Dolar (USD)
34.55
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
2997.81
BIST 100
9466.72
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
22 Nisan 2019

Ruhu kamburlaşan insana ne oldu

Kuru bir kalabalığın eşiğinde geçiyor zaman. İnsan kendinden başka herkes için, her şey için nefes teneffüs ediyor, insan kendini kaybedeli şu çağdan beri. Bir varoluş kaybıdır yaşanan. Hayat nasıl oluyor da herkes için toptan hüzün olabiliyor. İnsanlık melekelerinin kaybı bu kadar aşikâr iken, nasıl oluyor da bu biçim kendini kandırmayı başarabiliyor insan.

Çağı anlamak zor, yorumlamak ondan da zor. Tuhaf haller, esrarengiz yaşantılar, insanın ne istediği belirsizliklerle dolu. Kibir ve gösteriş kapitalizminin insanı getirdiği duruma ne demeli ya da ne dememeli bilinmiyor. Telaşın biri diğerini kovalarken, manayı ve ihyayı kim önemser. Dünyayı yıkmayı göze alabilen insan, bir gönlü fethe neden imtina eder. Hayat mı bizle oyun oynuyor, biz mi yabancısıyız hakikatin.

Bir zenginlik salgınıdır, hastalık diye tedavi edilemeyen bu hâl. Kibir ve gösteriş, tapınılan bir benlik türetmiş adı konulamayan o put. Beğenilme, öv(ül)me dürtüsü esir etmiş harbi olan her ne var ise, narsizme tedavi bulamayan bilim, megaloman benliklere galip gelemeyen ilim... Soruyor ve düşünüyorum: neden bir çaresi yok şu dünyayı ve dünyalıyı kasıp kavuran isimsiz keder salgınının!

Mana ve maneviyat hediyesiydi ömrün, tutsak kaldı insan, fıtratına ters ne var ise. Anlamıyor insan ve anlaşılmıyor. Dinlemiyor ve dinlenmiyor insan. Bilmeden fikir sahibi oluyor, okumadan okunmak ve bilinmek istiyor beşer. Acıdır ki herkes her şeyi bildiği iddiasıyla kendini kültleştirmiş, menfaati doğrultusunda bir din kurmuş, kendi heva - hevesi ve beklentisi doğrultusunda fetva vere duruyor, bu akıl izaha muhtaç.

Sayılı günlerin tükenmeyeceği hesabıyla yaşayan, üç günlük ömrüne sayısız hedefler ve hayaller sığdıran; önündeki nimetin keyfiyetine eremeyen… Şükrün rahmetindeki, sabrın zahmetindeki hikmetin saadetini bilemeyecek kadar hakikat meyvesinin lezzetinden bihaber artık insan… Hayatı kolaylaştırmak için durmadan zorlaştıran, hayatını kendi eli ve kendi enerjisiyle yaşanılamaz ve dayanılamaz kılan insan… Tüm bunlara rağmen durup düşünmeyi akıl etmeyen, akletmek için gayret etmeyen insan…

‘‘Öyle yoruldum ki, yoruldum dünyayı tanımaktan’’ diyor ismet ÖZEL, çok yerinde bir yakıştırma, insanın hali pür melali ne olacak, bizi ne bekliyor, dünyadan yorulan, dünyayı yorumlamak ve tanımaktan da yorulan insanı ne bekliyor. Düşünmeye değer değil mi şu hâle kafa yormanın.

İnsan, kusursuz muammalarla doluyken ve muazzam müjde ve hikmetlerle esrarlıyken, mutlak beklentilere kapılıp giden insanın doyumsuz iştahını ne doyuracak. İnsanı ele alma, insanı anlamak, tanımak ve varoluş maksadını ve yaşama tasavvurunu yönlendirebilmek için çareler bulunmalı, ‘‘her arayan bulamaz; ama bulanların hepsi arayanlardır.’’ Neyi? Çareyi… Neyin çaresini?