Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
13 Temmuz 2019

S400''ler geldi, sıra sizde

Gönlümüz, inancımız hiçbir zaman hiçbir yerde hiçbir devlet hatta hiçbir birey hiçbir silahı kullanma gereği duymasın. İsteriz ki insanoğlu gibi akrep, yılan da dahil hayvanların hayat hakkını ihlal eder bir durumla karşılaşmayalım.

İnancımız bu, arzu ettiğimiz ve üzerine titrediğimiz gelecek bu. Böyle bir dünya tasavvuru ile mücehhez mü’minleriz. Tasavvurumuzun hayat bulması için, arzumuzun ete kemiğe bürünebilmesi için büyüklerimiz geçmişte çok söyledi, çok yazdı.

Tasavvurumuz insanların barış ve huzur içinde eşit, adil, hakkaniyete uygun yaşamak olsa da dünyanın gerçeği buna mâni.

Nedir o gerçek?

İnsanoğlunun kurduğu devletler de insanlar gibi “Başkalarından fazlasına sahip olma” duygusu taşırlar. Bu duygu zaman içinde terbiye/islah edilmeyince yerini, “daha fazlasına sahip olma” arzusuna bırakır.

Terbiye edilmeyen bu tür arzular sınır tanımaz bir duruma gelirler, zira gücü/fazlalık sahibi olmayı esas alanlar bu güce erişmek için meşru olmayan yol ve yöntemlere başvurmaktan çekinmezler.

Hakka riayet etmeyi güçlü olmalarına engel görenler “en fazlasına sahip olma” ihtirasına kapılırlar. Bu ihtiras zaman içinde kişiyi tamamen esir alır ve tedavisi ancak ölüm olan “her şeyin tek sahibi olma” hastalığına düçar olurlar.

Bugün dünyadaki süper güç ABD’nin düştüğü hastalık bu hastalıktır:

“Her şeyin tek sahibi olmak!”

Kendilerinden olmayanlarla paylaşımı aklından geçirmeyen, başkaları için adaleti zul addeden, “ötekiler” için eşitliği yaratılış gayelerine aykırı bulan, insanlara özgürlüğü kendileri için tehlike kabul eden “Batıcı” tirani anlayış, milletlerin her türlü zenginliğini tekellerine almak için tarihte yaşanan bütün zulümlerin 100 katını son birkaç on yılda sergilediler.

Hegemonya kurma arzusu insanları insanlıktan çıkaracak boyutlara varabiliyor.

İnsanların adil ve hakkaniyete uygun yaşamalarını esas alan bizler hiçbir silah olmasın diye çırpınırken, hegemonik güçler, en tehlikeli silahları üretme konusunda yarışıyorlar.

Türkiye olarak bizler de devletimizi bu tirani güçlerin şerrinden korumak ve dünyaya bütünüyle sahip olma arzusu ile hastalıklı hale gelen güçlerin saldırılarına karşı kendimizi korumak için çabalıyoruz.

Saldırganlığın itibar kabul edildiği dünyada bizim de ülkemizi, milletimizi, devletimizi ve mümkünse mağdur ve mazlum diğer milletleri koruma, güçlendirme hakkımız ve çabamız vardır.

Savunmamızın zayıf olduğu dönemlerde başımıza gelen musibetleri unutacak değiliz, ayrıca başka milletlerin başına gelen büyük belaların da bizim güçlü olmadığımız dönemlere denk geldiğini unutmamalıyız.

1. ve 2. Dünya Savaşları, Bosna Katliamı, Afganistan ve Irak İşgalleri gibi insanlığın utanç yılları bizim millet ve ülke olarak zayıf düştüğümüz dönemlerde yaşanmasının başka izahı olamaz.

Sadede geliyorum.

Dünya öyle bir sürece doğru akıyor ki her an her şey olabilir noktasındayız. Bu sebeple ortaklarımızdan paramızla ülkemizi savunmamız için techizat desteği istedik, vermediler, tam tersine ülkemizi tehdit eden ortaklarımızın ta kendileri olduğunu fark ettik. “Her şeyin tek sahibi ben olmalıyım” diyen dost ve müttefik ülkelerin dostlukları, ortaklıkları, ittifakları buraya, paylaşım sürecine kadarmış.

Biz de komşumuz olan ve çok da iyi ilişkilerimiz olmayan Rusya ile oturup anlaştık; ülkemizin hava savunma sistemi ihtiyacını Rusya’dan aldığımız ve bugün (12.07.2019) itibariyle ülkemize taşıdığımız S-400’lerle karşılıyoruz. Yani düne kadar Yunanistan gibi Suriye gibi dandik bir devlet bile istediğinde havadan bize füze atabilecekken, artık en güçlü bir devlet, mesela ABD bile böyle bir saldırı için kırk kere düşünmek zorunda kalacak.

İşte dost ve müttefik bildiklerimiz kendilerince ürettikleri bahanelerle S-400’leri almamıza karşı çıkıyorlardı.

Başkan Recep Tayyip Erdoğan kararlı duruşu ile ve Türkiye’ye yakışır cesareti ile S-400’leri ülkemize getirmiş bulunmaktadır.

Şimdi bununla ilgili bir duyurum olacak:

Ana Muhalefet Lideri Sayın Kemal Kılıçdaroğlu,

Sayın muhalefet parti liderleri,

“AK Parti’ye karşı aidiyet duygularım kayboldu” diyen Sayın Ali Babacan.

Mertçe çıkıp Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a teşekkür ediniz. Eğer can-u gönülden teşekkür etmezseniz o zaman bizim de sizin “ülkeye karşı aidiyet duygularınızın zedelendiğini” düşünme hakkımız doğar.

Çünkü sizin Emre Uslu’dan bir farkınız olmalı…