Ruhun direği…
Yine bir Ramazan ayına kavuştuk. İçinde bulunduğumuz durum münasebetiyle buruk bir sevinç içindeyiz. İlahi bir ceza mı bilmem ama tüm dünyayı korkutan ve etkileyen görünmez bir düşmanın gölgesinde evimize hapsolmuş durumdayız. Camilere koşup gidilen, ziyaretlerde bulunulan, hayır ve hasenat peşinde koşulan, duaların bolca edildiği, muhabbet ve hoş anların yaşandığı o güzelim ramazanları şimdi özlemle arıyoruz. Şikâyet değil bu sözlerimiz ancak bu durumdan da bir ders çıkarmak ve payımıza düşeni alabilmektir muradımız aslında.
Bu sıkıntılı süreç içinde de olsak ramazan ayının kıymetini bilmek ve bize neleri kazandırabilecek veya biz bu Ramazan’da neleri kazanabileceğiz diye düşünmek gerekir. Yine o eski ramazanları tekrar yaşayabilmek ümidiyle, ilahi bir emir ve mü’min olan herkesin uyması gereken bir ibadet olması yanında dünyevi olarak bize ne kazandıracağına da bakmak gerekir orucun.
İlahi emirle sabit olan ve içinde kadir gecesi olmayan bin aydan daha kıymetli bir gece olan “Kadir Gecesi”ni barındıran bu ayı “Merhaba Ey Şehr-i Ramazan Merhaba” diyerek sevinçle karşılar ve “Elveda Ey Şehr-i Ramazan Elveda” diye hüzünle göndeririz.
İnsanoğlunun yaptığı bütün ameller kendisi içindir, yalnız oruç Allah içindir. Bu sebeple mükâfatı da Allah tarafından verilir.
Oruç vücut için bir kalkandır. Orucu tutan, sonra da onu sakatlayan, ihbar eden, cezayı veren, kontrol eden, cezayı çeken yine kişinin kendisidir.
Namaz Allah’ı kabulle başlar; oruç ise kendini kabulle başlar. Yani oruçlunun kafası yirmi dört saat kendisiyle muhakeme halindedir.
Oruç tutan kişi, açlığı sebebiyle dikkatini devamlı kendi varlığına yöneltir, bu vesileyle acizliğini, noksanlığını idrak etmiş olur.
Oruçlu bir insan gün boyu manevi bir gözetim altında olduğu hissiyle yaşar. Bu da hayatın amacı hakkındaki farkındalığını artırır, sorumluluğunun bilincine vardırır.
Sorumluluğunun bilincinde olan insan kendi dışında kalan canlılara karşı da sorumluluk hisseder ve ona göre yaşar. Böylece Yüce Yaratan’a karşı sorumluluğunu da daha derinden idrak eder.
Oruç, insana fakirlere ve yoksullara karşı merhamet hissi aşılar, insanı nefsin esiri, kötü arzuların oyuncağı olmaktan kurtarır, iradesini güçlendirir, nefsine hâkim olmayı, kendini tutmayı öğretir.
Oruç, helal olan ve göz önünde duran her türlü yemeği aç olduğu halde gizli veya aşikâr yememe iradesi kazandırarak dürtü ve güdüleri denetim altında tutma alışkanlığı sağlar. Bu özelliği insanı diğer canlılardan ayıran, insanı insan yapan özelliktir.
Oruç, sıkıntı ve ıstıraplar karşısında sabırlı, iradesine hâkim, menfaatler karşısında doğru bildiği prensiplerden vazgeçmeyen ideal insan tipini vücuda getirir.
Her ibadetin insan üzerinde etkisi vardır ancak irade eğitiminde en fazla etkisi olan ibadet hiç şüphesiz oruçtur.
Her türlü yiyecek karşısında hiçbir maddi karşılık beklemeden aç ve susuz kalmayı göze almak, insana maddi değerlerin üzerinde bir takım manevi değerlerin de olduğu şuurunu kazandırır. Bu sebeple, oruç tutarak yetişen gençler de bu şuurla yetişir ve sözü edilen manevi değerlere olan bağlılıkları güçlenir.
Oruç, insanlardan riyayı, gösteriş için ibadet etme düşüncesini kaldırır. İbadetleri sadece Allah rızası için yapmaya alıştırır. İnsanı takva denen en üst mertebeye ulaştırır, onu olgun bir insan haline getirir. İyilik duygularının gelişmesini sağlar, kötülüklerin de önünü alır. İnsanı melekleştirir ve ruhu manevi bir haz içinde yüzdürür.
Oruç, insana fedakârlık, alçak gönüllülük, dayanışma duygusu, başkalarını düşünme ve birlik ruhu da vermektedir. Açlık elemini hissetme hususunda zengin ve fakiri birleştirir. Zenginlerin yüreğini yumuşatır. İnsanoğlunda şefkat ve merhamet duygularını harekete geçirir.
Oruçlunun iftar vaktine kadar yaptığı dua katiyen reddolunmaz.
Oruçlunun sene içinde işlediği küçük günahları af olunur.
Namaz dinin, oruç ruhun, zekât da Müslüman toplumun direğidir. Namazsız din, oruçsuz ruh ve zekâtsız Müslüman toplum ayakta duramaz, yıkılır.
İbadetleri biraz da bu yönleriyle ele alıp bize kazandırdıklarına bakarak işlemeliyiz.
Mevla’m bu bilinçle daha nice ramazanlara ulaşmamızı nasıp eylesin…