Rusya savaşı, Avrupa Birliği'nde ilk kırılmayı hollanda üzerinden yaptı
Bilindiği üzere 1951 yılında Roma Andlaşması ile başlayan
AB macerası, 1992 yılında yapılıp 1993 yılında
yürürlüğe giren ve AB’nin kurumsallaşması açısından hayati öneme sahip bulunan
andlaşmalardan biri olan Maastricht
Andlaşması ile dirlik ve birlik kazanmıştı. Bu Andlaşma Avrupa Birliğini üç
sütun üzerine oturtan yapısı ile AB’nin yol haritasındaki önemli
adımlardan biriydi. Maastricht Antlaşması ile
Avrupa Birliği’nin üzerine inşa edildiği üç sütunlu yapı oluşturuldu. Bu
yapının ilk sütununu Avrupa Toplulukları (AKÇT, AET ve EURATOM), ikinci
sütununu "Ortak Dışişleri Güvenlik Politikası", üçüncü
sütununu ise "Adalet ve İçişleri" oluşturuyordu. Bugünlerde ise
ikinci sütunda çatlak oluştu. 2007 yılındaki Lizbon anlaşması ile
AB tüzel kişilik kazanmıştır. Zira, Lizbon Andlaşması öncesinde ortada tek bir
yapı olmayan 3 topluluk olması nedeniyle karışık bir durum vardı. Roma
Andlaşması m.281’e göre 3 tüzel kişilik vardı. 2007 yılındaki Lizbon
Andlaşmasıyla AB tek bir tüzel kişiliğe kavuşmuştur. Bu andlaşmadan sonra “Birlik”
kavramı resmiyet kazanmış, Avrupa Toplulukları devri, yerini, ortaya çıkan
tüzel kişiliğin adı olan “Avrupa Birliği”
kavramına bırakmıştır. Bu hali ile dış ilişkilerde temsil kabiliyeti olan tüzel
kişiliğe sahip tek bir yapı ortaya çıkmıştır.
Mevcut
hali ile Avrupa Birliği, federal, konfederal modeller gibi bilimin ortaya
çıkardığı yeni bir modeldir. Bu modelin, birden fazla devletin bir araya
gelerek akılcı politikalar ve stratejiler izlemesi halinde bir Birlik
oluşturabileceğini ortaya koyması açısından günümüzdeki diğer potansiyel “Birlik”lere
ön açıcı fonksiyonu olduğu için benchmark
olarak incelenmesinde fayda vardır.
Avrupa
Birliği’nin ortak dış politika, ortak ticaret ve ortak gümrük politikaları gibi ortak
politikaları, AB’ye kimliğini ve kişiliğini veren organik unsurlardı. Ne zamana
kadar: Zor oyunu bozana kadar… Yani, Rusya bölgedeki güç dengelerine reset
atana kadar… AB pandemi döneminde hak hukuk tanımadan, transit mallarda bile,
diğer ülkelerin maskelerine el koyarak, sıkıya gelemeyeceğini, zoru görünce
hemen birbirini satacağını açıklıkla ortaya koymuştu zaten. Ukrayna savaşı
sonrasında, AB, bir süre ambargo bombardımanına tutarak Rusya’yı dize
getireceği düşüncesi ile hareket etti. Rusya da buna karşı elindeki hammadde, yarı mamul ve
özellikle enerji kozunu çok katı ve sert uygulayınca, AB vatandaşları
“açlıktan lale soğanlarını yememiz en son
1944 kış açlığındaydı, yani, II.Dünya
savaşının bitmesinden hemen önceydi, o günden sonra bir daha açlık görmedik”
demeye başladılar.
Rusya
da bir taraftan sosyal medyada algı bombardımanı yaparak “Time to move Russia / Rusya’ya gitmenin zamanı” ve “Do not delay, winter is coming /
Ertelemeyin, kış geliyor” gibi yıkıcı propaganda unsurlarını bölgedeki etki
ajanları üzerinden bir gayrı nizami harp silahı olarak savaşa sürdü. Bu yolla
algıyı da yönetip halkın direncini kırınca, AB kilitlendi. Özellikle de Almanya
çok büyük bir resesyona girdiği için bir çıkmazlar sarmalına girmiş oldu.
AB
liderleri yaptıkları toplantılarda enerjide tavan fiyat uygulaması getirmek
için çalışmalar yaptılar ancak, bugüne kadar yapılan çalışmalardan tavan fiyat
uygulanmasına yönelik bir karar çıkmadı. Hatta, bu konuda Macaristan Devlet
başkası ironik bir yaklaşımla "Avrupa
Komisyonu'nun gazda tavan fiyat önerisi, bara gidip barmene bira için yarı
fiyat ödemek istediğini söylemek gibi. Olacak iş değil" diyerek
eleştiri getirdi.
Bu
sürecin sonunda AB Masstricht andlaşmasından bu yana gördüğü en büyük çatırtıyı
yaşadı ve Hollanda tek taraflı insiyatif ile Rusya’ya uyguladığı yaptırımları
kaldırma kararı aldı. Bu kararın perde arkasında yapılmış bir gizli
anlaşma ile, Hollanda üzerinden AB’nin kışı enerji ihtiyacını karşılayarak
geçirmesi mi var, yoksa great reset konseptine hizmet etmek mi var, yoksa “great reset”e reset atma projesi mi var,
zaman içinde yaşayıp göreceğiz. Şimdilerde dünya basınında spekülasyon çok.
Ancak, savaşın uzamaya devam etmesi, bir proje kapsamında uzadığı kanaatini
güçlendiriyor.
Bu
süreçte Türkiye tarihi bir fırsat yakalamıştır. Başta Almanya olmak üzere, AB
içinde hammadde ve enerji bulamadığı veya rekabetçi fiyatla bulamadığı için
süreli veya süresiz olarak üretimi durduran işletmeler var. Bu işletmeleri
Türkiye’ye nakledip çalıştırarak hem cari işlem hacmini artırma hem de
teknoloji transferini yapma imkanı var. Fakat süreçler, düzenli ve
sistemik bir yapı ile yönetilmediği için her fırsat gibi bu fırsat da kaçıp
gidiyor… Hollanda’nın AB içinde açtığı bu delik büyüyüp de Rusya’ya yol olmadan
adım atmakta fayda var…