S400’ün misyonu
İddiası olan kurum ve kuruluşlar, vizyonlarını ve misyonlarını deklara ederek çalışmalarını sürdürürler. Kurulduğu 1949 yılından beri Müslüman toplumlarda kötü bir marka olan NATO’nun kuruluş amacı 2. Dünya savaşı sonrasında ‘Dünya barışını korumak’ olarak tarif edildi. Ancak dünyadaki bütün darbelerin ve terör olaylarının planlayıcısı ve uygulayıcısı bir kurum olarak hafızalara kazındı.
Türkiye NATO’ya üye olduğu 1952 yılından beri hangi amaca hizmet ettiğini tam olarak bilmeden sürekli üzerine yüklenen misyonları eksiksiz yerine getirmeye çabaladı. NATO’nun her harekatında en ön saflarda Türkiye bulundu. 1991 yılında oluşturulan, İncirlik ve Pirinçlik’teki üsslerde konuşlu Çekiç Gücün de elbette bir vizyonu ve misyonu vardı. Vizyonunu Irak parçalandıktan, Barzani referanduma gittikten sonra anlayabildik. Misyonunu ise kuzu kuzu yerine getirdik. Çekiç Güç’ ün misyonu Eşref Bitlis Paşanın, Amerikalı subayların PKK terör örgütüne silah ve mühimmat yardımına isyan etmesine rağmen 21 Mart 2003 tarihine kadar devam etti. Çekiç Güce karşı duruşları bilinen, Uğur Mumcu 24 Ocak’ta, Adnan Kahveci 5 Şubat’ta, Eşref Bitlis 17 Şubat’ta, Turgut Özal ise 17 Nisan 1993 tarihinde katledildi.
NATO’nun sözüm ona Türkiye’yi korumak adına Kürecik’te kurduğu radar istasyonu ile Alman ve Amerikalıların kurdukları Patriot sistemleri, Türkiye’nin PKK ile mücadele etme kararı sebebiyle geri çekildi. Ve Petriotlar verilmeyerek hava sahası saldırılara açık hale getirilen Türkiye, arzı mevud nihai hedefinde bölgede bir terör devleti kurulmasına ses çıkartmamaya zorlandı. Patriot yerine S-400 ile hava savunma sistemini ikmal etme çabası ise NATO’lu müttefiklerimizi küplere bindirdi.
İran ile nükleer anlaşmadan dolayı AB ile arası açık olan ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence, “ABD olarak NATO müttefiklerinin rakiplerimizden silah almasına seyirci kalmayacağız” diyerek sözüm ona Türkiye’yi yine hedef tahtasına oturttu.
DEAŞ ile mücadele bahanesiyle Suriye’de bulunduğunu iddia eden ABD’nin asıl hedefi, Çekiç güç zamanında olduğu gibi PKK terör yapılanmasını koruyup kollayarak yarım bıraktığı terör devleti misyonunu tamamlamaktır. Türkiye’nin Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarında sözde müttefiklerimizin aldıkları tavır terör örgütünü bitirmek yerine Türkiye’yi engellemek amacına matuftu. Zeytin Dalı sonrasında varılan Münbiç yol haritasında ise ABD, Türkiye’yi oyalamaktan başka bir şey yapmamıştır. Bıçağın kemiğe dayanmasına rağmen, ‘Askerimizi çekiyoruz’ yalanıyla muhtemel bir harekat ertelettirilmiş, tıpkı Münbiç yol haritasında olduğu gibi oyalama salvoları başlatılmıştır. Plan basit, ABD bir taraftan askerimizi çekiyoruz diye, kamuoyunu teskin ederken diğer yandan, PKK’yı uluslararası güçlerin korumasına alacak, İdlib’de çatışmaları körükleyen bir strateji ile Türkiye ile Rusya’yı karşı karşıya getirerek kaosu derinleştirecektir. Fırat’ın doğusuna ise sözde uluslararası güç ile PKK terör yapısı koruma altına alınacaktır.
Türkiye ise 15 Temmuz sonrasında tıpkı Venezuela’da olduğu gibi ekonomik darbeye maruz bırakılarak hareket edemez hale getirilmek isteniyor. Göz açtırılmayan terör yerine ekonomik terör devreye sokulmuş, mevcut iktidarı karalama kampanyalarıyla Suriye’ye operasyon iradesi kırılmaya çalışılıyor. 15 Temmuz darbe girişiminde aktif rol oynayan John Bass’tan sonra Türkiye’ye çekiç güç döneminde görev yapmış Trump’ın Dışişleri müsteşarlarından David Satterfield’i büyük elçi olarak teklif edilmesi boşuna değil. Devlet olarak bir vizyon belirlemez ve 80 milyonluk nüfusunuzun tamamına vizyonunuz doğrultusunda misyon yükleyemezseniz birileri size bir misyon belirleyerek kendi vizyonuna hizmet ettirir. Patriotlar da S-400’de birer bahene hedef Türkiye…