Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
14 Aralık 2023

​Saat tamircisi!

“Ey iman Edenler!

Allah’a itaatsizlikten sakının ve her zaman doğru söz söyleyin ki, Allah işlerinizi düzeltsin, günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah ve Resulü’ne itaat ederse, gerçekten büyük kazanç elde eder.”

(Ahzab/ 70-71)

*

“Ey Allah’ın Resûlü! İslâmiyet hakkında bana bir öğüt veriniz ki, sizden sonra artık kimseden bir şey sormaya ihtiyacım kalmasın.”

Bunun üzerine bana bakıp şöyle buyurdular:

“Allah’a inandım de, sonra da dosdoğru ol.”

x

Dosdoğru olabilme meselesi, yaman mesele.

İnsanoğlu “doğruluktan” niçin sapar?

Niçin yamulur?

Endişe, vesvese!..

Rızık endişesi ve nefsin bitmeyen istekleri.

Fars Edebiyatı’nın Büyük Şairi Sa’dî Şîrâzî, “İnsan nedir?” sorusuna şöyle cevap verir ya:

“İnsan mı?

Birkaç damla kan ve bin bir endişe.”

X

Vesvese.

Vesvâs.

İnsanın içine doğan kötü duygular, beynine üşüşen şüpheler…

Kuruntular…

Şeytan’ın kötü ve zararlı telkinleri, insanı İslâm’ın yasakladıklarına sürükleyen fısıltıları…

Müvesvis, Şeytan’ın vesveselere sürükleme oyununa gelmiş insan.

x

İhtiras, insanın bütün benliğini işgal eden arzular.

Hırs.

Şiddetle arzu etme, aşırı derecede tutkun olma, sonu gelmeyen, doyumsuz arzular, aç gözlülük.

“İnsanoğlu’nun bir dere dolu altını olsa, bir dere daha ister. Onun ağzını topraktan başka hiçbir şey doyurmaz.”

(Hadis-i Şerif)

Resulullah’ın (s.a.v.), uygulanması daha zor gelen bir başka ayet inmediğine işaret etmek üzere, “Beni ihtiyarlattı!” buyurduğu Ayet:

“Ey Habibim; Emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Seninle beraber tevbe edenler de emrolundukları gibi dosdoğru olsunlar! Ve sakın aşırılığa kaçmayın!”

(Hûd, 112)

x

İnsanoğlu, yalan söyleye söyleye, gerçeği eğe büke, “karakter aşınması”na uğruyor.

Ne yapıyorsa, ona uygun bir kılıf üretiyor.

“Her doğru her yerde söylenmez!”

Doğru…

Doğru da…

Bu doğru, zaman içinde öyle bir aşınmaya uğratılıyor ki… “İşine gelmeyen doğruyu sakın söyleme!”ye dönüşüyor.

“Kıl beşini, bil işini!”

Vakt-i zamanda, çocukluk yıllarımda bana hep, “Doğrucu Davut olma!” telkininde bulunurdu güngörmüş büyüklerim.

Etrafımdaki haksızlıklara karşı çıktığımda, birileriyle kötü kişi olurdum.

Bakıcılarım, “okula” çağrılırdı.

Ben “haksızlık yapıldığını” söylediğimde,

“Bir sen misin, doğrucu Davut. Onların anneleri, babaları var, arkaları sağlam!” derlerdi.

Ben yalnızdım.

Bakıcılarım, görevliydi sonuçta.

Anne-babası olanlar, hele zengin-hatırlı anne babası olanlar avantajlıydı.

Onların yaptıkları haksızlıklara karşı çıkmak akılsızlıktı.

Ortada kuyu varken, yandan geçmek en akılcısıydı.

“Yemek buldun ye, dayak buldun kaç!” temel öğretiydi.

X

Zenginin yancısı çok olur.

Çok varlıklı, çok ‘itibar’ gören biriyle tartışırsanız, büyük ihtimalle zararlı çıkarsınız.

İnsanlar, genellikle “çıkarlarına” göre hareket ederler.

Bir tanıdığım bir büyükşehir belediyelerinden birinde genel sekreterdi.

Makamı dolar taşardı.

Bir gün görevden alındı.

Bir hafta sonra aradım.

Çok duygulandığını söyledi,

“Makam gidince, arayan soran olmuyor da pek” diyerek.

Sonra yeniden genel sekreter oldu.

Makamı yine doldu.

Sonra, yeniden gitti, etrafı yine boşaldı.

Çok güçlü gibi görünenler, makam-mevki ya da servetinden dolayı çok itibar görenler, bunları kaybettiklerinde neler olacağını hiç düşünmek istemezler.

28 Şubat günlerinde her gün televizyonlara çıkartılan bir “ünlü”, dönem değiştiğinde hiçbir yerden çağrılmaz olmuştu.

Kendisini aradım, görüş aldım, öyle sevindi ki…

Bir arkadaşıyla konuşuyordum;

Epeyce süredir arayan soran, televizyonlara davet eden yoktu. Bundan dolayı da bunalımdaydı. Çok iyi yapmışsın aramakla, moral bulmuştur.” dedi.

Makam, mevki, ye kürküm ye.

Telefonu çaldıran “önemli” kişi değilse, zoraki açarız çoğu zaman, çok hatırlı-maddi menfaat vaat eden biri ise hemen açarız…

Bazıları da, arayan mesela “Başkan” etiketli biriyse, etrafın duyması için yüksek sesle “Buyrun, Sayın Başkanım!” der, göz süzerek.

Sosyal medyadaki ziyaret paylaşımlarında “Nazik ziyaretlerinden dolayı teşekkür ediyorum!” ifadesini görürsünüz hep.

Sokak simitçisi, mahalle bekçisi ziyarete geldiğinde pek paylaşılmaz, hele hele “nazik ziyaret” ifadesi hiç kullanılmaz.

“Önemli” kişilerin ziyaretleri ise “nazik” ziyaretlerdir.

Paylaşan havasını atar aslında.

Verdiği, “Bana böyle hep önemli kişiler gelir!” mesajıdır.

Ankara’ya vekil ziyaretine gelen birlikte fotoğraf çektirir ki, döndüğünde havası olsun.

İnsanoğlu, hele hele Rahmetli Necip Fazıl Kısakürek'in işaret ettiği korkulması gereken üç çeşit insandan biri, “Sonradan görme!” ise, hazım zorluğu yaşar genellikle.

Sonradan görmelik parayla, pulla alâkalı değildir.

Benim tanıdığım birçok fakir insan, görgülüdür; âdâb-ı muâşerete dikkat eder.

Sonradan görme tip, işte…

Kafasına eurolardan “bigudiler” saran sosyal medya fenomenleri gibidir.

Makamı, mevkisi, parasıyla insanları dövmek ister.

Neyi varsa göstermek ister.

Tok gözlü olmak, büyük meziyet.

İnsanoğlunun gözü aç ise ne versen doymaz.

Bir de alışmış, kudurmuştan betermiş…

Etraf lükse alışırsa, iflah olmaz.

“Allah kimseyi gördüğünden geride koymasın!” denir ya…

Lüks arttıkça, kaybetme korkusu da artar.

Vesvese ve ihtiras, hoyratlaştırır insanı.

Amaçlarına ulaşabilmek için, başkalarının haklarını yemekten çekinmez hale gelir.

Eskiden, uzun tüp, yağ kuyruklarında beklerdik.

Mahalledeki bir büyüğümüz, “Evlât, sakın ola, kuyrukta kaynak yapma, hakkın olmayan sırayı alma. Yoksa o kadar kulun hakkını nasıl ödeyeceksin?” diye tembihlemişti.

Sonradan o büyüğümüz hakkında ileri geri konuşulduğunu gördüm.

Namazlı, niyazlı bir adamdı.

Etrafı, ikide bir “dinî” telkinlerde bulunduğu için çok kızıyordu ona!..

Fakir adamdı, küçücük dükkânında rızkını çıkartmaya çalışan bir Saat Tamircisi.

Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun.

Aradan yıllar geçti…

Tamirci'nin mahalleden arkadaşım olan oğluna rastladım.

Profesör olmuş.

Dedim ki,

“Merhum Baban, bana kuyruklara kaynak yapmamam gerektiğini söylemişti. Kul hakkından bahsetmişti. Bunca kişi geçti hayatımdan, onca lâf edildi. Babanın sözlerini hiç unutmadım!”

Makam mevki, servet hiç.

O Saat Tamircisi’nin, yıllardır Ruhu için dualar okuyan bir dostu var…

O Saat Tamircisi geldikçe gözümün önüne, huzur doluyor kalbim.

Biz, öldükten sonra kaç kişiye huzur vereceğiz acaba?

Kaç kişinin hayır duasını alacağız?

Mahallemizdeki çocuklardan biri…

Elli yıl sonra bile…

Hayırla yâd edecek mi bizi?

x

Parayla, pulla elde edilebilir saadet midir bu?