Ruhun grameri
Ya bin yıl, ya bin asır sonra o gün
gelecek.
Koklarken küllerimi mezarımda bir
böcek
O kadar yanacak ki, bir yüksüklük
toprağım,
Yerden bir damar gibi kopup
fışkıracağım!
(N.Fazıl)
Vücut
ruhun bineğidir, der Şeyh Gâlib.Platon, ruh
ne Anaksimenes’in dediği gibi bir hava yığını, ne Herakleitos’un dediği gibi
saf bir ateş, ne Demokritos’un dediği gibi ince atomlardan meydana gelmiş bir
bileşimdir. O madde-dışı, cisim-dışı, tinsel, tanrısal bir tözdür, der.“Can”
demişler evvela ona. Yûnus’a göre beden, canın menzilidir. Cismi kâim tutan
ancak candır, ruhtur. Beden ruhla hayat bulur. Ete, kemiğe bürünüp Yûnus diye görünen” de ruhtan başkası değildir.Metafizik
aleme ait olan ruh, cevher, beden ise arazdır. Bebeklik, çocukluk, gençlik ve
ihtiyarlık gibi mevsimlere uğrayan ve sürekli değişen bedendir. Bir de
sabit kalıp değişmeyen bir öz, bir mahiyet vardır. İşte, bu değişen kısım araz,
kalan öz ise cevherdir. Bundandır ki insan ruhu,
hem görünen âlemle, hem de görünmeyen âlem ile sürekli münasebet halindedir.
Bazen rüya aleminde ele, ayağa, göze, kulağa ihtiyaç duymadan zamanın ve
mekanın dışına çıkar. Gayb âleminden feyz alır; görünen âleme ise, ilim ve
irfâniyle tesir eder.Ve ruhların yaratıcısı Allah der ki:Sana ruh hakkında soru soruyorlar. De ki:
"Ruh, Rabbimin bileceği bir şeydir. Size onunla ilgili pek az ilim
verilmiştir.”
Beyin, göz, kulak, burun vs. beden
tezgahında bulunan muhteşem makinalardır. Tezgah başkadır, tezgahı çalıştıran
başkadır.Müdebbir başka, tedbir edilen başkadır.
Mürebbi başka, terbiye edilen başkadır. Hareket eden başka, hareketi başlatan
başkadır. Tüm bedenimize hareket kabiliyeti veren ruhtur.“Tanrı
ölmüştür” diyenler, ölümü teşhiste değil, ölümün objesini tespitte yanıldılar.
Allah ölmez. Diri ve dirilticidir.
Bir
zamanlar bedevinin birisi sahrada giderken, devesi aniden hastalanıp ölür.
Bedevi, devesine bakıphayret ederek şöyle der: Ey deve! Sende, senden başka bir
şey olmalı. O şey, hem seni hem beni hem de yükümü götürüyordu. Acaba, seni,
beni ve yükümü götüren o kuvvet neydi?” Az evvel yürüyor ve yükümü taşıyordun.
Senden, benim göremediğim bir şey çıkıp gitti.
Üstad Karakoç’un dediği gibi, Nesîmî’nin derisini yüzenler, ruh ve bedeni birbirinden ayırmaktan başka bir şey yapmadılar. Bağdat’ta darağacında sallanan Mansur’un kendisi değil, gölgesi idi. “Milletimizin imanını selâmette görürsem, cehennemin alevleri içinde yanmaya râzıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül gülistân olur." diyen Üstad, yanan şeyin ruh değil beden olduğuna da dikkat çekmiyor muydu?Mevlânâ, dîvânında“bedenin yüzüne bakma, o bozulup yok olur. Ruhun yüzüne bak ki o hoş ve sevimlidir” der. Beden, bizi dar dünyaya hapsetmek isterken, ruh eğitilerek zamana zaman kesilmesini becerebilmelidir. Dünyevileşmek, ruhun yükünü artırır ve ilerleyişini yavaşlatır. Maddi çalışmalarımızda nasıl birtakım disiplinler var ise ruhumuzun gelişimi için de bazı disiplinler gerekmektedir.Nazm-ı celil onun kurtuluş ve yüceliş reçetesidir. Ruh; sevgi,merhamet,sabır, affetmek, şefkat, barış ve tevazu gibi çok yönlü bir eğitimden geçmezse;kabalık, kıskançlık, ego, isyan, şükürsüzlük ve benlik gibi perdelere takılıverir. Öyleyse ruh bu zıtlıklarla hep bir savaş içindedir ve ölünceye kadar bu savaşın bir sulhu yoktur.