Dolar (USD)
35.21
Euro (EUR)
36.73
Gram Altın
2965.26
BIST 100
9664.32
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
25 Haziran 2020

Sabır Atları

Bugün şiirle açıyorum tüm kapıları. Şiirle sızıyorum en kuytu köşelere, en mahrem sırlara şiirle giriyorum. Gök’ten şiir yağıyor, açıp kalbimi şiir topluyorum, şiir saçıyorum dağlara, ovalara, ırmaklara…

Şiir bizi çağırıyor. Gök’ten şiir damlıyor. Biraz hüzün, biraz yalnız, biraz aşk ve şiir olup taşıyor kalbim. “Döndüm/sana yüzüm/ açtım ellerimi” diyor şair Hüseyin Gök. Bir kalbin şiire dönüşü, bir aşkın hüzünle imtihanı ve sonsuz kudrete yakarışıyla açılıyor “Sabır Atları”. Soğuk bir şubat gününde kalbime sıcaklık getirmişti “Sabır Atları”. Sabrın sindiği, ruhun sabra bindiği, sonsuz aşkın şiir olarak döndüğü mısralar arasında kayboluyorum. Tertemiz, dupduru ve sade bir Türkçenin, sevgiyle bezenmiş bir gönlün şiir hâlinde sunulduğu dizeler. Kısa, öz ve abartıdan uzak, yalın dizeler.

“Sabır Atları”, Hüseyin Gök’ün EOY’den çıkan ilk şiir kitabı. Eylül 2017’de ilk baskısı yapılmış, 68 sayfa ve 44 şiirden oluşan “Sabır Atları”nın ilk sayfasındaki hitap dikkat çekiyor: “Eşim Şenay’a, kızlarım Ruveyda, Beyza, Kübra’ya” ve sonraki sayfada Fuzûlî’den ölümsüz bir beyit: “Aşk imiş her ne var âlemde/ İlim bir kîl u kâl imiş ancak”

Hüseyin Gök, geleneğe uyarak bir “Yakarış” şiiriyle başlıyor. Divanlarda olduğu gibi Yaratıcı’ya yakaran bir ruh görüyoruz ilk dizelerde:

“kalbim kırık/boynum bükük/arz etmeye hâlimi/varmaz dilim”

Bir acziyet vardır. Bir kulun sonsuz makama arz edilen hâli vardır:

“bildir bilmediklerimi/erdir ermediklerime/katında yükselt/nuruna gark et”

Hüseyin Gök’ün şiirlerinde şiir geleneğimizin izlerini son derece sade bir söyleyişle okuruz. Dizeleri son derece kısadır, söylenilmek istenilen ne varsa, sanki damıtılmıştır Gök’ün dilinden. “Kaf Dağını Arayan Anka Kuşu” isimli şiiriyle masallarımızdan süzülen bir şiir okuruz:

“bana bende oldu birden/pervane oldum etrafında/ yandım taşlarına/kül oldum”

Kaf Dağı aşılamayan bir engeldir. Her âşığın bir çilesi vardır. Bu çileler aşılmadan, bu çilelere sabır gösterilmeden kemâle erilmez. Kim bilir, “Sabır Atları” ismi de bu düşüncenin tezahürüdür.

“Semender” şiiri bizi Divan şiirine götürüyor. Semender, ateşte yanmadığına inanılan efsanevî bir hayvandır. Şiirimizde ise mecazî olarak kullanılır ve âşığın gönlüdür. Âşığın gönlü sürekli ateştedir, ateşten uzaklaşmak, âşığın hayat bulduğu vatanından uzaklaşmasıdır. Hüseyin Gök de “Semender”de bunu diyor:

“aşkın/içimde kor/yolunda semenderim”

Bu dizeler elbette kadim şiir geleneğimizden mülhemdir. Galip Dede’nin, “Gül âteş gülbün âteş gülşen âteş cûybâr âteş/Semender-tiynetân-ı ‘aşka besdir lâlezâr âteş” beytine gitmemek mümkün değil.

Hüseyin Gök çağını duyan, çağının üstatlarına şiir yolunda uyan bir şairdir. “Metinlerarasılık” kuramını akla getiren alıntılar, göndermeler yaparak, çağıyla kurduğu ilişkiyi, şiir akrabalığını, ilhamını, beslendiği geleneği, etkilendiği şairleri, düşünce dünyasını, zihniyetini ve ruhunu dizelerinde ele veriyor.

“Yakarış” şiirindeki:

“Yakarışlarım/sükut suretinde,/ çırpınışlarım/bağlanmaya” dizelerinde Nuri Pakdil’i görürüz. “Sakraç” şiirinde:

“Kesiliriz/pür dikkat/rikkâtle/sarkacın kalbinde…” Şükrü Erbaş’a gideriz. “Uzatsam Ellerimi Tutamam” isimli şiirinde yalnızlığını, “keskin bir/ ustura gibi/ keser yalnızlığımın/gölgesini…” sözleriyle dile getiren Gök, Attila İlhan’ın şu dizelerini çağrıştırır: “İnsan bir akşamüstü ansızın yorulur/Tutsak ustura ağzında yaşamaktan”

Hem gelenekten hem de çağdaşlarından yararlanan, etkilenen Gök, çekinmeden her görüşten şairden alıntılar yapmıştır. Bu onun estetik olandan yana tavrıdır, açıkça güzel olan ne varsa onu almıştır şiirine. “Geceye Uçurulan Güvercinler” şiirinde, “özgürlüğe özügürlüğe/özgünlüğe” dizelerindeki “özügürlük”, İsmet Özel’in özgür kelimesini yorumlamasından mülhem gibidir. Şiirin adı ise öykücü Necati Mert’in kitabının ismidir. Aynı şiirde, “kavileşecek umutla/güne doğan koşu” dizesindeki “güne doğan koşu” şair Arif Ay’ın şiir kitabının adıdır.

“Ne Çok Tanrım” şiirindeki, “ne çok hamdık/piştik/öldük yaşadık” sözleri de Mevlana’ya gidiştir. “Vera’ya Yürüyüş” şiirinde geçen, “vera’yı/mavera’yı/geçelim birlikte” dizeleri ise, Mavera dergisi çizgisini izlediğini gösterir gibidir. “Tutsak Şehir” şiirindeki, “kudüs ey ey” seslenişi Hasan Aycın çizgilerinden oluşan Kudüs kitabına göndermedir. “Kim savaşım verebilirdi ve/ kim savaşım sürdürebilirdi” dizelerinde de Abdülkerim Sürûş’un kitap ismini görürüz. Bu dize onun düşünce yönüyle Sürûş’tan etkilendiğini gösterir. Bu yönüyle İslamcı bir düşüncenin izlerini hissederiz Gök’te. Hüseyin Gök, yerli olanın izini sürdüğü gibi Batı edebiyatından da etkilenmiştir. Andre Gide’nin meşhur “Dar Kapı” romanı Gök’ün şiirine bir dize olmuştur. “ya Allah bismillah çektiler/ üçler yediler kırklar sırrınca,/ dar kapıdan geçtiler” Bu dizelerde aynı zamanda Mustafa Kutlu’nun “Sır” hikâyesini de görüyoruz. “Sırlı Hesap” şiirinde ise Ataol Behramoğlu dizeleri vardır: “hayır, yaşadıklarımdan/ öğrendiğim bir şey var” demektedir. “Çırpınıp İçinde Döndüğümüz Deniz” başlıklı şiir Âşık Veysel dizesidir. Bu şiir, aynı zamanda günümüz şairlerinden Hüseyin Kaya’nın da kitabının ismidir. “Bir Gün Gideceğim” başlıklı şiirinde Yahya Kemal’den ve Âşık Veysel’den etkileniş vardır: “eller üzerinde son hedefe doğru/sessiz gemimle/ uzun ince bir yolculuğa”

Hüseyin Gök; İslam coğrafyasının dertlerini, insanımızın dramını, çocukların dünyalarını, şehirlerimizi, Maraş’ı, aşkı, özlemi, sevinci, hüznü anlatan bir şairdir. Çağımızı okuyan, duyan, gören ve kısa dizelerle abartıya kaçmadan son derece özlü bir şekilde sunan ince ruhlu ve şiiri sadece yazmayan aynı zamanda yaşayan bir şairdir. Sesi gök kubbede yankılansın.