet dahi göstermeyen, kişi ve kurumlara bireysel eğitim vermeyen ancak yerli ve milli kamu ve özel savunma sanayi şirketlerini İslam Ülkelerinin resmi savunma güçleri ile buluşturma gayretinde olan yüzde yüz yerli, safkan bir Türk Savunma Danışmanlık Şirketidir.
Bir sonraki yazımızda SADAT Savunmanın verdiği eğitim hizmetlerinin içeriklerine değineceğiz.