Sabır ve Gayret
Tarih boyunca imparatorlukların birbirleriyle savaşma nedeni olan ticaret ekonominin en önemli sacayaklarından biridir. Osmanlı Devleti'ni uzun yıllar ayakta tutan en önemli etkenlerden biri de şüphesiz ki ticaret yollarının merkezinde olmasıydı. Aynı şekilde yıkılma sürecini hızlandıran da coğrafi keşifler sonrası ticaret yollarının başka bölgelere kayması olmuştur.
İbn-i Haldun'un "coğrafya kaderdir" sözünü bu kapsamında düşündüğümüz zaman içinde yaşadığımız küresel savaşın ardından değişecek olan ticaret haritalarında Türkiye merkezde yer aldığı için yeniden bir yükseliş dönemine girdiğimizi söyleyebiliriz. Bu analizimi okurken aklınızdan "o kadar da değil, koskoca Osmanlı bile yükseliş dönemine 154 yılda geçti" şeklinde düşünceler geçebilir. Kıymetli okurlar, Osmanlı Devleti'nden Türkiye Devletine geçtiğimiz dönemden bugüne yaklaşık yüz yıl geçti. Son on beş yıldır yapılan yatırımlara ve özellikle son beş yılda yapılan büyük projelere baktığımız zaman tabloyu daha net görebiliriz. Bakmamız gereken bir diğer nokta ise Türkiye bir zamanlar beşer yıllık dönemlere ayrılmış kalkınma planları hazırlayıp bu planlardaki hedeflerine tam manasıyla ulaşamazken Türkiye artık 2023, 2053 ve 2071 olmak üzere kısa, orta ve uzun dönemli hedefler açıklamaya başladı.
Hedef demişken bu noktanın üzerinde biraz daha duralım. AK Parti hükümetinin 2008 yılında "Hedef 2023" şeklinde açıkladığı proje bir süre sonra devlet planı haline gelmiş ve bu hedef doğrultusunda ciddi çalışmalar yürütülmüştür. Hedefi önümüze koyan devlet olsa da hedefe ulaştıracak olan millettir. Yani biziz. "Yapan birileri olur" düşüncesiyle hedefe ulaşılmayacağını bilmeli, ancak biz çalışırsak hedefe ulaşılabileceğini aklımızdan çıkarmamalıyız. Örneğin; 2023 hedefleri arasında yıllık 500 milyar dolarlık ihracat hedefi bulunuyor. Devlet ihracat yapmaz. İhracatı yapacak olan işletmelerdir. Devlet ihracatın artırılması için ülkelerle ikili görüşmeler yaparak devlet büyükleri seviyesinde antlaşmalar yapar. Türkiye Devleti'nin son yıllarda gerçekleştirdiği ziyaretlere baktığımızda üzerine düşeni yaptığını görmekteyiz. Ancak iş adamlarımızın bu ziyaretler sonrası bu ülkeler ile olan ticari ilişkilerin geliştirilmesi hususunda çalışmalar yapması gerekmektedir. Küçük, orta veya büyük ölçekli işletmelerimizin (teşbihte hata olmaz) ellerine çantalarını alıp, uçağa binerek devlet büyüklerinin gittikleri ülkelere gitmesi gerekmektedir. Bu noktada akıllara şu soru gelebilir. "Türkiye'de işletmelerin %99'unu KOBİLER oluşturuyor. Onlar ne yapsın?" Kıymetli Dostlar, gerek ticaret odaları gerekse iş adamları dernekleri bu konulara gerekli danışmanlık hizmetleri vermekte, birçok ülkeye ticari iş gezileri düzenlemektedirler."
Akıllara gelmesi muhtemel bir diğer soru da "Ben ticaret yapıyorum. Üretmiyorum ki, nasıl ihracat yapayım?" olabilir. Ekonomik milliyetçiliğin hızla yükseldiği küresel ekonomide yerli ve milli ürünlerin üretilmesi bir hayli önem arz etmektedir. Ticaretimizi de yapacağız elbette ancak yeni şeyler üretmek için de çaba sarf etmemiz gerekmektedir. Eğer "tek başıma gücüm yetmez" şeklinde bir düşüncen varsa KOSGEB "iş birliği güç birliği" başlığı altında da destek vermektedir.
Kıymetli dostlar. Bakınız devlet KOSGEB ve çeşitli kurumları üzerinden birçok alanda teşvikler ve destekler veriyor. İş artık bizim üzerimizde. Yeter ki dertlenip üretmeye niyet edelim. Niyetimiz hayır olduktan sonra şüphesiz ki sonucu da hayır olacaktır. Elbette ki birçok konuda tek başımızda başarılı olacak değiliz. Ortaklık kurarak, birlik olarak daha güçlü olabiliriz. Parası olan ile fikri olanlar bir araya geldiği zaman devlet destekleriyle de birleşince ortaya güzel şeylerin çıkacağından şüphem yok.
Yukarıda bahsettiğim konuya geri dönecek olursak, Türkiye yükseliş dönemine girerken millet olarak bizim de bu yükselişi hızlandırmak için çaba sarf etmemiz gerekiyor. Kalifiye elemanlar yetiştirerek bu yükseliş daha hızlı olabilir ancak. Kalifiye eleman konusuna girmişken bu konu üzerinde de biraz durmak istiyorum. Ülkemizde iş dünyası kalifiye eleman bulamamaktan işsiz gençlerimiz de iş bulamamaktan yakınıyor. İş adamlarımız, kendi alanlarında çalıştıracakları gençleri henüz üniversite çağlarında iken yanlarına alıp yetiştirirlerse eleman sıkıntısı çekmeyeceklerdir. Üniversite okuyan gençlerimiz de sadece üniversitede gösterilen derslerle yetinmeyip okudukları bölümler ile ilgili gönüllü staj gibi çalışmalar yaparlarsa okulu bitirdiklerinde iş dünyasının arzuladığı kalifiye eleman durumuna geleceklerdir. Bu durum sadece bir tarafın çabasıyla olmayacaktır elbette. Karşılıklı istek ve çaba ile olacaktır. Ülke olarak bir daha güçlü olmak istiyorsak millet olarak birbirimize destek olmalı ve daha çok çalışmak için gayret göstermeliyiz.
Bugün Arakan'da, Doğu Türkistan'da, Filistin'de, Suriye'de, Irak'ta, Kırım'da ve daha birçok yerde baskı ve zulüm altında yaşayan Müslümanların umudu haline gelen Türkiye'nin vatandaşları olarak bu yük bizim omuzlarımızdadır. Niyet etmeli ve çalışmaya başlamalıyız.