Sabri Hoca ve Psikolog Arkadaşı
Geçtiğimiz günlerde Sabri Hocayı bir psikolog arkadaşı aramıştı. Ona, “Hocam sana çok ihtiyacım var, seninle konuşmak istiyorum.” demiş ve telefonu kapatmıştı. Serbest bir edebiyatçı olan Sabri Hoca, taşıdığı misyon nedeniyle dert dinleyen, milletin derdiyle dertlenen, maddi ve manevi konularda insanlara yardım yapmayı kendinde vazife bilen biriydi. Birçok yardım kuruluşunda gönüllü çalışması da bundandı. Sabri Hocanın üzerine aldığı sorumluluğun ne kadar büyük ve ulvi bir vazife olduğunu ancak derdiyle dertlendiği ve yardım ettiği insanlar bilirdi. Bir de bilen bilirdi.
Siz dert dinler misiniz, bilmem ama Sabri Hoca dert dinler, dertlenirdi. Çoğu zaman hüzzam makamında, bazen de rast makamında dertlendiği olurdu. Galiba onun bu sefer dert dinleme seansı farklıydı. Sabri Hocayı derdine ortak etmek isteyen, ona dert yanacak olan bu sefer “modern zamanlar mürşidi” bir psikolog idi. Bu mesele görünürde biraz tuhaf gibi sezinlense de Sabri Hoca’ya doğal bir sonuç olarak yansımıştı. Bir psikolog, başkalarına yönelik “ruhsal öz bakım eğitimini” alabilir. Ama kendisi, kendi ruh sağlığı için değil. Bir nevi kendini duasında unutan insandır psikolog.
Dışarıdan biri olarak baktığınızda Sabri Hoca’dan yardım isteyen bu psikolog hakkında ister istemez dil kanalınızı kontrol işlevinden geçirir ve şunları düşünmüşsünüzdür. Bu psikolog, muhtemelen eşekten düşmüştür ve bu sebepledir ki daha önce “eşekten düşmüş” birini arıyordur. Yoksa onun tabii şartlar altında Sabri Hocayı araması ve sana ihtiyacım var, demesi düşünülemezdi. Bir psikolog, bir psikoloğa gidebilir ama bir psikoloğun serbest bir edebiyatçıya gitmesi normal karşılanmıyordu günümüzde.
Asıl mesele burada yatmaktadır ki Sabri Hoca, başından geçmiş bir olaydan dolayı psikolog arkadaşına yardım etmiyor. Bir bilge kıvamıyla, klasik zamanlardan kalma dolu bir heybeyle yardım etmektedir. Daha önce de psikolog arkadaşına bir nevi manevi danışmanlık yapmış. İçinde bulunduğu yardım kuruluşlarının yaptığı bir yardımdan ilhamla “Askıda Ekmek” projesi yerine “Askıda Terapi” projesini teklif etmiş. Bu proje Cuma günleri icra edilmiş. Normalde seansı çok büyük paralar tutan bu askıda terapi projesiyle sadece zenginler değil fakir fukaranın da psikolojisi düzelmiş. Ve infak eden, kendinde olan bir imkânı insanların hizmetine sunan bu psikolog, manevi olarak çok rahatlamış, artık Sabri Hoca’ya “Bağlanma” derecesinde bağlanmıştı.
Sabri Hoca, psikolog arkadaşının “sana ihtiyacım var” sözünü duyduğunda kaygılanmıştı doğrusu. Demek ki bu salgın döneminde psikolog da olsanız, bu alanın uzmanı da olsanız sığınılacak bir kaleye daima ihtiyacınız vardır. Sadece bu psikoloğun şahsında değil psikoloji, klinik psikoloji ve psikiyatri alanında tabiri caizse “motor yanmış” bir vaziyet söz konusudur. Psikolojik psikiyatri merkezlerinin de çöküşü anlamına geliyordu. Bu merkezlerde uzman olmak yetmiyor. Dert babası, sağlam bir duvar olarak da durmak gerekiyormuş.
Sabri Hocanın arkadaşı olan psikolog aslında çok şanslı biridir. Başı sıkıştığında sığındığı bir limanı vardır. Bu olumlu tablo, diğer meslektaşları için maalesef söz konusu değildir.
Sabri Hoca, psikolog dostuna Beyazıt kulesinde bir ikindi vakti bekleyeceğini söylemişti. Her ne kadar ona Sarayburnu'nda buluşma teklifi yapılsa da Beyazıt Kulesinde “görüşebilirim demişti.” Sabri Hoca....
Yazarın Notu. Bakalım gelecek sayıda Sabri Hoca, psikolog arkadaşıyla ne konuşacak? Ona ne tavsiyelerde bulunacak? Neden Beyazıt Kulesi?