Rusya'nın uyguladığı ambargoyu işletmelerin fırsata çevirme zamanı
Yrd.Doç.Dr. Murat TOKSARI
Rusya'nın 24 Kasım 2015 günü Lazkiye'den havalanan Rus Su-24 tipi uçağının beş dakikada on kez uyarılmasına rağmen uyarıya cevap vermeyerek Türk hava sahasını işgal etmesi ve bunun sonucu olarak Türk F-16'lar tarafından vurulmasıyla başlayan iki ülke arasındaki siyasi kriz ekonomiyi de olumsuz etkilemiştir. İki ülke arasındaki ticari ilişkiler çok uzun zamana dayanmaktadır. Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla birlikte Türkiye ve Rusya arasında bavul ve müteahhitlik ticareti gelişmiş, 1980'li yıllarda Rusya ile doğalgaz anlaşması ve mavi akım anlaşması yapılmıştır. 18 Temmuz 2012 tarihinde Rusya'nın devlet başkanı Vladimir Putin ile Türkiye'nin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın görüşmesi sonucunda ekonomik ilişkilerin gelişmesi, daha sonra nükleer enerji alanında yapılacak ortak projeler konusunda olumlu zemin oluşturmuştur. Peki 2012 yılında gelişme sürecine giren iki ülke arasındaki ilişkiler bir anda nasıl oldu da sancılı bir sürece girdi? Kafkasya ve Suriye konusunda iki ülke hiçbir zaman aynı düşüncelere sahip olmamıştı. Zaten ekonomik krizle baş etmeye çalışan Rusya, Ukrayna kriziyle ABD ve Avrupa birliği ülkelerinin yaptığı politik yaptırımlar karşısında, 2015 yılında ülke ekonomisinde küçülme göstermiş ve yılın ilk çeyreğindeki daralma oranı %2.2 olan ülke ekonomisi yılın son çeyreğinde %4.1'e kadar küçülmüştü. Aynı zamanda Ortadoğu'daki istikrarsızlıkların artması ve Avrupa Birliğindeki ülkelerin ekonomik açıdan zayıflaması Türkiye'yi jeopolitik konumu itibariyle daha da önemli hale getirmiştir. Her geçen gün bölgede etkisini hissettiren bir Türkiye, Rusya'yı rahatsız etmiş, bu uçak düşürülme olayı bahane edilerek Türkiye ekonomik açıdan köşeye sıkıştırılarak zayıflatılmak istenmiştir.
Bu gibi siyasi krizler hem işletmeler açısından hem de ülkelerin ekonomileri açısından sıkıntılı gibi görünse de, iyi okunması durumunda büyük fırsatlar sunacağı bir gerçektir. Aslında Türkiye Rusya'ya ekonomik açıdan doğrudan bağımlı bir ülke değildir. Sadece, son günlerde iki ülke arasındaki siyasi kriz işletmelerde ve halkın üzerinde tedirginlik oluşturmuştur. Bu durum bilgi kirliğinin çok olması sebebiyle normal görünebilir. Ancak bu krizi fırsata çevirmek isteyen ülkelerin daha iyi planlar yaparak yeni pazarlar oluşturması gerekmektedir. Özellikle Türkiye'nin Rusya'ya ihraç etmiş olduğu ürünleri, yeterince ihtiyacı karşılanmamış uluslararası pazarlar bularak sunması, bu siyasi krizin negatif gibi görünen yönünü pozitif hale getirmek için büyük fırsat oluşturacaktır. Çünkü hiçbir ülkenin göremediği bu yeni pazarlar ülkenin geniş coğrafyalara pazarlarını genişletmesi adına büyük değer oluşturacaktır.
Rusya ve Türkiye arasındaki ekonomik ilişkilerin, sektörel açıdan değerlendirilerek yeni fırsatların oluşturulması
Türkiye Rusya'dan doğalgaz, ham petrol, ana metal, tarım ve hayvancılık, gıda ve içecekler, atık ve hurdalar, kimyasal madde ithal ederken, Rusya da Türkiye'den tekstil, otomotiv, makine teçhizat, kimyasal madde, giyim eşyası, plastik ve kauçuk sanayisini ihraç etmektedir. Sıralanan sektörlerdeki bu negatif durumun sanayide büyük sıkıntılara yol açacağı ve Rusya'nın bu aylarda doğalgazı kesme ihtimali insanlar üzerinde tedirginlik oluşturabilir. Zaten Türkiye'nin
şimdiye kadar Azerbaycan'dan doğal gaz almamasının sebebini, Rusya ile iyi giden ilişkilerin zayıflamaması adına yapılan devlet politikası olarak düşünülebiliriz. Dünyada doğalgaz rezervi 1.68 katrilyon ft3 ile Rusya ilk sırayı alırken, daha sonra İran, Katar, Suudi Arabistan, Türkmenistan Azerbaycan gelmektedir. Zaten Azerbaycan ve Katar doğalgazı Türkiye'ye vereceğini söyleyerek Rusya'nın Türkiye'ye karşı ekonomik silahını yok etmiştir. Bu sebeplerle, bu sektörlerde faaliyet gösteren işletmelerin yeni uluslararası pazarlar bularak öncü olan ülkelerin ulaşamadığı pazarları tespit etmesi ve bu pazarlar belirlendikten sonra o ülkelerin ürünlerimizi almasının sağlanması ülke ekonomisine finansal yönden çok büyük bir değer katacaktır. Bunun için yapılması gereken durumları şu şekilde ifade edebiliriz. İlk önce bu sektörde öncü olan ülkelerin hangi pazarlara ulaştıkları tespit edilerek ulaşamadıkları alanlara ulaşılması, eğer tüm pazarlara ulaşılmışsa özellikle rakip olarak düşünülecek ülkelerin markalarının zayıf yönlerinin tespit edilerek kendi lehine çevirebilecek politikalar belirlenmesi, pazar olarak belirlenmiş ülkelerin demografik özellikleri, sosyo kültürel yapıları, ekonomik özellikleri, politik ve hukuki özellikleri incelenerek etkin bir pazarlama politikası belirlenmesini yapılması gereken başlıca adımlar olarak sıralayabiliriz. Bütün bu girişimler başarıyla sonuçlanırsa, daha önce de belirttiğim gibi bu krizden olumsuz etkilenmemiş oluruz.